Prof. Dr. Adnan Ziyalar’ın[1], 1989 yılında Devlet Bakanlığı ve Erciyes Üniversitesi tarafından düzenlenen “Türk Toplumu ve Gençlik Sempozyumu” nda sunduğu “Aile-Gençlik İlişkileri” isimli tebliği. Geçen haftaki yazının devamı.
g. Otorite kaybı, Aile-genç iletişimini olumsuz etkileyen çok önemli bir unsurdur. Atavik otoritenin ve ile otoritesinin kaybı ilk planda gençlerde karşı çıkıcılık ve saldırganlık olarak görülmektedir. Bu saldırganlık endüstrici merkezlerde ve büyük şehirlerde daha belirgindir. Kişisel saldırganlık, gurup eylemleri, kitle saldırganlığı, sosyal davranışlar, halkı tâciz eden davranışlar ve homoseksualitenin artması bu otorite kaybının bâriz belirtileridir.
Araştırıcılar gençlerde aile-genç ilişkilerini bozan sebepleri şu şekilde sıralamaktadırlar:
Geleneksel kültürü, aile otoritesini bir başka kaynaktan aldığı emir ve direktif doğrultusunda reddetme, horlama, tahrif ve bu kültür değerlerine zarar verici davranışlarda bulunma,
Saptırılmış bir düşman kavramının gelişmesi, ebeveyni hasım ve şart koyucu görme, haklarının yendiği izlenimi,
Şiddeti, karşı çıkıcılığı, kanun dışılığı, otoriteye itaatsizliği sanki gençlere has olumlu bir davranış gibi algılama yanılgısı,
Kararsız, değişken ve gençlere açık ve güvenli bir istikbal vaat etmeyen eğitim sistemlerinin uygulanmakta oluşu, eğitimde ardı arkası kesilmeyen bıktırıcı, denetimlerin ve imtihan sistemlerinin uygulanması,
Gençlerdeki bu organik tabiatlı saldırganlık eğilimlerinin, sportif faaliyetlere, toplu eğlence çeşitlerine, kültürel programlara kaydırılmamış olması,
Kitle yarışması ve kişisel yarışmanın kişinin yeteneklerine göre ayarlanmamış olması, ekonomik bireyselcilik modeline uygun olarak fırsat eşitliğinin ve ödüllendirilmenin yapılmaması,
Bireysel sorumlulukta gencin tek başına ve desteksiz bırakılması gibi sebeplerin aile-genç ilişkilerini olumsuz etkilediği ve hiç kimsenin GENÇLERE VERMEDİKLERİMİZİ İSTEMEYE hakkı olmadığını burada vurgulamak isteriz.
Geçmişin âile tipinde görülen ve sorumluluğun bir pramit şeklinde tepeden tabana yayılan şeklinin değişmiş ve artık tam SORUMLULUK döneminin başlamış olduğu ve tam sorumluluğun beraberinde gençlerde TAM ETKİNLİK kavramını da beraberinde getirdiğini unutmamalıyız.
Yukarıdaki bilgilerin ışığı altında aile-gençlik ilişkilerini incelemek istersek meseleyi çocuğun doğumundan itibaren ele alıp 18-25 yaş dilimini içine alan geç gençlik devresi sonuna kadar götürmek durumunda kalırız.
Ebeveyn ile evlat arasındaki ilk iletişimler doğumla başladığı gibi ilk sürtüşmelerde doğum olayı ile başlar. Çocuk daha doğduğu andan itibaren ona hizmet edenleri tanır ve onları kendi istekleri doğrultusunda kullanma isteğinde bulunur. Artık bu alışkanlığını ömür boyu sürdürecek ve anne-babasını kullanmak isteyecektir. Bir çok huylar ve karşı çıkışlar ilk çocukluk döneminin kalıntılarıdır. Gıda reddi, dışkılama düzensizlikleri, uykusuzluk, hırçınlık çocuğun ilk kişilik denemeleri olarak kabul edilir.
Beş yaşına kadar süren bu fizyolojik karşı çıkışlar daha sonra yerini başka huylara bırakır. Kavgacılık, geçimsizlik, eşya tahribatçılığı, itaatsizlik bunların arasındadır.
Uygun bir otorite ve mükâfaat-cezâ ikilisinin yerinde uygulanması ana-baba ve evlat arasındaki bu zıddiyeti genelde çözecek niteliktedir. Huysuzluğa tâviz verilmesi hâlinde ise ileri gençlik dönemlerine kadar bu âile-genç iletişim bozukluğu sürer gider. Ailelerin pek çoğunun çocuklardaki normal gelişim süreçlerini iyi tanıyamamaları özellikle buluğ ve sonrası yıllarda çok belirgin bir iletişim ve ilişki kopukluğuna yol açar.
Bu çocukluk devresinin arkasından gençlikte üç biyolojik süreç adını verdiğimiz devreler başlar. Bunlar büluğla beraber gelen biyolojik süreç, 15-18 arasındaki psikolojik süreç ve kişilik geliştirme ve mücerret düşüncenin oluştuğu devre ve nihayet 25 yaşına kadar sürebilen geç gençlik devreleri olarak bilinir.
a.) Büluğ ve biyolojik süreç sırasında gerek kız ve gerek erkek çocuklarda yapısal değişiklikler meydana gelir. İkincil cinsel karakterler adını verdiğimiz bu farklılaşmaların pek çoğu hepimizin dikkatini çeker. Bu devrenin sonunda kız ve erkekler cinsel olgunluğa ererler ve cinsel üretim gücünü kazanırlar. Gerek kız ve gerek erkek çocukların bu devrede bu farklılaşmanın ne anlama geldiği açısından bilinçlendirilmelerinde büyük bir gereklilik vardır. Aksi halde cinsel identitelerini seçmekte zorluk çekerler. Bu devrede gençlere yöneltilen aşırı eleştirilerin, aşırı koruyucu bir tutumun, tehdit getireceği ve cezalandın davranışları hiç faydası olmadığı gibi çocuğun toplumsal uyumunun bütünü ile bozulmasına ve davranış bozukluklarının oluşmasına yol açabilir. Hoşgörü, şefkat, anlayış âile ile genç arasındaki iletişimde temel prensipleri oluşturmalıdır.
b.) Orta gençlik dönemi biyolojik gelişimlerin bittiği psikolojik ve zihni bir süreçtir. Bu devrede gençlere yaklaşmak ve ileteşim kurmak oldukça zordur. Duygulanımların ve sempatilerin çok arttığı bir zamandır, âile ile gençlerin bu devrede başı çoğunlukla tasvip edilmeyen sevgi ilişkileri sebebi ile derde girer, şiir, müzik düşkünlüğü, alevlenmiş sevgilerle gençlerin başı yeteri kadar derttedir. Çocuk zamanın çoğunu evin dışında geçirmek ister, âilenin geleneksel kültürüne ters düşen tavırlar alır. Saçı, giyimi, konuşması, çevresindeki arkadaşları, evin insanlarına karşı tutumu aileye çok farklı ve olumsuz gelebilir. Bu gençlerin zaman ve mekân duyumlarındaki yetersizlik bir başı bozukluk ve plansızlık gibi görülebilir.
Özellikle genç kızların evde tutulması çok zorlaşır. Kırsal kesimde evden kaçışlar, şehirleşme bölgelerinde alabildiğine şerbet davranışlar dikkati çeker. Tedbir sükunette, soğukkanlılıkta ve genç ile iletişimi hiç bir zaman koparmamaktadır. Harçlığını kesme, aşırı cezalandırma, dövme, evden kovma gibi tedbirlerin hiç bir yararı yoktur ve gencin kaybedilmesinden başka işe yaramaz.
Bir kısım gençlerde ise ortaya çıkan ve çok sinsi gelişen bir orta gençlik çağı depresyonu işleri daha da kötüleştirir. Sigara, alkol ve madde bağımlılıklarının başladığı ve gençleri ailelerinden ve toplumdan kopana nitelikteki bu kusurlarla âilenin tek başına mücadelesi çoğunlukla yetersiz kalır. Bu devrede gencin aşan sıkılması, pısırık, ana bağımlısı tiplerin oluşmasına yol açar. Otoriteden yoksun bir uygulamada çocuğu, asi, karşı çıkıcı, kültür değerlerine ters düşen bir birey haline getirir. Gencin, çalışma, sportif faaliyetler, kültürel girişimler içinde zamanının eritilmesi ve kabil olduğu kadar her iki cinsin bir arada olacak şekilde bu işleri programlanması zarureti vardır.
c.) Geç gençlik dönemi âile gençlik ilişkilerinin artık gençlik-devlet ilişkileri şekline ve sosyal ilişkiler haline dönüştüğü bir devredir. Evlenme, iş bulma, mesken edinme, çevre oluşturma gibi faaliyeti ve sorumluluk yüklenme bu devrenin karakteristiklerdir. Ailelerin bu devreye giren çocuklarına önceden bir birikim yapmaları ve yardımda bulunmaları en uygundur, âilenin gücünün elvermediği hallerde devletin gençlere her konuda yardımcı olması, imkân vermesi yön göstermesi gerekmektedir.
ÖZET, âile ve gençlik arasındaki iletişim ve ilişkiler gibi son derece geniş bir konunun bir sempozyumun sınırları içine sığdırılması ve her detayın burada tartışılması elbette ki imkânsızdır. Ben yazımı bu konudaki kişisel görüşlerimi ve duyuşlarımı kısaca belirterek bitirmek istiyorum.
Dünyamızın bütün insanları âile yeni bir gelişim yarışına girmiştir. Biz gençlerimizle beraber bu yarışta yan yana koşmak durumundayız. Biz yavaş gidersek gençleri yakalayamayız. Onları tutmaya çalışırsak hem onlar hem de biz geri kalırız. Değişim ve yenileme insanın tabii iktizasıdır.
Bu beraber sürdürülen yarışta aramızda çıkacak problemlerden korkmamalıyız. Onlar bize, biz gençlere problemler çıkaracağız ve bu meseleleri şefkatle serin kanlılıkla, sevgiyle ve hoşgörü ile çözmeye çalışacağız. Biz onlara bilgi ve tecrübeyi onlar bize hırsı ve dinamizmi vereceklerdir.
Problemler ilerlemenin ve gelişmenin temel taşlarıdır. İnsanlar onlara basa basa yol alırlar. Bazen bu problemler bizleri bunaltabilir, ama unutmayın ki sadece akılsızların ve duygusuzların problemleri yoktur.
Gençlerimize nasıl davranılacağını bu yazının içeriğinden anlamak oldukça kolaydır. Özellikle şu öğütlerin tutulmasındaki başarı âile genç ilişkileri açısından kanaatimce büyük önem taşımaktadır,
Siz insanlar, günlük hayatınızdaki, sıkıntıları hiç bir zaman çevrenizdekilere yansıtmamaya çalışınız.
İçinizde mevcut biyolojik saldırganlığı ve öfkeyi yaratıcı bir güç gibi kullanmayı öğreniniz ve çalışmanın en iyi yol olduğunu biliniz, sinirli iken daha çok çalışınız ki sâkinleşebilesiniz,
Egoizmden, sâdece kendiniz düşünmekten ve sürekli olarak haklı çıkma isteğinden vazgeçiniz,
Ön yargıdan, dedikodudan, insanları suçlamadan, haksız yarışmadan kaçınınız,
Bilgilerinizi sürekli yenileyiniz, yeniliklere yumuşak bakınız, duygularınızı geliştiriniz, kazandığınız her bilgiyi, her hüneri başkaları ile ortaklaşınız,
Evlatlarınıza insanın nasıl sevilmesi gerektiğini örnekleri ile gösteriniz, yaşlılarınızı seviniz ve koruyunuz,
Biyolojik kaideler ve sosyal kaideleri izleyiniz,
Ve nihayet Dünya Sağlık Teşkilatının normal insanı nasıl tarif ettiğine bakınız.
“Normal insan; önce kendisi, sonra âilesi, sonra hısım ve akrabaları, sonra komşuları ve hemşerileri ve sonra bütün dünya insanları ve hepsinden önce ALLAH’I ile iyi geçinen insandır”, cümlesini hiç aklınızdan çıkarmayınız.
Not: Acımız büyük, Allah Teâlâ’dan depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum. Milletimizin başı sağ olsun.
Prof. Dr. Celal Kırca
[1] Prof. Dr. Adnan Ziyalar (1935-2016) , Cerrahpaşa Tıp Fakültesi öğretim üyesi olarak görev yapmış, Nöropsikiyatri uzmanıdır.
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…
Önceki yazımızda Yûsuf 12/76 ayetini kısmen ele almıştık. Bu yazımızda ise ayetin ele almadığımız yönleri…
Eksikleri Varsa da Doğruya Yakın Bir Görüş Mirat Haber olarak, İslam'a aykırı olmadığı müddetçe, her…