Gün geçmiyor ki, aile içi cinayete kurban giden bir kadın, erkek veya çocuk haberi almayalım…
İstanbul Sözleşmesi, 6284 sayılı yasa ve zinayı suç saymayan yasa başta olmak üzere Batıl(ı) yaşam biçimini dayatan yasalar, bu cinayetlerin müsebbibi ve tetikleyicisi olup âcilen kaldırılmalıdır.
Ancak, bu yasalar yürürlükten kalksa da, Batıl(ı) yaşam biçimi bütün küresel ve yerel araçlar kullanılarak özendirildiği sürece, İslâm’ın “huzur vesilesi” olarak gördüğü Aile kurumunun günbegün sarsıldığı, aşındığı ve çökmekte olduğu gün gibi âşikârdır.
Öyleyse yapılması gereken, bu yasaların iptaliyle yetinmeyip, insan fıtratının gereği olan İslâm Ailesi’ni inşâ, ihyâ ve tahkim ederek milleti yaşatacak her türlü tedbiri âcilen almaktır.
Bilelim ki, Allah’ın meşrû kıldığı sınırlar içinde iki cinsin nikâh akdi ile bir araya gelmesiyle oluşan fıtrî aile, kuşatıcı bir maddi-bedeni ve manevi-ruhi huzur ve sükûn iklimine; “sekînet”e zemin hazırlar.
İnsan türünün iki parçasının âile kurumu oluşturması ile iki büyük fayda ortaya çıkar:
1- Aynı insan bütününün her iki yarısına huzûr, güven, örtü ve korunmuşluk sağlamak.
2- İnsan neslinin sürekliliğini teminat altına almak.
“Kendileri ile sekinete (huzura) ermeniz için, size kendi nefislerinizden eşler yaratması ve aranızda bir meveddet (sevgi) ve rahmet (merhamet) kılması da, O’nun ayetlerindendir.” (Rûm 30/21)
“…Eşleriniz sizin elbiseleriniz/örtüleriniz, siz de eşlerinizin elbiseleri/örtülerisiniz…” (Bakara 2/187)
Bu âyetler, evliliğin huzur, sükûn, emniyet ve örtü boyutunu vurgularken, Bakara suresinin 223. âyeti de, “tarla” metaforu üzerinden kadınların ‘insan neslinin devamını sağlayan’ annelik vasfını öne çıkararak, insan türünün geleceğini aile ve evlilik kurumu ile garanti altına alır.
Rûm/20. âyette sözü edilen ‘insan türünün çoğalıp arza yayılması’ da aile/evlilik ile gerçekleşir.
Ailenin toplumun ve dolayısıyla bireylerin de gerçek huzurunu (sekînet) sağlayacak ilahi yasayı muhteşem bir şekilde formüle eden Rûm/21. âyeti çok iyi anlamalı ve yaşamalıyız. Yüce Yaratan’ın aynı nefisten var edip, ilahi bir lütuf olarak aralarına sevgi ve merhamet duygusu koyduğu erkek ve dişi cinsinin bir araya gelmesi ile insan tekinin kendi bütünlüğünü tamamladığı ve böylece “sekinet” denilen kuşatıcı mutluluk ve huzur ikliminin yaşanır hale geldiği bildirilir, bu ayette.
‘Güven ve huzur duygusu, yatışma, sükûn, kalbin mutmain olması, rahmet, sebat, kararlılık, vakar’ gibi anlamlara gelen “sekînet” kelimesi; ‘mümin kişinin kalbini teskin edip ona emniyet, güvenlik hissi veren bir melektir’, ‘sahibini şehvetlere meyletmekten ve korkudan uzaklaştırıp teskin eden akıldır’, ‘korkunun ortadan kalkması anlamına gelir’ gibi farklı şekillerde açıklanmıştır.
Kur’ân’da sekînet, ‘kalplerin korkudan yatışıp iç huzura kavuşması’ (Fetih 48/4,8; Tevbe, 9/40) ve ‘Rasûlüllah’ın (s.a) müminlere duasının onlara huzur vereceği’ şeklinde geçer (Tevbe, 9/103).
Rum/21’de evliliğin gerekçesi olarak zikredilen sekînet ikliminin oluşması iki şarta bağlanır: “meveddet(sevgi)” ve “rahmet(merhamet)”. Bu iki şart ikâme edilmez ise, ailede huzur sağlanamaz.
Meveddet; ‘salt sevgi, katışıksız ve karşılıksız sevgi’ anlamına gelir. Bir nesneyi sevmek, istemek anlamındaki “vudd”an gelir. Kur’ân’da kalplerin birbirine ısınıp kaynaşmasını ifade eden “ülfet” kelimesiyle aynı anlamda kullanılır. Meveddet; karı-koca dâhil, tüm insanlar arasında kaynaşma ve birlik meydana getiren bir “sevgi bağı” demektir. “El-veddü”; aynı zamanda kazık demektir. Dolayısıyla meveddet; kazığın yerde sabit kalması gibi çok sıkı bir sevgi bağıdır.
Kalbinde meveddet olan insan sevdiğine merhamet eder; ona acır, onu esirger ve bağışlar. Bu hal özellikle karı-koca arasında zirveye çıkar. Allah’ın Vedûd isminin, Kur’ân’da Rahîm ve Ğafûr ismi ile birlikte geçmesi anlamlı olup, sevgi ile merhamet arasında doğrudan bir ilişki vardır.
Merhamet; ‘acımak, esirgemek, korumak, affetmek, bağışlamak, nimet vermek…’ manalarına gelen “r–h–m” kökünden türemiştir. İsim olarak; ‘hayır, iyilik, ihsan, nimet ve kalp inceliği’ demektir. Kur’ân’da 114 ayette rahmet, bir âyette (Beled, 90/17) merhamet kelimesi geçer. Dilimize asli anlamıyla yerleşmiş olan rahmet/merhamet; aile ilişkilerinin sağlıklı biçimde sürdürülmesi, yani sürdürülebilir bir aile mutluluğu bağlamında daha bir anlam ve derinlik kazanır.
Kısaca; aile ve millet, ancak meveddet ve merhametten beslenen sekînet (huzur) ile ayakta kalır.
Abdullah YILDIZ
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi