Ahıska Türklerinin dramı, 19. yüzyılda Osmanlı-Rus Savaşı sonrası Çarlık Rusya’sının Ahıska’yı işgal etmesiyle başladı. Müslüman Türk toplumu, Çarlık döneminde baskı ve asimilasyon politikalarına maruz kaldı. Ancak bu zulüm, Sovyetler Birliği döneminde sistematik bir soykırıma dönüştü. Stalin yönetimi, özellikle Ahıska Türklerini hedef alarak köklü bir Türk-Müslüman toplumunu Karadeniz çevresinden temizlemeyi amaçladı.
Ahıska Türklerinin isimleri değiştirildi, kültürel değerleri yok edilmeye çalışıldı. Ayrıca, bölgede askeri bir sınır güvenliği gerekçesiyle Ahıska Türklerine yönelik sıkı denetim uygulandı. Her adımları takip edilen bu topluluk, Sovyetler Birliği’nin diğer halklarına oranla daha büyük bir eziyetle karşılaştı.
14 Kasım 1944’te alınan sürgün kararı, Ahıska Türkleri için bir dönüm noktası oldu. “Evlerinizi boşaltın, yanınıza yalnızca üç günlük yiyecek alın” emriyle binlerce Türk, hayvan vagonlarına bindirildi. Zorla bindirildikleri trenlerle Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan gibi uzak diyarlara gönderildiler.
Bu yolculuk sırasında 17 bin Ahıskalı, açlık, soğuk ve hastalıklar yüzünden hayatını kaybetti. Sürgün edilenlerin çoğu, vatanlarından koparıldıkları gibi ailelerinden de koparıldı. Geride kalan kadınlar, yaşlılar ve çocuklar ağır işlerde çalıştırılarak hayatta kalmaya çalıştı. Hayatta kalanların ise sürgünde de acıları devam etti.
Sürgün edildikleri bölgelerde Ahıska Türkleri, insanlık dışı koşullarda yaşam mücadelesi verdi. Şehirlere yerleşmeleri yasaklandı, izinsiz bir yerden başka bir yere gitmek bile Sibirya’ya sürgünle cezalandırıldı.
Kendilerine dayatılan çalışma kamplarında kadınlar, çocuklar ve yaşlılar, tarla işleri ve ağır fiziksel görevlerde çalıştırıldı. Açlık ve bulaşıcı hastalıklar nedeniyle sürgün sırasında hayatta kalmayı başaranların önemli bir kısmı da Orta Asya’da hayatını kaybetti.
Stalin’in ileri sürdüğü gerekçe, Ahıska Türklerinin Nazi Almanyası’yla iş birliği yaptığıydı. Ancak tarihî kayıtlar, bunun bir iftiradan ibaret olduğunu gösteriyor. Sovyetlerin asıl amacı, Karadeniz çevresindeki Türk varlığını ortadan kaldırarak bölgeyi tamamen kontrol altına almaktı. Bu politika, sadece Ahıska Türklerini değil, Kırım Tatarları gibi diğer Türk topluluklarını da hedef aldı.
Bugün bile Ahıska Türklerinin vatanlarına geri dönmeleri konusunda Gürcistan somut adımlar atmaktan kaçınıyor. 2007 yılında Gürcistan’da kabul edilen “Ahıska Türklerinin Ana Vatanlarına Geri Dönüş Yasası” hâlâ uygulanmayı bekliyor.
Ahıska Türkleri için sürgünün üzerinden 80 yıl geçmiş olsa da acıları hâlâ taze. Yaklaşık 600 bin Ahıska Türkü, hâlen dünyanın farklı yerlerinde yaşam mücadelesi veriyor. Türkiye, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde, bu topluluğun vatandaşlık ve geri dönüş süreçlerini desteklemeye devam ediyor. Erdoğan’ın liderliğindeki hükümet, bugüne kadar 60 binden fazla Ahıska Türküne Türk vatandaşlığı kazandırdı.
Ahıska Türklerinin davası, yalnızca geçmişin değil, bugünün de bir sorumluluğu. Bu topluluğun vatanlarına dönüş hakkının sağlanması, uluslararası toplumun ve özellikle İslam dünyasının öncelikli meselelerinden biri olmalı.
Ahıska Sürgünü, insanlık tarihinin kara lekelerinden biri olarak hafızalarda yer alıyor. Bu büyük acı, adalet ve insan hakları mücadelesi adına unutulmamalı. Ahıska Türklerinin yaşadığı bu trajedi, bugün de adaletin sağlanması için bir çağrı niteliği taşıyor.
MİRATHABER.COM