Doğumundan ölümüne kadar hayatın bütününe bakan, iyi-kötü, acı-tatlı, hayır-şer gibi her alana düzenlemeler getiren İslam, ticaret ve ekonomik hayatı da ilgi alanı dışında bırakmamıştır. Kazancın helal yoldan, İslamî ahlak ve fazilet ölçüleri içinde elde edilmesini emretmiştir.
Esnaf, piyasanın doğal seyriyle oynamasa, ürünleri üreticiden tüketiciye intikal ettirirken makul kâr oranına kanaat etse, hem dünyasını hem de ahiretini imar etmiş olur. Çünkü Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Kim bir gıda maddesini satın alır ve günün rayiç bedeli üzerinden satarsa, sanki onu yoksullara sadaka olarak dağıtmış gibi sevap alır.” (İbn Mace, Ruhûn, 16).
Bu durumda, haram-helal hassasiyetine bağlı olarak alış-veriş yapan dürüst bir esnafın, işinin başında geçirdiği ve geçireceği dakikalar da ibadet sayılmaktadır. Peygamber ve şehitlerle beraber haşrolunacaktır.
Öyleyse Müslüman, ticaret ahlakına uygun davranmalıdır. Hz. Ömer (r.a.) valilerine şu genelgeyi göndermiştir: “Yapacağı ticaretin İslamî esaslarını bilmeyen kimse bizim çarşı ve pazarlarımızda alış-veriş yapmasın.” (Tirmizi, vitr, 21).
“Yalnız ben kazanayım” hastalığına tutulan bir tüccar ne kadar çok kazansa ve zengin olsa da, yine gözü başkalarının malında olur, hayatında huzur bulamaz. Rasûlullah (s.a.v.) bu konuyla ilgili şöyle buyurur: “Mal ve şöhret hırsına kapılan kişinin dinine verdiği zarar, iki aç kurdun bir koyun sürüsüne dalıp verdiği zarardan daha çoktur.” (Tirmizî, Zühd 43).
“Marka Müslümanı” olmayıp “Hakiki Müslüman” olan esnaf, ihtirasa kapılıp açgözlü olarak fahiş kârla satış yapmadığı gibi, başkalarını da düşünür. Tarihî şu olay, bizlere çok güzel bir ibret teşkil eder: “Fatih, İstanbul’un fethine karar verdiğinde, bu çetin işi başarıp başaramayacağını anlamak için milletinin birbirine bağlılık durumunu yoklamak ister. Kıyafet değiştirerek bir bakkala girer. Bakkaldan bir batman bal ister. Bakkal balı verince bir batman da tereyağı ister. “Ben sattığım bu balın kârı ile ailemin bugünkü rızkını kazandım. Komşum ise henüz siftah yapmadı. Yağı da lütfen ondan alın” der. Fatih, komşu bakkala giderek tereyağını da ondan alır ve birkaç kilo peynir ister. İkinci bakkal da birincisi gibi hareket ederek, peyniri de komşusundan almasını tanımadığı bu müşterisinden rica eder. Bu hali gören Fatih, ellerini kaldırıp Allah’a şükreder. “Fertleri, birbirlerini seven ve düşünen bir milletin yapamayacağı iş, başaramayacağı dava yoktur.” diyerek fetih hazırlıklarına başlar. (Osman Karaçöğür, İslam’da Ticaret Hukuku, s.22-23).
İşte bugün biz böyle ahlakî seviye kazanmış esnafa hasretiz. Komşusunun da kendisi gibi kazanmasını isteyen ahlakî erdeme sahip esnaf, tüketicinin de zarar görmemesini isteyecektir. Bugün esnafın ahlak sigortası attığı için toplumun da ahlak sigortası atmıştır. Meydanlar, doyumsuz, fırsatçı, Allah’tan korkmayan, kuldan utanmayan esnaflar tarafından doldurulmuştur.
Dürüst esnafımızı her zaman başımıza taç edinmekte ve bu ahlak yoksunu esnaftan ayrı tutmaktayız.
Depremi fırsata dönüştüren bazı ahlaksız ve doyumsuz esnaf, depremden bir gün önce 100 liraya sattığı battaniyenin fiyatını deprem günü 200-250 liraya yükseltmiştir. Bunu hangi insaf, izan ve vicdan sahibi yapabilir?
Hollanda’da çalışan bir gurbetçi kardeşimiz depremzedeler için battaniye almak amacıyla Hollandalı bir battaniye satıcısını arar. Tanesi 3,5 Euro olan battaniyelerden 300 tane sipariş verir. Satıcı, sipariş veren gurbetçiye:
– “Ne yapacaksın bu kadar battaniyeyi” diye sorar.
– “Deprem için alacağım ve Türkiye’ye göndereceğim” deyince bu sefer Hollandalı satıcı:
– “O zaman tanesi 1 Euro” der ve ekler:
-“Satış göstermem lazım” der Hollandalı ve ödemesi için gurbetçi kardeşimize IBAN numarası verir.
Gurbetçi kardeşimiz, verilen IBAN’a 300 Euro ödeme yapar ama bir süre sonra gördüğü manzara bizdeki vicdan fukarası, açgözlü satıcı müsveddesi soytarılara ibret niteliğindedir. Hollandalı bu güzel insan, aynı IBAN numarasına 1000 Euro geri göndermiştir.
İstiklâl Marşı Şairimiz Merhum Mehmet Âkif Ersoy’un Avrupa seyahati dönüşü dediği gibi; “İşleri var dinimiz gibi, dinleri var işimiz gibi.” Batı’nın İslam düşmanlığı izahtan varestedir ama her toplumda istisna olarak insanlığını öne çıkaran az da olsa istisnalar çıkmaktadır. Bu Hollandalı da onlardan biridir. Allah hidayet versin.
Müslüman olmayanlarının hepsinin aynı olmadığını Rabbimiz şöyle beyan buyurur: “Ehl-i kitaptan öyleleri vardır ki, onlara yüklerle altın ve gümüşü emanet bıraksan, onu sana noksansız iade ederler. Yine onların öyleleri de vardır ki, ona bir dinar emanet bıraksan tepesine dikilip ısrarla istemedikçe onu sana iâde etmez.” (3/Âli-İmran:75)
Öyleyse kötü insanlara bakarak umudumuzu kaybetmeyelim. Ne güzel insanlar da var şu gök kubbenin altında. Herkesin inancı kendine ama önce İNSAN sonra Müslüman olmak gerekiyor. Çünkü Müslüman olmadan önce iyi insan olmamız lazımdır.
Şuayb peygamberin kavmi olan Medyen ve Eyke halkı; ölçüde-tartıda hile, ticarette aldatma yaparak halkı kandırmak suretiyle ticari ahlakı bozulmuş idi. Ticari ahlakı kokuşmuş olan bu halkı Allah helak etti. Eğer bugün Şuayb peygamberin kavmine taş çıkartan günümüz esnafını Allah topluca helak etmiyor, başına taş yağdırmıyorsa bunun sebebi, Peygamberimizin “Yarabbi! Benim ümmetime, geçmiş peygamberlerin ümmetlerine verdiğin toplu helakler verme” duasının kabul olmasıdır. (Bak:Müslim, Fiten 5, H.No:2890; Tirmizi, Fiten 14, H.No:2175).
Bu dünyada alavere-dalavere ile işlerini yürütenler bilsinler ki, Allah mühlet verir ama ihmal etmez. Bu dünyada belasını vermezse, ahirette perçeminden fena yakalayacaktır. Teemmül oluna!!!
Musab SEYİTHAN