Ağrı’nın Doğubeyazıt ilçesinden dünyaya gelen şair, filozof, tarihçi ve mutasavvıf İslâm Âlimi Ahmed-i Hani‘nin Kürtçe’nin Kurmanci lehçesinde yazdığı ve tiyatroya uyarlanan “Mem ile Zin” adlı oyun, Diyarbakır Devlet Tiyatrosunca sahneleniyor. Cuma Boynukara tarafından tiyatroya uyarlanan ve Fırat Aygün tarafından yönetilen Kürtçe şarkı ve diyalogların da yer aldığı “Mem ile Zin” oyunu, vatandaşlardan yoğun ilgi görüyor.
Diyarbakır Devlet Tiyatrosu Müdürü Gonca Eryiğit, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Ahmed-i Hani‘nin eserine çok yoğun bir ilginin olduğunu ve şu ana kadar yaklaşık 4 bin seyircinin oyunu seyrettiğini ifade etti.
AHMED-İ HANİ’NİN KÜRTÇE OLARAK YAZDIĞI İSLÂMÎ ESERLERİNİ TÜRKÇEYE KAZANDIRMAK GEÇMİŞTE SAKINCALIYDI
Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesinde verdiğimi bir konferans (2012) vesilesiyle Doğubayazıt’ta bulunan İshak Paşa Sarayı’nı da görme imkânım olmuştu. Sarayın içinde yer alan cami tamir görmekteydi. Araştırmalarımın sonucunda bu sarayda meşhur İslâm âlimi Ahmed-i Hânî’nin (1651-1707) kâtiplik ve imamlık yapmış ve bu yörede vefat etmiş olduğunu öğrenmiştim. Bilahare sarayın yakınlarında halen ziyaretgâh olarak kullanılan türbesini de bu vesile ziyaret etmiştim.
Bir İslâm Âlimi Olarak Ahmed-i Hânî
Ahmed-i Hânî, Osmanlı Devletinin multi-kültürel ortamında yetişmiş, Hânî aşiretine mensubiyeti, Hakkâri Yüksekova’ya bağlı Han köyünde doğması ve Hâniyan ailesinden olmasından dolayı Said Nursi’nin ifadesiyle Kürtlerin meşhur edip dahîlerinden bir molla ve bunun yanında şair, hamiyetperver, Resulullah’a âşık bir zattır.[1]
İlk eğitimini Diyarbakır ve Bitlis’te aldıktan sonra Doğu Anadolu’nun muhtelif yerlerinde Arapça, belagat ve dinî ilimler okudu. Tasavvuf alanına da yöneldi ve eserlerinde aşkın manevî yönlerini ortaya koyarak, günahlardan sakınmak suretiyle güzel ahlâk sahibi olabileceğinin altını çizdi.
Astronomi gibi müspet ilimlerle de ilgilendiği gibi halkın manevî/sosyal sorunlarına da çözüm aramış ve onları değişik Batıl inançlara karşı korumuştur. Bu bağlamda ehl-i Sünnet çizginden hiçbir zaman ayrılmamış olan Ahmed-i Hânî, Doğubeyazıt’ta bulunduğu sıralarda Şiiliği yaymak maksadıyla İran’dan gelen Şii âlimleriyle münazaraya girmiş ve onların fikirlerini çürüterek, geri dönmelerini sağlamıştı.
Ana dili Kürtçenin yanında Arapça, Türkçe ve Farsça lisanına hâkim olan Ahmed-i Hânî, bir kısmı dinî/ilmî olmakla birlikte rubailerden/şiirlerden oluşan birçok eser vermiştir.
Ahmed-i Hânî’nin En Meşhur Eseri: Mem ile Zîn
Hiç evlenmemiş olan Ahmed-i Hânî, 44 yaşındayken Şırnak vilâyetine bağlı Cizre’de bulunduğu sıralarda 60 bölüm ve 300 beyitten oluşan “Mem ü Zîn” isimli ‘aşk’ kitabını, gerçek bir hikâyeden yola çıkarak, Kürtçe olarak yazmıştır. Hadise, Cizre hükümdarlarından Emir Zeynuddin zamanında miladî 1450/1451 yılında meydana gelmiştir. Yaklaşık olarak 240 yıl sonra Ahmed-i Hânî, Cizre’ye gelmiş ve eserini 1690 yılında yazmıştır.
Doğu Anadolu’da genellikle alt tabakaya mensup kişilerin isimleri kısaltılır(dı). Bu mesnevîde de Muhammed, Mem; Ziynet de Zîn olarak geçer. Eser, C. Hak ve Hz. Muhammed’e (sav) yönelik methüsenalarla başlamakta ve dualarla bitmektedir. Ana konusu aşk olduğu halde aslında kitap, dinî bir eserdir.
Çünkü burada ulûhiyet, varlık, evrenin yaratılış hikmeti, dönemin sıkıntıları, ahlâkî ve sosyo-kültürel sorunlar/sorumluluklar gibi konular, manzum ve mesnevî anlayışı doğrultusunda şiirlerle anlatılmaktadır. Eserde birbirine âşık olan Mem ve Zîn, bütün gayretlerine rağmen birbirlerine kavuşamaz. Mem, Cudi dağına sığınır. Her iki âşığın sonu ölümle nihayetlenir. Ancak her ikisi de ruhunu teslim etmeden önce sabrın ve mücadelenin bir manevî mükâfatı olarak mecazî/beşerî aşktan hakikî/ilâhî aşkın iklimine yelken açabilir.
Mem ile Zin, yapı, kurgu, konu, tür, dil ve manevî üslup itibariyle klâsik tasavvufî/mesnevî geleneğinde, aşiret/kabile sosyal yapılanması içinde yer alan çift kahramanlı aşk hikâyeleri başlığı altında mütalâa edilebilir.[2]
Mem ile Zîn, Osmanlı döneminde ilk defa 1919’da İstanbul’da, Kürt Tamîm-i Ma’ârif ve Neşriyât Cemiyeti tarafından Mükslü Hamza Bey’in önsözüyle ve Osmanlıca harflerle yayınlanmıştır. Arapça ve Kürtçe konuşulan birçok Orta doğu ülkesinde bu eserle ilgili tercümeler/çalışmalar yapılmıştır. Mesela 1960 yılında Bağdat’ta ünlü şair Hejar Mukriyûnî, bu eseri bir Kürt lehçesi/şivesi olan Mukrî diliyle manzum olarak neşretmiştir. “Mem ile Zin”, 1989 yılında orijinal metîn ile birlikte Arapça, Farsça ve Türkçe açıklamalarıyla birlikte Paris Kürt Enstitüsü tarafından yayımlanmıştır.[3] Peki, bu esere küresel çapta bu kadar ilgi gösterilirken, T.C. Devleti sınırları içinde bu eser ve(ya) yazarı ile ilgili olarak ne gibi çalışmalar yapılmıştır?
Bir Türkiye Klâsiği: Yasakçı ve Özgürlükçü Bir Dönemde “Mem ile Zîn”in Türkçeye Tercüme Edilmesi
Kemalist T.C. Devleti, uzun yıllar Kürtlerin kamu alanında Kürtçe konuşmasını, okumasını ve yazmalarını yasakladığı için, Kürtçe kitapların basımı veya Kürtçeden Türkçeye eser kazandırılması da mümkün değildi. Böyle bir girişimde bulunan yazarlar/mütercimler cezalandırılıyordu.
Mesela Diyarbakır eski müftülerinden Kürt kökenli Mehmet Emin Bozarslan,1968’de “Ahmed-i Hânî’den Halk Hikâyesi: Mem û Zîn”i, Arap alfabesinden Latin harfleriyle hem Kürtçeye, hem de Türkçeye tercüme etti ve yayınladı. Ancak bu tercüme kitap, tek dil/ulus mantığına dayanan Atatürkçü milliyetçilik ideolojisine aykırı görüldüğü için, rejim tarafından sakıncalı görüldü. Bozarslan, mahkemede yargılandı ve hapse düştü. Daha sonra Kürtçeden Türkçeye yaptığı diğer kitap tercümelerinden ötürü Diyarbakır’da yine hapse atıldı (1971-1974). Hükümetlerin baskı ve asimilasyon politikalarına tepki gösteren Bozarslan, 1979 yılında İsveç’e sığındı.
Türkiye’de Kemalizm adına yürütülen inkâr ve asimilasyon politikalarından sonra Kürtlere kültürel haklarının verilmesine yönelik olarak açılım sürecinde Kültür Bakanlığı, 2010 yılında “Mem ile Zîn” elyazmasını transkripsiyon ve Türkçe tercümesi ile birlikte yayımladı. İlginç tarafı, devlet eliyle ilk defa resmen Türkçe olarak neşredilen Mem ile Zîn”, dün sırf bu yüzden hapse atılmış olan M. Emin Bozarslan’ın tercümesine çok benzemektedir.
Bir Türkiye Klâsiği: Yasakçı ve Özgürlükçü Bir Dönemde “Mem ile Zîn”in Sinema Dünyasına Aktarılması
Turgut Özal’ın cumhurbaşkanı olduğu ve 49. Koalisyon (DYP-SHP) Hükûmetinin (30 Kasım 1991 – 17 Nisan 1993) iktidarda olduğu dönemde Süleyman Demirel Başbakan ve Fikri Sağlar da Kültür Bakanı idi. Sosyal demokratların da hükümet ortağı olduğu 1992 yılında “Mem ile Zin” eserinden uyarlanan Türkiye’nin ilk Kürtçe dublaj yapımlı sinema filminin çekimine ve gösterimine Kültür Bakanı Fikri Sağlar tarafından izin verilmişti. Ne var ki salon sahiplerinin ekseriyeti, siyasî gerginliklerin yoğun olarak yaşandığı bir dönemde gelebilecek tepkilerden korkarak, Berlin Film Festivali’ne de katılacak olan filmi göstermekten imtina etmiştir. Dolayısıyla film, salon bulunamadığı için vizyona dahî girememiştir.
Filmde başrollerini paylaşan Meltem Doğanay,Yalçın Dümer’in yanı sıra bir suikast sonucu hayatını kaybeden Nusaybin doğumlu Kürt yazar, şair ve gazeteci Musa Anter (1920-1992) de misafir oyuncu olarak rol almıştı. Mezkûr eserin filmi 45 günde Mardin’de çekilmiş, senaryosunu Hamza Özbal ile Ümit Özbayyazmış ve filmin rejisörlüğünü Ümit Elçi üstlenmişti. Film, ancak 10 yıl sonra yani 2002 yılında Diyarbakır’ın ardından İstanbul ve Malatya’da gösterime girebildi.
“Mem ile Zin”, o tarihe kadar Türkiye’de yaşayan ne Türk, ne de Kürt ilahiyatçılar/şuurlu Müslüman senaristler tarafından İslâmî değerler açısından değerlendiril(eme)diği için, müşterek ümmet bilincine uygun bir şekilde ne kitap, ne de film olarak Türk/Kürt okuyucusuna/seyircisine kazandırılmıştır. Buna bağlı olarak eser, manevî duyarlılığı olmayan araştırmacıların/yapımcıların eline düşmüştür. Dolayısıyla bugüne aktarılan kitabî çalışmalarda/filmde Zerdüştlük gibi İslâm öncesi bazı bâtıl inançların izlerini de görmek mümkündür.
Türkiye’de “Mem ile Zîn” Sakıncalıyken Eserin Rusya ve ABD’de Doktora Tez Konusu Olması
Rus oryantalist ve Kürt uzmanı Bayan Margareta B. Rudenko (1926-1976), Mem ile Zîn ile ilgili ilk doktora tezini yazdıktan sonra bunu 1962 yılında Moskova’da Rusça tercümesiyle birlikte yayımladı. [4]
1957 doğumlu Amerikan dil bilimcisi Michael Lewisohn Chyet ise 1991 yılında Kaliforniya Üniversitesinin Felsefe Bölümünde “Studies on Mem ü Zin: A Kurdish Romance” (Mem ile Zin Üzerine Araştırmalar: Bir Kürtçe Romantik Aşk Eseri) ismi altında bir doktora tezi yazar. Arapça, Türkçe, İbranice, Farsça ve Kürtçe lehçelerinden olan Sorani ve Kürmanci gibi birçok dili konuşabilen, Washington Kürt Enstitüsünün müdürlüğünü yapan ve Kürtçe-İngilizce sözlüğünü yazan Prof. Dr. Chyet, tezini yazma aşamasında Türkiye gibi Kürtlerin yaşadığı birçok ülkeyi ziyaret eder (1987).
Kürt dili, tarihi ve edebiyatı üzerine çalışmalar yapmış olan birçok araştırmacıdan yararlanmak maksadıyla 1990 yılında 3 haftalığına İsrail’e gider. Kudüs Üniversitesinde öğretim üyesi olan Prof. Hans Jacob Polotsykile “Mem ile Zin”i “Neo-Aramice (Modern Süryanice)” dili açısından değerlendirir. Ayrıca İsrailli bir folklor uzmanı olan Bayan Heda Jason’dan Yemen’den getirdiği “Mem ile Zin”inin el yazması eserini görebilir. Irak-Kürdistan’ın dil coğrafyasını iyi bilen Bayan Jacqueline Alon ile görüş alış verişinde bulunur ve onun aracılığıyla Kudüs’te yaşayan bir Kürt Yahudisi olan Moshe Daniel’in fikirlerinden istifade eder. İsrail vatandaşı olan Yahudi Kürtler ile değişik ülkelerde yaşayan Hıristiyan Kürtler, Neo-Aramice (Modern Süryanice) lehçelerinden bir-iki tanesini halen konuşmaktadır.
Dr. Chyet, elbette “Mem ile Zin”i Türkiye’de ilk kez tercüme eden M. Emin Bozarslan ve hatta Batı Kaliforniya’da yaşayan fakat isimlerini gizli tuttuğu Kürt dernekleri üyeleriyle de görüşür. Doktorasını tamamlamış olan Dr. Chyet, burada zikretmediklerim dâhil birçok ismi tezinin Giriş kısmında şükranla anar. Niçin mi bu isimleri veriyorum? T.C. Devleti, anlamsız ideolojik hassasiyetlerinden ötürü bin yıl kardeşçe birlikte yaşadığımız Müslüman Kürt kardeşlerimizin dili, tarihi ve folkloruna yönelik bilimsel araştırmalar yapmayı 21. yüzyılın başlarına kadar yasaklamış iken, yurt dışında yüzlerce yabancı bilim insanı bu alana yönelik doğru/yanlış birçok eser vermiştir. Bu bağlamda Dr. Chyet de 556 sayfalık tezinde “Mem ile Zin”i edebî ve filolojik yönleriyle ele almadan önce dünden bugüne Türkiye’deki “Kürt sorununa” da epey yer verir.
Ezcümle;
Geçmişte bu topraklarda Türkçe/Osmanlıca, Arapça ve Kürtçe olarak kaleme alınmış bütün klâsik (dinî) eserler, genelde Müslümanlar arası ümmet şuurunu zihnen oturtmak ve özelde Türk-Kürt-Arap kardeşliğini pekiştirmek maksadıyla karşılıklı olarak Türkiye’de konuşulan bütün dillere tercüme edilmelidir. Bunlar arasından uygun görülen eserler de yine Türkçe/Kürtçe/Arapça lisanlarıyla tiyatro/sinema dünyasına kazandırılmalıdır. Çünkü Kürt kökenli olmasına rağmen risalelerinin ekseriyetini Osmanlıca/Türkçe yazan Said-i Nursi’nin veciz ifadesiyle lisân-ı Arabî vâcip, Kürdî câiz, Türkî lâzımdır.
[1] Tarihçe-i Hayat; s. 32 ve s. 94.
[2] Nâmık Açıkgöz; Türkçe ve Kürtçe “Mem u Zin” İle Fuzûlî’nin “Leylî vü Mecnûn” Mesnevîsinin Mukayesesi; Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic; Volume 2/4 Fall 2007.
[3] Turgut Karabey; Ahmed-i Hânî; Hayâtı, Eserleri ve Mem O Zîn Mesnevisi; A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi Sayı 30 Erzurum 2006.
[4] İslâm Ansiklopedisi; TDV; Cilt: 16; s. 32
Prof. Dr. Ali SEYYAR
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi
Rio’da uzlaşma için görüş birliği sağlanamadı. Toplantı sonrası Rio’da başarısız bir darbe girişimi oldu. Dünyayı…
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…