Biliyorsunuz değil mi, artık kadın-erkek yok. Kimlik kartımızda GENDER diye yazıyor. Biz biyolojik insan türünün son örnekleriymişiz. GENDER toplumsal cinsiyet kimliğini, daha doğrusu kimliksizliğini ifade ediyor. Cinsiyet, Din, ahlak ve gelenekten, biyolojik cinsiyetinden bağımsız, ya da akışkan ve değinken bir LGBT+ kimliğini tanımlıyor. Trans Humanizm projesi kapsamında, adına NeuraLink dedikleri Chip’i Kafamıza taktıktan sonra artık Siborg oluyoruz. Nesnelerarası iletişimin nesnesi olan bir BİREY yani.
Tabi, Kadın-erkek yoksa, anne-baba, dede-nine, hala-teyze, amca-dayı da olmuyor. Devlet de bu BİREY’lerin BİREYSEL tercihlerine göre, gerek psikososyal, gerek biyolojik, gerekse cerrahi açıdan her türlü desteği verecek. Belediyeler, kamu kurum ve kuruluşları, sosyal ağlar ve örgütler, bu kesime pozitif ayırım yapmakla yükümlü. Türkiye Belediyeler Birliği bu konuda belediyelere genelge bile göndermişti. CEDAW, İstanbul Sözleşmesi ve Lanzarotte artık uluslararası sistemde tek bir sözleşme gibi işlem görüyor ve bunların faaliyetleri, UN WOMAN tarafından koordine ediliyor. UN WOMAN vergi ve yargı muafiyetine, diplomatik imtiyazlara sahip.
Bu örgütlerle birlikte çalışanlardan, onlara karşı çıkmayan, aksine onlardan destek alan, yardım alanlar onlardandır. Çevremizde, siyaset, iş, Sivil toplum, akademi çevrelerinde her yerdeler. Siyaset, Bürokrasi, Sermaye, yasalar, akademi onlardan yana.
Sahi daha önce erkek olan kişi, “ben artık kadınım” derse, “İstanbul sözleşmesi”ndeki kadınlara ilişkin tanıklık, nafaka gibi konularda aynı statüye sahip olabilecek mi? NAS bu konuda çok açık. LUT kavmi lanetlenir., Kadın ve erkeğin birbirine benzemesi de aynı şekilde lanetlenir. Cinsler arasındaki çarpık cinsel ilişki de Fuhuş, Fahşa, Fahişelik olarak tanımlanır ve lanetlenir. Tabi, bu lanetli işe pozitif ayırımcılık tanımlanması da aynı suça iştirak, yardım ve yataklık olarak değerlendirilmesi gerekir. Bu çerçevede “İstanbul sözleşmesinden çekilme” diye bir durum söz konusu değil. Sözleşmeden geri çekilmeye ilişkin bir irade beyanı sözkonusu olsa da bu durum 3 sebeb’le geçersiz.
1-Sözleşmenin bütün hükümlere, yasanın daha ilk maddesindeki atıfla, yasal olarak yürürlükte
2-BM ve AB CEDAW, İstanbul sözleşmesi ve Lanzarote’yi, tek bir sözleşme gibi tanımladığı için, herhangi birini imzalamak ya da herhangi birinden ya da ikinci birinden ayrılmak sonucu değiştirmediği gibi, AİHM ve BM İnsan Hakları Komiserliği nezdindeki yargılama konusunda sonucu değiştirmiyor.
3-Başkanlık, bu 3 sözleşmesinin uygulanmasını koordine et ek, denetlemek ve desteklemek üzere, yargı ve vergi muafiyeti, diplomatik imtiyaz ve kamu ve tüzel kurumlarla doğrudan ilişki, yardım alma ve yardım etme hakkına sahip pozitif ayırımcılığa tabi olarak UN WOMAN’a faaliyet izni verdi.
Artık Kadın kadın olmayınca, erkek de erkek olmayacak. Unutmayalım, her kadın ve erkek, bir başka kadının eseridir. Kadın temel mekteptir. Kadın olmayı bıraktığında çocukları işte böyle olur. O zaman insan da insan olmayacak demektir. İnsan olmayacaksa aile de olmayacak. İnsanın yerini Avatarlar, Humonoid, Siborg, Klonoid, “Nesnelerarası İletişim”in NESNE’si “NESNE BİREY”ler olacak. Beyne kayıt yapılabileceği için, icabında zararlı kabul edilen bilgiler de silinebilecek. O zaman okula da öğretmene de, okumaya da, öğrenmeye de gerek olmayacak. İnsanımsı robotlar çalışacaksa insanın bilgisine de emeğine de ihtiyaç duyulmayan bir dönemden söz ediyoruz.
Önce, nüfusun azaltılması için, doğum kontrolü dediler, Çocuk aldırma da denilen kürtajı serbest bıraktılar. İlaç, gıda, kozmetik, spor, moda akımlar, hayat tarzı ve tekstil üzerinden kısırlaştırma yollarını denediler. Çocuklar kreşe gönderip, anneleri iş dünyasına yönlendirdiler. Böylece emeğin maliyeti düştü, aileler arası gelir gider dengesi bozuldu. Bir yerde kadın – erkek çalışırken, öbür taraftan tek baba çalışırken, dini ve ahlaki açıdan anne ve babalarına da bakma yükümlülüğü olan çok çocuklu aileler için şartlar ağırlaştırıldı. Kadının sosyal hayata etkin katılımı, sosyal çevre ve kariyer talebi, aile içi rekabet, çatışma yanında tüketimi artırdı. Annelik, ikincil ve zahmetli bir işe dönerken, anne açlığı çeken çocukların agresif tavırları, psikososyal reaksiyonları ailelerin gelecekleri açısından tartışma konusu olmaya başladı. Aile fertlerinin beslenme, sosyal çevrelerindeki farklılaşma, aile içinde kişilerin birbirine yabancılaşması sonucunu doğurdu..
“Yuvayı yapan dişi kuştur” derler. Anne, kadın ya da erkek olsun, inanı insan yapan mektebin “annesi”dir. “Anadil”i o öğretir. Din, tarih, gelecek, “kökü mazide olan ati” olmayı o öğretir. Akrabalık ilişkilerini o örgütler ve bu bağları canlı tutar.
Bakın ezilmiş kadınlar şahsiyetçi çocuklar doğuramaz. Kadınlarınızı, kızlarınızı ezmeyin. Çalışan kadınlar 3 kuruş için kocasını ve çocuklarını, evde yaşlılar varsa onların ihmal etmeyin. Unutmayın ana okulunda ana, huzur evinde huzur yok. Çocuklarını Ana okuluna gönderenler, yarın o çocuklar tarafından huzur evine gönderildiklerinde şikayet etmesinler. Kendi düşen ağlamaz derler ya!
Çevrenize bakın bakalım, Orada Haticeler, Fatımalar, Ayşeler görebiliyor musunuz. Yoksa her yerde Lilith’ler mi görüyorsunuz. Daha yakın çevrenize bakın, tarihe bakın, Asiyeler, Meryemler, Haacer’ler var mı çevrenize.. Üst bürokrat eşi bir Maşite görebiliyor musunuz çevrenizde. Firavuna isyan eden hanımı gibi bir hanım görebiliyor musunuz İslam dünyasında. Haacer annemiz Firavunun hizmetkarı idi. Hani şu Safa – Merve arasında Resulullah’ın ayak izinde koştuğu kadın gibi bir kadın var mı çevrenizde, ya da ona benzemeye çalışan kızlar var mı?
Kadın ya da erkek olmak değil asıl mesele, ekmel-i mahlukat, eşref-i mahlukat insan olmaktır. Öyle bir kadı nı, öyle olmayan bin kadına değişmem, öyle olan erkeği de öyle olmayan bin kadına değişmem.
Eyyüb peygamberin zevcesi Rahime annemize, (Hz. Yakub‘un kızı Liya veya Hz. Yusuf’un oğlu Efraim‘in kızıdır) benzemek için onun hayatını okuyan kaç kişi tanıyorsunuz. Onun mezarının Urfa, Viranşehir, Eyyüb nebi köyünde olduğunu biliyor musunuz?
Oğullarımız, Hz. Yusuf’a mı benziyor, ya da Hazreti Hasan Hüseyin’e mi? Hz. Yuşa’ya mı yoksa. Hz. Ali’ye mi benziyor? Yok saç sitilini, yakışıklılığını sormuyorum, aklı, imanı, ilmi, ahlakı, cesaretini soruyorum. Hz. İsa aramızdan çekildiğinde 36 yaşında filandı.
Sahi anneler, Hz. Yusuf gibi bir çocukları olsun ister mi? O bir peygamber, dünya güzeli biri. Kim istemez ki değil mi? Ama ya kardeşleri onu kuyuya atarlarsa, ya köle pazarında satılırsa, sonra “saraya danışman oldu , kurtuldu” derken iftiraya uğrar ve hapse düşerse. 7 yıl bolluktan sonra ya 7 yıl da kıtlık çekerse. Böyle bir hayata razı mısınız? Peki nasıl onun gibi olacağız. O bir peygamber ve o bize Allah’ın (cc) razı olduğu bir kul’u örnek gösteriyor. Peygamberlerini örnek almayan bir Müslüman olabilir mi? Onun için “Haydi yavrum haydi git, ya gazi ol ya şehid” diyen anneleri anlayamıyoruz. Onun için şehid olsun diye çocuk doğuran Gazze’li anneleri anlayamıyoruz.
Peki, koçanının kardeşi ile “aşk”(!?) yaşayan ve “sevgilisi” ile buluşmak için çocuğunu Kur’an kursuna gönderip, erken gelince suçüstü olup, sevgilisi ile kendi öz çocuğu boğarak öldürüp, cesedini torbaya koyup dereye gömdüren anneyi ve bu olay karşısında siyasi ve aile bağları sebebi ile susan ve birbirlerini suçlayan insanları anlayabiliyor musunuz?
Biz bu duruma bir günde gelmedik. Şimdi “Nerede yanlış yaptık” diye sormanın tam zamanı. Haram makam, haram para, haram lokma saadet getirmiyor. Dünyamızı iman ederken ahiretimizi kaybettiğimizin bile farkına varmıyoruz. Felaket kapımıza dayandığında ise, artık vakit çok geç ve gün akşam olmuş.
Hz. Yunus kavminin kurtuluşu gibi, son bir hamle mümkün mü? Ama önce suçlu olduğumuzu kabul edeceğiz. “İnni küntü minezzal,imiyn” diyeceğiz. Tevbe etmeden önce, Haram malları sahibine iade edeceğiz. Haram kişilerden ve işlerden uzaklaşacak, çevremizdeki bunlardan olanları kendimizden uzaklaşacağız. Haram para, haram makam, haram unvan, haram ilişki ne varsa ondan kurtulmadan kurtuluş yok. Rüşvet alıp, ezan okununca başına takkesini koyup namaza duran siyasetçinin, bürokrat’ın, hakim’in, polisin, cinayete yardım ve yataklık eden adamın NARİN’i dereye gömdükten sonra gidip Namaz kıldığını söylemesinden ne farkı var bunun. İfadesinde Namaz kıldığını niye söylüyor ki. Bu kim. Bu kişilerin kimi şu, kimi bu partidenmiş, kimi kadın, kimi erkek, kimi Kürt, kimi Türk, ne farkeder. Aynı Şeytana nefislerini satan insanlar bunlar. Yok aslında bunların pek farkları.. Bunlar Şeytanın varisleri, zihniyet ikizleri
Gelin biz bunlardan uzak duralım. Gelin Mü’min kardeşlerim, bu kirli işlerden ve kişilerden uzak duralım ve kardeş olalım. Biz alemlere rahmet olarak gönderilen, ahir zaman peygamberinin ümmetiyiz. İnsanlara güzel örnek olalım. Gelin “Hılful Fudul” anlayışı ile akıllı, dürüst, cesur insanları ortak bir kelimeye çağıralım, birlik olalım. YERYÜZÜNÜN BÜTÜN NAMUSLU İNSANLARI , NAMUSSUZLARA KARŞI BİRLEŞİN. Haksızlık kimden gelirse gelsin,i kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana, zalime karşı olalım, Zalim babamız da olsa, mazlum düşmanımız da olsa. Eğer bunu kabul etmiyorsanız, Müslümanlığınız laftadır. Selam ve dua ile.
ABDURRAHMAN DİLİPAK
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-
YAZARIN DİĞER YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ
Kaleminize sağlık hocam.