İnsan, herhangi bir sıkıntı, gam, keder, dert, acı, yas, matem, yalvarma, ümitsizlikten dolayı gayri ihtiyari olarak ağlayabileceği gibi sevinç gözyaşları da dökebilir. Bilim insanları, sevinç gözyaşının ortaya çıkmasına sebep olarak geçmişte yaşanan talihsiz bir olayın hatırlanmasına bağlı olarak heyecandan sorumlu hormonların sinir sistemini etkileyerek gözyaşını tetiklediğini iddia etmektedir. Bu tabiî ki tıbbî/biyolojik bir açıklamadır. Şahsen ben de hayatımda tek bir kez de olsa doya doya sevinç gözyaşı dökme mutluluğuna eriştim. Bunu hiçbir zaman unutamam. O da kızımın uzun bir bekleyişten sonra dünyaya teşrif edip kendisini ilk gördüğüm zamandı. Böyle samimî bir ağlayışın, sabrın sonunda mükâfatı görebilmenin Allah’a derin bir şükrün tezahürü olduğunu düşünmekteyim.
Kur’ân, tam bir samimiyetle Allah’a kulluk ve itaat anlayışını geliştirmiş olan takva ehli müminlerin de Hakk’ın kelâmını dinlediklerinde veya okuduklarında Allah’ı tesbih etmek maksadıyla ağlayarak secdeye kapandıklarını açıklar:
“Ağlayarak yüzüstü yere (secdeye) kapanırlar; Kur’ân, onların saygısını arttırır.” (el-İsrâ, 17/107,
Kur’ân’ı kalben dinlemenin bir sonucu olarak gözyaşına hâkim olamamak, müminlerin kalp yumuşaklığını artırmakta ve onlara manevî huzur sağlamaktır. Allah için ağlamak, belki de ağlamalarının en hayırlısı olsa gerek.
Diğer yandan Allah ve Resulünü (sav) inkâr edip Hak yoldan sapmış olarak öleceklere Kur’ân şu şekilde uyarmaktadır:
“Yapıp ettikleri karşısında artık az gülsünler, çok ağlasınlar!” (et-Tevbe: 82).
Yüklenen günahlar sebebiyle hak edilecek cezalardan dolayı ağlamak, son pişmanlık olarak kabul edilir ümidi ile anlamlı/faydalı olabileceği gibi inkâr ile ruhunu teslim edenlerin mahşerde ağlamalarının kendilerine hiçbir faydası olmayacaktır. Allah korkusu ile dünyada iken ağlamak, kişiyi cehennem azabından kurtarabileceği için, hayırlara vesile olabilecektir. Böyle bir durumda gözyaşlarının her bir damlası günahlara kefaret ve cehenneme karşı kalkan olur. Peygamberimiz (sav), Allah için dökülen gözyaşlarının Müslümanı cehennemden uzaklaştıracağının müjdesini vermektedir:
“Gözlerinden Allah korkusundan sinek başı kadar yaş çıkan hiçbir kul yoktur ki o yaşlar yüzüne aksın da, yüzü ebediyen ateşten korunmasın!” (Ramuzel-Ehadis: 386/1).
“Bir göz yaşarırsa, Allah o gözü taşıyan bedeni ateşe haram kılar.” (Ramuz el E-hadis: 371/8).
Perde ötesi hakikati yakinen bilmenin ve insanların uhrevî akıbetini görebilmenin manevî mesuliyeti ağır olsa gerek. Nitekim bu makama erişmiş peygamberimiz (sav), bu bilgiye sahip olanların çok ağlayacağını şu sözleriyle bildirir:
“Eğer benim bildiğimi bilseydiniz çok ağlar, az gülerdiniz.” (Buhârî, Küsûf, 2).
Demek ki en son Resul olarak peygamberimiz (sav) de bu anlamda insanlığın ve ümmetin uhrevî kurtuluşu için gözyaşı dökmüştür. Başkalarının hidayeti ve selameti için ağlamanın dua hükmünde olacağı muhakkaktır. Nitekim peygamberimiz (sav), Kur’ân oku(nu)rken, sık sık sessizce ağlamıştır. Kızı Zeynep’in çocuğu hastalandığında yanaklarından yaşlar süzülürken şöyle demiştir:
“…Bu Allah’ın merhametli kullarının gönüllerine koyduğu rahmettir. Cenab-ı Hak bu rahmeti kullarından şefkatli olanlara ihsan eder.” (Buhârî, Cenâiz 23).
Merhamet ve şefkate bağlı olarak akan gözyaşları, fıtrîdir ve dolayısıyla gerek kişinin psikolojik olarak rahatlaması, gerekse sosyal dayanışma açısından rahmettir.
Çok Ağlamak Sağlık Açısından Zararlıdır
Ağlamanın şüphesi manevî/uhrevî faydalarının yanında birçok biyo-psikolojik avantajı da vardır. Mesela gözyaşında antibiyotik etkili lysozyme adında bir enzim var ki bunun sayesinde gözler enfeksiyonlara karşı korunur. Ancak tepkisel olarak çok ağlamanın da kişiye bedenen zarar verebilmektedir. Nitekim Hz. Yakup, oğlu Hz. Yusuf’un akıbetinden endişe ettiği ve onun hasretine dayanamayarak, çok ağlamasından ötürü gözlerine perde gelmiştir.
“…Ah! Yusuf’un üzüntüsü yüreğimi yakıyor!” diye sızlandı. Kederini içine atması yüzünden gözlerine boz (perde) indi.” (Yusuf: 84).
Peygamberimizin (sav) sevgili eşi Hz. Aişe de ifk (iftira) hadisesinde çektiği sıkıntılı günlerini şu şekilde anlatır:
“…bu hadiseye üzüldüğümden dolayı o kadar çok ağladım ki, gece gündüz gözyaşlarım durmadı. Geceleyin gözlerime uyku da girmiyordu, hatta anam ile babam, çok ağlamaklığımdan dolayı ciğerlerimin parçalanmasından endişe etmiştir…” (Müsned; 1: 196).
Ezcümle
Görüldüğü üzere makul seviyede ölçülü olarak sessizce ağlamak, üzüntünün derinleşmesini önlediği gibi sürekli olarak ağlamak ise kişinin sağlığını derinden bozabilmektedir. Bir sosyal varlık olan insan, fiziksel/çevresel acı/sıkıntı duyduğunda ağladığı gibi mutluluktan dolayı da gözyaşı dökebilmektedir. Ama insan, aynı zamanda manevî bir varlıktır. Dolayısıyla insan, duygusal/ruhsal travmalarda manevî duygu durumunu dışa vurmanın bir yolu olarak Allah için de ağlayabilmektedir. Bu gözyaşı, dua niyetiyle yapıldığı için, her yönüyle rahmettir.
Bununla birlikte hayatta karşılaştığımız bela ve musibetlere karşı teslimiyet ve tevekkül bilinci ile aktif sabır göstererek, kendimize hâkim olmaya gayret göstermeliyiz. Bağırıp çağırarak ağlamak, bu anlamda isyandır ve hikmeti kavrayamamaktır. Yeri ve zamanı gelince de elbette isyan etmeden, ifrata kaçmadan tepkisel mahiyette de olsa sessizce ağlayarak hüzünlü bir şekilde içimizi boşaltmayı bilmeliyiz. Dertlerimizin, üzüntülerimizin gözyaşlarımızla akıp gitmesini Allah’tan niyaz edelim.
Prof. Dr. Ali SEYYAR
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi