“Aile-gençlik ilişkisi”, dün olduğu kadar bugün de toplumumuzun en önemli sorunlarından biridir ve sorun olmaya da devam etmektedir. Bu sorunun tek değil, bir çok sebebi bulunmaktadır. Bu sebepler, çok iyi araştırılıp iyi tahlil edilmedikçe, doğru bir teşhis konulamamakta, doğru teşhis konulamayınca da sorun çözümsüz hale gelmektedir. Dolayısıyla bu sorun, sadece aileyi değil, aynı zamanda eğitimimizi ve toplumumuzu da yakından ilgilendirmektedir. Bu nedenle doğru bir teşhis koyabilmek için konu ile ilgili herkesin, özellikle de toplum psikolojisi başta olmak üzere farklı bilim dallarına ait akademisyenlerin gözlemlerine, görüş ve düşüncelerine de ihtiyaç bulunmaktadır.
Bu amaçla 1989 yılında Devlet Bakanlığı ve Erciyes Üniversitesi tarafından “Türk Toplumu ve Gençlik Sempozyumu” düzenlenmiş, ve bu sempozyumda Prof. Dr. Adnan Ziyalar[1] da “Aile-Gençlik İlişkileri” [2] isimli bir tebliğ sunmuştu. Bu tebliğinde Adnan Ziyalar Hoca, 1980’li yıllardaki gözlemelerine ve tecrübelerine de dayanarak bu konudaki görüş ve düşüncelerini açıklamıştı. O gün ilgi ve merakla dinlediğim ve çok şey öğrendiğim bu konuşmanın, otuz yıl sonra da aile- gençlik ilişkilerine ve sorunlarına ışık tutacağını ve bize o dönemdeki sorunlarla bugünkü sorunlar arasında bir mukayese yapma imkanı vereceğini düşünüyorum. Zira o günden bugüne bu sorunun daha kötüleştiği ve farklılaştığı görülüyor, Bu sebeple gittikçe karmaşık hale gelen ve derinleşen bu soruna dair bu bilim insanın gözlemlerini, görüş ve düşüncelerini, sizinle paylaşmak istedim. Onun bu görüşlerinden bazılarına katılmayabilirsiniz, fakat geneli itibariyle bu görüş ve düşüncelerin, günümüz gençlik sorunlarından en azından bir kısmını daha iyi anlamamıza katkı yapacağını, dolayısıyla da yararlı olacağını umuyorum. Bu nedenle de bu yazımı, Adnan Ziyalar Hoca’nın o tebliğine ayırdım.
“Günümüzde âile yapısı: Bütün dünya ülkelerinde olduğu gibi bizim ülkemizde de âile yapısı önemli değişikliklere uğranmış ve özellikle nüfus artışı, ekonomik modellerin değişmesi, kırsal alanlardan şehirlere ve endüstriyel merkezlere nüfusun kayması âile adını verdiğimiz bu sosyal birimden hem sayısal, hem de yapısal farklılaşmalara yol açmıştır. Ailenin yukarı ve aşağı uçlarının yanı sıra çok yakın akrabaların da bir arada yaşadığı âile biçimleri terkedilmiş ve yerine MODERN AİLE adını verdiğimiz ve ana-baba ile evlâtlardan oluşan bir âile tipi benimsenmiştir. Bu ailenin de giderek küçüldüğü ülkeler görülmüş ve yaşları 15-16’yı bulan gençlerin okuma, çalışma ve diğer sebeplerle aileden ayrıldığı ve âile adı altında çok küçük çocuklarla ana-babanın oluşturduğu bir birim hâline dönüşmüştür.
Bu gelişim süreçleri bizim ülkemizde de örneklerini vermeye başlamış, âile hem küçülmüş, hem de genç bireylerin âile yanında geçirdikleri sürelerde kısalma ve kopukluklar ortaya çıkmaya başlamıştır. Ailenin içerde parçalanması adı verilen bu olayın yanı sıra bizim ülkemize has olmak üzere âilenin dışa parçalanması da önemli bir başka sosyal olgu olarak karşımıza çıkmış ve yabancı ülkelerde çalışma şansı arayan genç guruplar âileyi birden fazla parçaya bölmüşlerdir. Bu dağılma ve ayrılmalar aile-gençlik arasında bir kısmı olumlu bir kısmı ise olumsuz değişikliklere yol açmıştır.
Olumlu sonuçlar: Büyük âile tipinden küçük âile tipine geçişte en olumlu sonuç gençlerde kişilik geliştirme ve sorumluluğa hazırlanma projesinin gelişmesidir. Bireysel teşebbüsün artması, gençlerin çok erken yaşlarda gelecek fikrine alıştırılması, günümüzün gözde ekonomisi olan yarışma ve tüketim kavramlarını benimseyebilme ve uyum sağlayabilme gibi hassalar gelişmiş ve kişi daha çok üretici ve daha çok kişisel mal toplama isteğinde olan bir hüviyet kazanma eğilimi de olan bir psikolojik yapıya sahip olmuştur. Gençlerin hukukî kavramlarında da olumlu sayılabilecek farklılaşmalar başlamış, özellikle kız-erkek çocuk farkının ortadan kalkması ile teşebbüs hakkı, mirastan eşit pay alma hakkı, eşit eğitim ve kültüre sahip olma hakkı gibi kavramlarda kadının sosyal sâhalardaki ağırlığı ve değeri etkinlik kazanmıştır. Kişisel özgürlüğün çok arttığı bu durumda ferdlerin seçme, beğenme, reddetme hakları doğmuş ve bu özellikler gençlerin iş seçimi, tahsil takdiri, eş seçimi, yaşanılacak yeni mekânların seçimi gibi kişinin davranış biçimlerini kendi inisiyatifine bırakan ve daha güçlü, daha yaratıcı beyinlerin gelişmesine yol açan sonuçlar vermiştir.
Olumsuz sonuçlar: (Ailenin giderek küçülmesi, âile de çocuk sayısının azalması, âilenin birden fazla parçaya ayrılması): yukarıda özetlediğimiz olumlu sonuçlar yanı sıra çok sayıda olumsuz sonuçlar da vermiştir.
Bunların arasında otorite kaybını, hiyerarşik düzenin bozulmasını, âile bireylerinin birbirine olan yakınlık ve bağlılığımın kaybolmasını, dayanışmanın zayıflamasını sayabiliriz. Bunların yanı sıra ev, tarla, ortak kullanılabilecek eşyâlar ve malzemeler gibi ihtiyaç maddelerinin âileden ayrılan her ferd için yeniden temin zorlukları çok sayıda ekonomik problemlerin ortaya çıkmasına sebep olmakta ve tüketim hızla artmakta ve her ferd tek başına bir tüketim makinası haline gelmektedir.
Aile içinde alınabilecek ortak kültür değerlerinin, âile içindeki dinî eğitimin ve uygulamalarının da olumsuz etkilendiği, birçok ritüelin terkedildiği, âile ferdleri arasındaki yakın takib ve kontrolün ortadan kalktığı ve yeterli sorumluluk duygusu ve self-respect adını verdiğimiz sağduyu yetersizliği hâlinde çok sayıda kusurlu davranışın ve suç niteliğinde olayın ortaya çıktığı gözlenmektedir. Kabile içi ve büyük âile tipi bir yaşamı terk ederek endüstrici merkezlere çalışma için göç eden genç Afrikalı insanda bu olumsuz değişimlerin hepsi görülmüş, yalancılık, asilik, saldırganlık, suç işleme gibi hallerin yanı sıra, fahişelik, homoseksualite, evlilik dışı bir arada yaşama, evlilik dışı evlât edinme, kumar, içki, madde bağımlılıkları gibi toplumu içten kemiren ve bozan davranış kusurları ortaya çıkmıştır. Aynı durum o kadar şiddetli olmasa bile bizim ülkemiz için de geçerlidir ve özellikle büyük şehirlerde yaşayan ailelerin gençlerinde yukarıda sayılan değişimler ihmâl edilemeyecek boyutlara yaklaşmaktadır. Aile-genç ilişkilerini etkileyen diğer faktörler, Günümüzde âile tipinin değişmesi sonucu aşağıya sıraladığımız ilişkilerde önemli değişimler meydana gelmiştir.
a.)Beslenme tarzlarının değişmesi, Klasik ve bütün âile ferdlerinin bir arada sofraya oturup beslenmeleri olayı giderek tarihe karışmaktadır. Sofrada toplu beslenme sadece bir gıda almak olayı değildir. Sofra, âile ferdlerin ortak bir masası ve oturumu olarak değerlendirilmelidir. Sofrada âilenin ortak meselerinin konuşulması, dertlerin ve isteklerin dile getirilmesi, önemli kararların alınması adeti de kaybolmaya yüz tutmuştur. Sofra aynı zamanda sosyal bir zamanlama ve sosyal bir saat anlamındadır.
Herkes belli saatlerde sofrada bulunma mecburiyetindedir. Böylece gençler sofra zamanı evde olurlar, çocuklar oyunlarını keser ve sofraya hazır olurlar, evin erkekleri iş dönüşü kahvehâne, kumarhâne, meyhâne gibi yerlere takılmadan sofranın vereceği huzur ve intizâma riâyet ederler. Bu âdetin bozulması ile sofranın besleyiciliği yanı sıra kutsallığı da kaybolmuş ve âileyi toplayıcı vasfı ortadan kalkmıştır, Pek çok Afrika ülkesi insanında âilenin artık sofrada değil iş yerine en yakın içkili mahalde toplanma alışkanlığı başlamıştır. İş dönüşü eve gelmeyen kocayı en yakın meyhânede bulan Afrikalı kadın kendisi de aynı saatlerde bu yere gitmekte ve evde yiyecek hiç bir şey bulamayan çocuklarda ana babalarının karınlarını doyurduğu bu içkili yerlere doluşmaktadırlar. Böylece sofraya daha önce âdet olmayan bir madde-içki- de dâhil olmakta ve genç bireyler bu madde ile 10-11 yaşı dolaylarında tanışmaktadırlar.
Ailenin doyum ve beslenmesinin ev dışına kaydırılması ile ekonomik model değişmiş ve artık bir kişinin doyması için gerekli harcama evde olabileceğin çok üstüne çıkmış ve sâbit kazancın daha büyük paylarla harcanması âilenin fakirleşmesine ve mal toplama gücünün azalmasına yol açmıştır. Bu olayın daha da önemli bir yönü özellikle gençlerin ve çocukların âile dışında beslenilebileceğini öğrenmiş olmalarıdır. Çocuklar ve genç kızlar evin dışında beslenebilmek için kötü amaçlı insanlara yaklaşmakta ve onların isteklerine cevap verebilmektedirler. Başkalarının elinden beslenenler başkalarının istedikleri gibi hareket etmek zorunda kalırlar.
b.) Zayıflayan ritüeller, âile yapısındaki bu değişimler, küçülme, parçalanma, âile için iletişimin azalması, beraber beslenmenin önemini kaybetmesi toplu ritüelleri de olumsuz etkilemiştir, Düğün, nişan, bayram gibi ortak etkileşimler giderek zayıflamaya yüz tutmuş, özellikle bu ritüellerin yaptırımları umursanmaz hâle gelmiştir. Dinî kaideleri kimin yerine getirdiği, sosyal kaidelere kimlerin itibar ettiği artık aranmaz hâle gelmiştir. Çok çeşitli şirketler bayramları bir kâr zamanı olarak değerlendirmeye başlamış ve aileler bayram günlerinde birbirlerini ziyâret edecek, hal hatır soracak, dargınlar barışacak yerde turistik gezilere çıkmaya başlamış, âilenin büyükleri gezide iken çoğunlukla gençler ayrı guruplar oluşturmuş, olanlar da kendi aralarında geziler tertip etmiş ve artık ebeveyn-evlat arasında ortak yaşam biçimleri azalmıştır. Ailenin ferdleri ile gençleri birbirleri için birer ihtiyaç olmaktan çıkmışlardır. Bayram kutlaması yerini bayram tâtiline bırakmıştır.
c.) Kültürel değişiklikler: Bu yeni âile düzeni toplum kültürünü çok fazla etkilemiş ve âile içinde her yaş kesimi için adeta ayrı bir kültür oluşmuştur. Erken gençlik dönemi adını verdiğimiz 11-15 yaş gurubu gençlerinde kültür bir T.V kültürü olmaya yönelmiş ve bu gençlerin ebeveynlerinden alabilecekleri kültürel veriler çok azalmıştır. Düşüncesi, lisanı ve davranışları ayrı, değer yargıları değişik bir genç nesil üremiştir. Yetişkinler bu yeni nesil gençlerine karşı kendi kültür değerlerinden tâviz vermeye başlamış ve ebeveyn-evlat arasındaki otorite ortadan kalkmıştır. Bu durum âile içinde KARMAIK KÜLTÜR ÖRNEKLERİ adını verdiğimiz yeni bir aile-genç ilişkisi dönemini başlatmıştır. Aile böylece ikinci bir defa daha bölünmüş ve adeta tek ferdden oluşan bir âile tipi meydana gelmiştir. Aile otoritesi yerini bireysel otoriteye bırakmış ve yeni yetişmekte olanın yönlendirilmesi âilenin inisiyatifinden çıkmıştır. Gençlerle âile bireyleri arasındaki iletişim bir maddi olanak kaynağı olarak değerlendirilme yoluna girmiştir.
d.) Arkadaşlık biçimleri: Eğlenme, beraber vakit geçirme, geziler önemli ölçüde âile dışına kaymış ve artık ebeveynler bir referans olmaktan çıkmıştır. Çok kültürlü arkadaşlık tipleri başlamış, gencin ev dışında kimlerle arkadaşlık yaptığı kimlerle beraber olduğu takib edilemez hale dönüşmüştür. Özellikle büyük yerleşim birimlerinde gençlerin bu iyi tanımadıkları kimselerle yaptıkları arkadaşlıkları sonunda geri dönülmez zararlara uğradıkları görülmüştür. Özellikle gençler arasında nişanlanma, evlilik gibi kendilerinden başkalarının da tasvip ve onayını isteyen sosyal olaylar bireysel olaylar haline gelmiş ve yeni kurulacak ailelerde temel kavramlar giderek farklılaşmıştır. Evlilik dışı bir arada yaşama, evlilik dışı evlât edinme, aile-genç iletişimini çok azaltmış ve koparmıştır. Ailenin, gençlerin cinsel davranışlarını kontrol etme şansı giderek azalmaya yüz tutmuş ve cinsel yaşam biçiminin sosyal vasfı kaybolmuş, bireye has bir davranış modeli gelişmiştir.
e.) Yeni ekonomik modeller, televizyon, beslenme tarzının değişmesi âileyi sayı, kalite açısından böldüğü gibi biyolojik olarak da guruplara ayırmıştır. Çocuklar, buluğ çağı gençleri, orta ve genç gençlik dönemi kişileri, yetişkinler ve yaşlılar çok farklı düşünce ve duyuşları olan guruplar oluşturmuşlardır. Bu biyolojik gruplaşma yeni adetlerin oluşmasına, yeni eğlence tarzlarının meydana gelmesine sebep olmuş ve kitle dinamiği farklılaşmıştır. İçki içme adetinin gençler arasında yaygınlaşması, çok kültürlü bir müzik zevkinin doğması, araç sürmenin bir ihtiyaç olmaktan çıkıp bir zevk haline çevrilmesi, cinsellikte deneme sınırlarının kaldırılması gençlerle ebeveynlerin iletişimini zorlaştırmış ve tâviz verirseniz anlaşırız, türünden bir yaklaşım tipi belirlenmiştir
f.) Saldırganlık eğilimleri, gerek dinî otoritenin zayıflaması, gerek âile içi otoritenin gücünden kaybetmesi gençlerde saldırganlık eğilimlerini ön plâna çıkarmıştır. Rule- follovving adını verdiğimiz kaidelerin uygulanması zorunluğu gençler için önemini kaybetmiştir. Özellikle orta gençlik dönemi adını verdiğimiz 15-18 yaş gurubu gençlerde bu durum daha da belirgin hâle gelmiş ve aile-genç iletişiminin en kopuk olduğu bir süreç başlamıştır. Bu gençlerde gelişmiş tabii bir sonucu olan kişilik geliştirme çabalan ve krizleri âile ile genci olumsuz bir şekilde karşı karşıya getirmiş ve kişilik geliştirmeyi bir karşı çıkış şeklinde anlayan bu kesim gençlerinde saldırganlık âdeta zorunlu bir karakter halini almıştır.
Bu devre gençlerinde aile-genç iletişimini bozan değişimleri aşağıdaki gibi sıralayabiliriz.
Gencin giderek ailesine, çevresine ve topluma yabancılaşması,
Huy ve davranışlarında acâibleşme ve farklılaşma,
Duygusallığın kaybolması, aşırı pozitivisttik gelişimler,
Elektronik tutkunluk ve obsesyon devrinin başlaması,
İnsanlardan kaçma, yalnızlık istemi,
Okuma ve öğrenmeye karşı ilgisizlik, özellikle okumuş gençlerimize eğitim sonu imkânlarının yeterli ölçüde verilmemesinin sebep olduğu toplumsal küskünlük,
Kıyafet dağınıklığı ve anarşisi,
Dinî kaidelere uymakta ve uygulanmakta yetersizlikler,
Araştırmacılar, gençlerde görülen bu değişikliklerin pek fazla bir tedirginlik yaratmamasını, bunun biyolojik bir süreç olduğunu, tabii bir zaruret olarak kabul edilmesi gerektiğini, toplumun yetişkin ve yaşlı kesiminin bu genç kitleye ayak uydurmak durumunda bulunması gerektiğini, bir çeşit toplum dinamiği gibi düşünülmesini, böylece yetişkin kesimin gençlerle iletişimi koruyabileceğini, onların bizi değil, bizim onları takip etme durumunda bulunduğumuzu, ancak tıpkı bilimsel olaylardaki “feed-back” geriden beslenme sistemi gibi bizim de geleneksel kültürümüzle sürekli olarak onları arkadan etkilememizi ileri sürmektedirler.”
Devamı haftaya.
Prof. Dr. Celal Kırca
[1] Prof. Dr. Adnan Ziyalar (1935-2016), Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak görev yapmış bir Nöropsikiyatri uzmanıdır. Onun bu yazısını köşemde yayımlamama izin veren kızı Prof. Dr. Neylan Ziyalar’a teşekkür ederim.
[2], Prof. Dr. Adnan Ziyalar, “Aile Gençlik İlişkileri”, Devlet Bakanlığı ve Erciyes Üniversitesi, Türk Toplumu ve Gençlik Sempozyumu Bildirileri( 3-5 Nisan 1989), Kayseri 1989, s. 127-137.