Bismillahirrahmanirrahim
Biz insanları en güzel biçimde yaratan ve bizler için ebedi bir hayat takdir eden yüce Allah’ımıza hamd ederim.
Dünya hayatını ihmal etmeksizin ahireti dünya hayatına tercih etmenin en canlı örneklerini bizlere sunan aziz Peygamberimiz, biricik hayat önderimiz Hz. Muhammed’e salât ve selam ederim. Sevgili kardeşlerim; artık biliyorsunuz, Bilmemiz Gerekenler genel başlığı altında sunduğumuz sohbetlerimizi sürdürüyoruz. Bu sohbetimizde “Âhiret Hayatımız Farklı Olacaktır” konusunu işleyeceğiz.
Aziz kardeşlerim, üzerinde ittifak ettiğimiz konulardan biri de, giderek sekülerleştiğimiz/dünyevileştiğimiz hakikatidir. Peki, bunun ana sebebi nedir? Bu sohbetimizde bu sorumuzun cevabını da vermiş olacağız.
İslâm Dinini İman Esasları
İslam dininde bu dinin kaynaklarını oluşturan Kur’an ve sünnetin açıklamalarına göre dinimizin iman esasları altı başlık altında özetlenmektedir.
“Allah’a ve onun yarattıkları üzerindeki egemenliğine iman.
Evrenle ve biz insanların hayatıyla görevli meleklerin varlığına inanma.
Allah’ın yasalarını tebliğ etmeleri için, insanlar arasından seçip görevlendirdiği peygamberlere iman.
Peygamberlerin tebliğ ettiği ilahi yasaları içine alan kutsal sayfalara ve kitaplara inanma.
Ölümle başlayacak ahiret hayatına iman. Ve bir de bütün yaratılmışları içine alan kader programına, kader senaryosuna iman etmek.”
Sevgili kardeşlerim; bu iman esasları içinde yüce Rabbimize iman gibi pek önemli bir inanç esası da âhiret hayatına iman etmektir. Ölümle başlayacak âhiret hayatına; bütün iradeli sözlerimiz, davranışlarımız, işlerimiz ve lişkilerimizden sorgulanacağımıza, mükâfat olarak Cennet’le armağanlandırılacağımıza ve Cehennem’le azaba uğratılacağımıza iman etmektir.
İslâm Âhirete İman Ölçüsünde Yaşanabilir
Bu inanç esası fevkalade önemlidir. Çünkü âhiret hayatına iman edebildiğimiz ölçüde İslami ölçüde yaşayabiliriz. Bu ölçüde erdemli bir hayat sürebiliriz.
Yüce Rabbimiz, insanlık için seçtiği İslam dinini Peygamberleri aracılığıyla insanlığa tebliğ sunmuştur. Ama Peygamberlere muhatap olan insanların bir bölümünün inkârına ana sebep âhiret hayatına imansızlık olmuştur. Fevkalade önemli olan bu konuyu, Rabbimiz, Kur’an-ı Kerim’de sık sık gündemimize getirmektedir. Saffat suresinin 16. ve devamında yer alan âyetlerde inkârcıların nasıl bir inkâr mantığı kullandıkları şöyle açıklanır. Onlar şöyle derler:
“Ölüp toprak ve kemik olduktan sonra mı diriltileceğiz biz. Önceki atalarımız da mı diriltilecekler? De ki: Evet ve siz hor hakir bir halde dirileceksiniz. Diriliş gerçekten de ancak bir tek korkun sesten ibârettir de birdenbire görüverirler ki dirilmişler. Ve yazıklar olsun bize derler, işte bugün, ceza günü. İşte bugün, sizin yalanlayıp durduğunuz ayırt ediş günü. Toplayın bir araya zulmedenleri, onlara eş olanları ve kulluk ettikleri şeyleri.”
Sevgili kardeşlerim; Allah’a iman konusu, akılla idrak olunabilir. Çünkü her insan, yaratılan her bir varlığa bakarak, yaratıcı kim sorusunu yöneltebilir. Ama âhiret hayatı soyut akılla ve bilimle tam olarak kavranılamayacak hayattır. Yaratan bildirmeseydi, biz ahiret hayatının varlığını kavrayamazdık. İdrak edemezdik. Evet, ahiret hayatını kavrayabilmek için Peygamberlerin tebliği gerekti. Yaşadığımız çağ itibari ile Hz. Muhammed aracılığıyla Kur’ân mesajlarına muhtaçtık bu konuda. Bu doğru ama ahiret hayatına iman, akılla da bir ölçüde idrak edebilecek akıl içi bir konudur.
Sevgili kardeşlerim; Kur’an-ı Kerim bu konuya çok büyük önem verir. Bir diğer anlatımla İslâm bu esasa dayanıyor. İslam dinini herhangi bir felsefi sistemden ayıran bu ölümle başlayacak, ahiret hayatına imandır. Yaratan, bize verdiği akılları tetikleyecek, sorular yöneltiyor bize, örneğin Kaf suresini 15. ayetinde “Bütün (bu evreni ve insanları)ilk defa yaratmak bizi aciz mi bıraktı ki? Hayır, siz yeniden dirilişten şüphe içindesiniz.”
Rabbimiz, ahiret hayatına imanımızı pekiştirmemiz için, inkârcı tipten bize örnekler de veriyor. Çünkü ahirete imanın ruhumuzun derinliklerine sinmesi gerek. Yasin suresinin 78 ile 79. âyetlerinde şöyle buyurulur:
“İnsan, onu bir hayat maddesinden yarattığımızı bilmiyor mu da; apaşikar bir mücadeleci hasım kesilerek inkâr çıkmazına girebiliyor. Bir de kendisinin yoktan var edildiğini, bir hayat maddesinden halk edildiğini unutuyor da, çürümüş toz toprak kemikleri göstererek, kim bunları diriltecek diye bir de soruyor. Ey Peygamber de ki; o kemikleri ilk defa kim yarattıysa yeniden O diriltecek. O yaradılışın bütün inceliklerini bilen yaratıcıdır.”
Kaldı ki aziz kardeşlerim; yaratılacak olan bedendir.
Beden yeniden yaratılacak ve Ruhla/Nefisle birleştirilecek ve sorgulama başlayacak. Ahkaf suresinde bir akıl tetiklemesi daha yapılır. Teberrüken arz edeyim:
“Onlar, gökleri ve yeri yaratan, gökleri ve yeri yaratırken acze, zaafa, yorgunluğa düşmeyen Allah’ın ölüleri yeniden diriltmeye güç yetireceğini görmüyorlar, anlamıyorlar, kavrayamıyorlar mı? Hayır, O her şeye gücü yeten Rabdir.” (Ahkaf )
Aziz kardeşlerim; âhirete inanmamak kâfirliğe açılan yol olduğu gibi, ahirete iman zaafı da dünyevileşmemizin ana sebebini oluşturmaktadır. Bu sebeple toplumsal sorunlarımız büyüyor. İnanan insanlar, belediye başkanlıklarından valiliklere, bakanlıklara, başbakanlıklara yükselmekteler ve dindar görünümlü insanlar giderek maddi imkânlarını/servetlerini de artırmaktadırlar. Ama bir taraftan da giderek dünyevileşiyoruz. Dünya hayatı, neredeyse tapınılan put haline dönüştü. Çünkü ahirete iman zaafı var. Ahirete iman, ölümü öldürmektir.Ölümü öldürmeden özgürleşemezsiniz, erdemli insan olamazsınız, fedakâr olamazsınız, büyüyemezsiniz, Hak katında yüceleşemezsiniz. Âhirete imanla ölümü öldürmeliyiz. Çünkü yokluk yok biz Müslümanlar için. Sadece ruhumuz bedenimizden ayrılır, ebedi hayatımız başlar. Ölüm yeniden bir doğum, insan ana rahminden nasıl dünyaya gelir, kabir hayatından da yeniden hayata çıkarılacağız.
Güzel kardeşlerim; evet,,inanıyoruz, inandığımızı söylüyoruz. Ama devreye siyasi çıkarlar, ekonomik menfaatler, kültürel çevre, etnik amaçlar, lüks yaşam tutkusu, giriyor, bizi İslam’ın yaşam kurallarından koparıyor, dünyevileştiriyor.
Âhirete iman zaafıyla birlikte, dünyevileşme kaçınılmaz olduğu içindir ki, Kur’ân-ı Kerim’de ahiret hayatına iman konusu sıklıkla işlenir. Rabbimiz kıyamet olgusunu Kur’an-ı Kerim’de birçok surede açıklar. Yapılan tasvirlerden ötürü dehşete düşmemek mümkün değil.
Göklerin ayrı göklere, yerin ayrı bir yere dönüşeceği, dağların yerlerinden sökülüp atılacağı, denizlerin kaynatılacağı bir muhteşem olaylar manzumesi. Rabbimiz yeniden dirilişe ve bu diriliş inancından sapmalara sık sık Kur’an ayetlerinde değiniyor. Bütün yeryüzünün bir toplantı alanı haline getirileceği mahşer içtimaına vurgu yapılıyor. Kur’an’da hayat filmimize göre yapılacak sorgulama ayrıntılarıyla gündemimize getirilmekte.
Kur’an’da Cennet ve Cehennem hayatı olanca güzelliği, olanca dehşet vericiliği içinde bize sunuluyor. Neden? Çünkü bu din ancak ve ancak ahiret hayatına imanın bilgi ve bilinçle ruhlarımıza sindirilebileceği zaman yaşanabilir.
Sevgili kardeşlerim; bir ömür boyu kendimizi çocuklarımıza adarız, eşlerimize adarız, imkânlarımızı dostlarımıza sunarız. Bakın, Mearic suresinde ne buyruluyor:
O inkârcılar o kıyamet gününü uzak görürler. Ama biz onu yakın görüyoruz. O gün gök erimiş maden gibi veya yağ tortusu gibi olur. Dağlar da atılmış renk renk yün gibi dağılır. O gün herkes kendi derdine düşeceği için dost dostun halinden durumundan hiçbir şey soramaz. Birbirlerine gösterilirler fakat herkes kendi derdine düştüğü için başkasıyla ilgilenemez. O gün suçlular azaptan kurtulmak için fidye vermek ister. Oğullarını, eşini ve kardeşini de ve kendisini koruyup barındıran soyunu sopunu da ve yeryüzünde bulunanların hepsini versin de tek kendisini kurtarsın. Ama hayır! Kurtulmak ne mümkün, onu alev saçan bir ateş beklemektedir. Derileri kavurup soyan veya tüm vücuda saldırıcı bir ateş Hakka sırt dönüp kaçanları kendisine çağırır, mal biriktirip yığan, o maldan Allah’ın ve insanların hakkını ayırıp çıkarmayanları da. (Meariz 7-18)
Aziz Peygamberimizin kızına; ben seni Allah’ın azabından koruyamam, güzel kul olmaya bak, dediği o muhteşem gün.
Ama güzle kardeşlerim bir istisna yapalım.Dostlar birbirlerinin düşmanı olacak ama gerçek mütteki kullar dost kalacak. Müttekilerden olursak, çocuklarımız bize dost olur, biz çocuklarımıza, eşimize dost oluruz. Ama Yaradan’a kulluk bilinci içinde yaşayamıyorsak, yaşayamıyorlarsa, amellerimizle baş başa kalacağız demektir. İşte ahiret hayatına iman bu derece önemli olduğu içindir ki; Rabbimiz Peygamberimizi şöyle uyarıyor:
“Ey Peygamber/ey sorumlu insan! Sen ancak kıyamet gününe/ahiret hayatına iman eden insanları uyarabilirsin.” (Naziat 45)
Kaf suresinin son âyetinde de şöyle buyrulur: “Ey Peygamberim; benim tehditlerimden / kıyamet gününün azabından korkanları Kur’an ile uyar.”
Sevgili kardeşlerim; tarih boyunca, bizleri hayretler, içinde bırakan adalet uygulamaları, erdemler, vakıflar, ölümüne mücadeleler, sabırlar, zulme ve zalime başkaldırılar hep ahirete imanla ölümü öldürebilen gerçek özgür insanların ürünleri olmuştur. Burada size örnek vermek istiyorum
İslam tarihinde Bi’r-i Ma’un faciası denilen elim bir olay var. Bir büyük kabile İslâm’ı öğretmeleri için öğretmenler isterler. Aziz Peygamberimiz 70 kadar bilgili sahabisini gönderir. Bunlar davet ediciler tarafından ihanete uğrar ve şehid edilirler. Şehid edilenlerden biri de Haram bin Milhan’ır. Bu sahabiye beklemediği bir anda ölümcül bir darbe indirildiğinde ‘ Allah’ü Ekber/ Yüce olan Allah’tır. Kâbe’nin Rabbine, Rabbine yemin ederim ki kurtuldum. ‘ der.
Ölümcül darbe alan, kurtuldum, der mi? Ölümcül darbe ile can veren, Yaradan katında şehittir. Âhiret hayatına/Cennet hayatına elle tutar gibi inandığınız zaman, ölümcül darbeleri de kurtuluş vesilesi olarak görürsünüz. Hayatlarının en verimli dönemlerinde ölümü gözüne alan, madde ve mana kahramanları hep bu ahirete imanları bereketiyle dik durmuşlar, güzel kul olarak ahirete göçebilmişlerdir.
Sevgili kardeşlerim; ahirete iman demek, yaptıklarımıza göre sorgulanacağımıza mükâfat veya ceza alacağımıza iman demektir. Bu dünya hayatında ani ölümler, siyasi ve ekonomik krizler, hatalı adli kararlar, siyasi baskılar, yıkıcı rekabetler vesaire sebeplerle yapılanların karşılığı bulunmayabilir. Ama ahiret hayatı böyle değil. Ahiret Günü en ufak şerlerimizden en küçücük hayırlarımıza kadar karşılığını bulacağımız bir sorgulama günüdür.
Necm suresinin 39-41. âyetlerinde şöyle buyrulur:
“İnsan için yalnız yaptıkları vardır. Ona yaptıkları gösterilecek, tam tamına da bir karşılık verilecektir.”
İnsan için var olan babasının yaptıkları değil, şeyhinin yaptıkları değil, cemaat başkanının yaptıkları değil, kendi yaptıkları.
Özel görevli meleklerin kayda alarak, yakın çekimle filme alarak oluşturdukları amel kitabımıza / hayat filmimize göre sorgulamamız yapılacak. Ve bize ‘Oku amel kitabını, hesabını kendin gör’denilecek, itiraz etmemiz halinde Yasin suresinde açıklandığı üzere “Ağızlarına mühür vuracağız, elleri, bize konuşacak. Yaptıklarına ayakları tanıklık yapacak.”
Sevgili kardeşlerim, iman edenlerle etmeyenler, namaz kılanlarla kılmayanlar, toplumu için çalışanlarla sömürücüler, iffetlilerle zinacılar, adaletlilerle zalimler, ihlaslı kullarla gösteriş budalaları, Allah’ın yasalarını unutmayıp kulca yaşayanlarla yaşamayanların sonu aynı olmayacak. Rabbimiz bu konuda bizi defaatle uyarmaktadır.
Casiye suresi ayet 21:
“Günahlara dalıp çıkarak kendi ruhlarını yaralayanlar yok mu? Biz onları iman edip de salih ameller yapanlarla bir mi tutacağız? Onların ölümleri ve hayatları bir mi olacak? Ne de kötü hükme veriyorlar.
Aynı anlamda bir ayet de Sad suresinde:
“Biz iman edip de salih amel yapanları, hiç yeryüzünde Rabbinin yasalarını tanımayan bozguncularla bir mi tutacağız?…”
Bir tutulmayacağız da ne olacak?Âhiret hayatımız farklı olacak. Secde suresinde şöyle buyrulur:
“ Zaten bu dünyada iman etmiş olan kimse, yoldan çıkmış biriyle, hiç mukayese edilebilir mi? Bunlar elbette bir olmazlar. İman edip, doğru ve yararlı işler yapanlara gelince, yaptıklarına karşılık, Allah’tan bir mükafat olarak, gerçek sığınak ve barınak olan cennetler vardır. Fakat Allah’ın buyruklarından çıkanlara gelince, onların varacakları son barınakları ateştir. Oradan çıkmak isteyecekleri zaman, tekrar atılırlar oraya ve kendilerine: “Yalanlamış olduğunuz ateşin azabını, şimdi tadın bakalım” denir. “ ( Secde 18-20)
Aziz kardeşlerim; ahiret var, sorgulama var, cennet var, cehennem var, ebedi hayat tüm ihtişamıyla önümüzde. İslam’ı ve onun hayatımıza yön veren kurallarını benimsersek hireti dünya hayatında tercih etmiş oluruz. Tekrar edeyim. Dünya hayatını sevebiliriz. Bu dünya hayatının siyasi ve ekonomik iktidarlarına talip olabiliriz, hiçbir engeli yok ama Yaradan’ın koyduğu ölçüleri tercih etmek koşuluyla. İslami ölçüler tercih olunursa, ^^ahiret hayatı dünya hayatına tercih edilmiş olunur. Ve yaşadığımız bu hayatta dünyevileşmekten korunur, güzel kul olarak can verebiliriz. Sözü Kur’an’la başladık. Kur’an’la bitirelim aziz kardeşlerim. Bu arada kulluğun zirvesi olan namazı da hatırlatmış olarak.
“Bu dünya hayatı bir sinema filmi kadar kısa, geçici, yapılması gerekenleri erteletici olan bir hayattır. Ahiret hayatıysa, Rabbinin emirleri ve yasakları çizgisinde yaşayanlar için ahiret hayatı daha hayırlıdır. Hala aklınızı başınıza almayacak mısınız? “ (En’am 32)
Hepinize hayırlar, huzurlar dolu, kulca yaşanacak ömürler niyaz ederim aziz kardeşlerim.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi