Dilimizde Ceffel kalem diye eski bir tabir vardır. Düşünüp taşınmadan, bir çırpıda karar vermekanlamına gelir. Bu ifadeyi konuşma dilimizde çok sık kullanmasak da uygulamada farkında olarak yahut olmadan çok sık kullandığımızı söyleyebiliriz. Ceffel kalem karar vermek, tek kalemde kişi yahut kuruluşları silmek, ceffel kalem kırmak dökmek, ilişkileri bitirmek vb. yanlış hayatımıza girmiş bulunmaktadır.
Halbûki kalb-i selîm sahibi Müslüman, akl-i selîm ile karar verir, o aceleciliği şeytandan bilir ve teennî ile hareket eder. Bir olayı değerlendirirken de kişi yahut kuruluşları değerlendirirken de bu yolu izler. Hz. Ali’ye atfedilen bir söz vardır: Sözü tanı, sahibini sonra tanırsın diye. Aslında bu söz, kişilerden sadır olan sözleri, sahiplerine göre değil, hakikat olup olmadıklarına göre değerlendirmeyi ister. Çünkü sözün sahibini başa koyarsak, önyargılı olabiliriz, sözün hakikat olup olmadığını akl-i selîm ile değerlendiremeyebiliriz. Oysa hikmet, müminin yitiğidir, onu nerede ve kimde bulursa alır, ondan istifade eder. Çünkü sorgulanamaz olan yalnızca Yüce Allah’tır. Masûm olan da O’nun gözetiminde olan Rasülullahtır. Bunun dışında herkes sorgulanabilir, hatası da olabilir. Ancak hatası olmak o kişilerin silinip atılması, dışlanması anlamına gelmez.
Toplumun Gıybeti
Gıybet, mümin kardeşin ölü etini yemek gibi iğrenç bir şeydir. Bir cemaatin gıybeti ise, pek çok kişinin gıybeti olup vebali ağır bir cürümdür. Bir kişinin gıybetini yapan kimse, o kişiyi bulup helallik dileyebilir. Ancak falanlar şöyledir, filancılar böyle yaparlar diye bir cemiyetin toptan gıybetini yapanlar, o cemaate ait tüm kişileri tek tek bulup helallik dileyemezler. Onun için her çeşidi ile gıybetten ve özellikle toplu kesimlerin gıybetinden sakınılmalıdır. Zira her kesimin içerisinde yanlış yapanlar da olabilir, bu yanlışı onaylamayanlar da olabilir. Her cemaatin iyileri de vardır, kötüleri de.
Tavrımız Kişilere Değil, İcraatlara
Müslüman kişilerle değil icraatlarla uğraşır. Onun karşı çıkışı, yanlış icraatlaradır. Yanlış yapan bir kişi hatasından döndüğü zaman artık ona tavır konulmaz. Peygamberimiz, günahından dönen kimse, hiç günah işlememiş kimse gibidir buyurur. Yanlışta ölçü de nefisler, kanımcalar, benceler değil İslam’dır, onun temel kaynaklarıdır.
Örnek verecek olursak: Son dönemde yaşamış birer Kur’ân tefsiri sahibi olan ve daha pek çok eser bırakıp gitmiş olan Seyyit Kutub ve Mevdûdî, ümmete malolmuş iki ilim adamımızdır. Elbette onların da hataları olabilir. Bunlardan biri Kur’ân yolunda canını vermiş, diğeri bu uğurda ömrünü vermiş bir kişidir. Herkes gibi onların da hataları olabilir. O hataları tespit edip yapıcı bir dille onlara dikkat çekilebilir, ama hatalarından dolayı onları tümden silmek mümine yaraşmaz. Hatasız kim var ki! Zaten hiçbir meâl ve tefsîr Kur’ân değildir. Her meâl ve tefsirin eksik hatta yanlış tarafları vardır, olabilir. Zaten bunun için yenileri yazılmıştır. Ancak eksik ya da hatası var diye biz bu meâl ve tefsirleri tümden çizersek elimizde hiçbir meâl ve hiçbir tefsîr kalmaz. Hele ilim adamlarımızın tartıştığı konulardan dolayı bu insanları çizmek müslümana yakışmaz. Örnekleri çoğaltabiliriz.
Ne hazin ki bizde adam zor yetişir, kolay harcanıp tüketilir. Bir ilim adamının yetişmesi için yıllara ve büyük fedakârlıklara ihtiyaç vardır. Ama yetişmiş birini silmek için yerli yersiz bir tek cümle, bir yalan haber yeterlidir.
Sünnette Adam Harcama Yok!
Her konuda bizim örneğimiz olan Peygamberimiz, bu konuda da bizim için en güzel örnektir. O ashabından hiç birini dışlama/harcama yoluna gitmemiştir. Ashabı içinde yanlış işler yapanlar olmuştur. Ama O, yanlış yapanları uyarmış, cezalarını vermiş, bir süre onlarla ayrı kalmış, ama sonuçta hepsini sahiplenmiş ve bağrına basmıştır. Münafıklığı pek çok kere tescillenmiş olanlarının ölümle cezalandırılmaları kendisine teklif edildiğinde, Ben Muhammed adamlarını öldürtüyor dedirtmem buyurarak onları öldürme yoluna gitmemiştir.
Herkesin gözü önünde kendisine karşı kaba-saba davranan bedevîleri affederek, üstüne üstlük onlara ikramda bulunarak Rahmet Peygamberi olduğunu göstermiştir.
Devlet sırrını işaretle Kurayzaoğulları Yahudileriyle paylaşan Ebû Lübabe, yaptığına pişman olmuş, bir hafta kadar mescide göz yaşı dökmüş, sonuçta tevbesini Allah kabul etmiş, Allah’ın Rasülü de onu bağrına basmıştır.
Hiçbir mazeretleri yok iken Zorluk Gazvesi Tebük’ten geri kalan Ka’b, Hilal ve Mürare’ye gaza dönüşü Peygamberimiz tavrını net bir şekilde koymuş, onlarla kırk gün kadar konuşmamış, ashabın onlarla konuşmalarını yasaklamış, ama ayetler inip onların tevbeleri kabul edilince onları tekrar bağrına basmıştır.
Bir kısım dünyalık elde etmek için kendisini üzen annelerimize bir ay kadar geçici bir süre küsmüş, ama sonuçta onlardan hiç birini boşama yoluna gitmemiştir.
Durum bu iken, onun ümmeti olan bizler, tarih boyunca yetişmiş adamlarımızı harcama noktasında olabildiğince cömert davranmaktayız. Bugün İslamî cemaatlerin çoğu adam harcama mekanizması gibi sürekli olarak yetişmiş insanlarını öğütmeye devam etmektedirler.
Unutmayalım ki müminlerin hatalarını yapıcı bir üslupla söylemek, kardeşlik hukukuna riayet ederek onları uyarmak başka bir şeydir; hataları sebebiyle onları dışlamak, ötekileştirmek, ceffe’l-kalem silmek başka bir şeydir.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi