Ahde vefâ veya vefâlı olmak İslâm ahlâkının en önemli prensiplerinden biridir. (TDV İslâm Ansiklopedisi, 1/534)
‘Ahde vefâ’, verdiği sözde durmak, yaptığı anlaşmaya sâdık kalmak, özü ve sözü doğru olmaktır.
Kuran, ahdin üzerinde önemle duruyor. Bu, ister Allah’a (cc), isterse insanlara karşı verilmiş olsun… Her ‘vaad‘ veya ‘ahd/ahid’, mükellef olan birini borçlu ve sorumlu kılar. Yani ahd sorumluluktur.
İslâm ahlâkında bu sorumluluğun yerine getirilmesine ‘ahde vefâ’ veya ‘ahde riayet’ denir ki her iki tabir de Kur’an’dan alınmıştır. (TDV İslâm Ansiklopedisi, 1/533)
İnsanın önemli karakterlerinden, kişiliğini oluşturan değerlerden biri de vefâlı oluşudur.
Kur’an, Allah’ın elçisine vahyedilen ve Dinin özü olan güzel ahlâk örneklerini sıraladıktan sonra;
“…Ahdi de yerine getirin. Doğrusu verilen ahd’de sorumluluk vardır.” buyurmaktadır. (İsrâ 17/34)
Kur’an bir kaç yerde ahde vefâyı söz konusu ediyor.
“Ahidleştiğiniz zaman Allah’ın ahdini yerine getirin…” (Nahl 16/91)
Kur’an yemine sâdık olmayı, yapılan anlaşmalara riâyet etmeyi, ahde vefâyı o kadar önemsiyor ki, pek çok âyette bunlara değiniyor. Sözünde durmayı (ahde vefâyı) mü’minlerin en önemli özelliği olarak sayıyor.
“Yine onlar (mü’minler) ki, emânetlerine ve verdikleri sözlere riâyet ederler.” (Mü’minûn 23/8. Meâric 70/32. Ra’d 13/20. Bekara 2/177)
Kur’an müslümanlara kendileriyle yapılmış antlaşmaların hükümlerine uydukları sürece, müslüman olmayanlara verilen sözde durulmasını emrediyor. (Tevbe 9/1, 4, 7)
Bir başka yerde Allah’la yaptıkları ahde sâdık kalanlara büyük mükâfat vaad ediliyor.
“Muhakkak ki sana biat edenler ancak Allah’a biat etmektedirler. Allah’ın eli onların ellerinin üzerindedir.
Kim ahdini bozarsa, ancak kendi aleyhine bozmuş olur.
Kim de Allah ile olan ahdine vefâ gösterirse Allah ona büyük bir mükâfat verecektir.” (Feth 48/10)
Ahdini yerine getirmeyenler bozguncu olarak nitelendiriliyor,
“Onlar ki, iyice pekiştirdikten sonra da Allah’a verdikleri sözden dönerler, Allah’ın birleştirilmesini emrettiğini ayırırlar, yeryüzünde fesat çıkarırlar;
işte sonunda zararlı çıkacak olanlar da yalnız bunlardır.” (Bakara 2/27)
ve Allah’a karşı ahidlerini hiçe sayanların âhirette hiç bir nasip alamayacakları haber veriliyor.
“Şüphesiz, Allah’a verdikleri sözü ve yeminlerini az bir karşılığa değişenler var ya, işte onların âhirette bir payı yoktur.
Allah, kıyâmet günü onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temizlemeyecektir.
Onlar için elem dolu bir azap vardır.” (Âl-i İmrân 3/77)
İman, yalnızca zihnî bir inanma, bunu dil ile söyleme değil, bunun gereği olarak dinî esaslara uymaya gönüllü bir taahhüttür (söz vermedir).
Bu açıdan iman ile ahid arasında sıkı bir ilişki vardır.
Ahd’e bağlılık açısından insanlar Allah’ın huzurunda iki kısma ayrılırlar.
Birinci grupta olanlar verdikleri sözü yerine getirirler. Bu ahd’in Allah’a ve insanlara verilmesi açısından farkı yoktur. (Mü’minûn 23/8. Meâric 70/32)
“…Onlar söz verdikleri zaman ahidlerine vefâ gösterirler… İşte bunlar gerçek sadıklar ve müttakilerdir!” (Bekara 2/177),
“Hayır, öyle değil! Her kim ahdine vefa gösterir ve günah işlemekten sakınırsa, bilsin ki Allah o sakınanları sever.” (Âli İmran 3/76)
Şüphesiz verilen ahd’i yerine getirmek (sözünde durmak) takvalı olmanın (Allah’a karşı sorumluluk bilinciyle davranmanın) sonucudur.
İkinci grupta olanlar ise ahd’lerine sadâkat göstermezler.
Böyleleri “qâlû belâ’da”’ verdikleri ahd’e uymadıkları gibi, fıtratlarında olan yaratılış ahd’inin gereğini de yapmazlar.
Bunlar Kur’an’ın münafık, fâsık ve inkârcı dediği kimselerdir. (Bkz: Bekara 2/27)
Bu bağlamda iman bir ahidleşme, ahdini yenime; inkâr ise bu ahd’i bozmadır.
Mü’minler Allah’ın ahd’ine vefâ gösteren sâdıklar; inkârcılar, münafıklar ve fâsıklar ise bu ahd’e uymayan vefâsızlar, sadâkâtsizler ve döneklerdir.
Hukuki açıdan ahde vefâ; taraf devletlerin yaptıkları antlaşmalara uyma zorunluluğudur.
Vefâlı olmak, insanlar arasındaki ilişkilerin sağlam temeller üzerine kurulmasını sağlar ve güvenin oluşmasına yardımcı olur.
Derler ki: “Ahde vefâ göstermek, dostluğun temel kurallarındandır.”
“Ahde vefâ göstermeyen insanlardan uzak dur.”
Müslüman ahlâk bilginlerine göre ahde vefâyı yüksek bir fazilet hâline getiren husus, kişinin taahhüdünün her an aksini yapma imkanına sahip olduğunu bilmesine rağmen, kendisini verdiği söze bağlı hareket etmek zorunda hissetmesidir.
Kur’an’da ve hadislerde, olgun müminlerin özellikleri sayılırken, onların ahde vefâlı olmalarına işaret edilir.
Kur’an’da, ahde vefâ ile ilgili âyetlerde, kendileriyle yapılmış anlaşmalara uydukları sürece, gayr-i müslimlere bile verilen söze uygun uygulama emrediliyor.
Rasûlüllah (sav) Allah’ın ismini anarak yemin ettikten sonra sözünden dönen kişiye, kıyâmet gününde hasımlık edeceğini ifade etmiştir. (Buhârî, Büyû’/106 no: 2227)
Âlemlere rahmet olarak gönderilen bir elçinin hasım olacağı kişi demek ki çok aşırı, müslümana yakışmayacak kötü bir huy edinmiştir.
Abdullah b. Mes’ûd ve Abdullah b. Ömer ve Enes b. Mâlik’ten rivâyet edildiğine göre Nebî (sav) şöyle buyurdu:
“Ahdini bozan herkes için kıyâmet günü bir bayrak dikilip bu falanın vefâsızlık alâmetidir diye ilân olunacaktır.” (Buhârî, Cizye/22 no: 3188, Edeb/99 no: 6177-6178, Hiyel/99 no: 6966, Bir benzeri: Fiten/21 no: 7111. Müslim, Cihâd/4(11-17) no: 4532-4537. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cihâd/150 no: 2756. Tirmizî, Siyer/28 no: 1581. İbni Mâce, Cihâd/42 no: 2872)
Ebû Saîd el-Hudrî’nin (ra) rivâyet ettiğine göre Nebî şöyle dedi:
“Kıyâmet günü her vefâsız kişinin arkasında bir bayrak bulunacak ve vefâsızlığı ölçüsünde o bayrak yükseltilecektir. Bilin ki, vefâsızlık açısından kamu yöneticisinden daha büyük vefâsız yoktur.” (Müslim, Cihâd/15-16 no: 4538. Ayrıca bk. Tirmizî, Fiten/26 no: 2191)
Enes b. Mâlik şöyle anlattı:
“Allah’ın Rasûlü (sav) bize hutbe verdiği zaman mutlaka şöyle buyururdu: ‘Emânete riayet etmeyenin imanı yoktur. Ahde vefâ göstermeyenin ise dini yoktur.” (Ahmed b. Hanbel, 3/134)
Verilen söz, yapılan ahid vefâyı gerektirir.
Ubâde b. Sâmit (ra) Peygamber’in (sav) şöyle dediğini nakletti:
“Bana kendi adınıza altı şeyin güvencesini verin, ben de size cennetin güvencesini vereyim: 1.Konuştuğunuzda doğru söyleyin,
2.söz verdiğinizde sözünüzü tutun,
3.size (bir şey) emânet edildiğinde ona riayet edin,
4.iffetinizi koruyun,
5.gözlerinizi (bakılması yasak olandan) sakının ve
6.ellerinizi (haramdan) çekin.” (Ahmed b. Hanbel, 5/323
Verilen sözlerin tutulması, yapılan anlaşmaya uyulması, yani ahde vefâ (Âl-i İmrân 3/76) kişinin âhirette kurtuşuna sebep olur. Toplumlarda karşılıklı güveni artırır. Bir toplumda dürüst kimselerin çokluğu o toplum için kazançtır ve barış imkanıdır.
Ahde vefâ Allah’ın sevgisini, insanların itimadını (Müslim, Hudûd/10(43) no: 4463, dünyada onur ve güven, âhirette ise Allah’ın iltifatını kazandırır.
Hüseyin K. Ece
MİRAT HABER.COM -YOUTUBE-