Yazının başlığından yola çıkarak, bir siyasi parti il teşkilatının kongre yaptığı salondan müşahedelerimi aktaracağım zannedilmesin. Bunun imkânı da yok, zira kongreyi takip etmedim. Ancak kongre süreci ile ilgili kulis bilgisi düzeyinin ötesinde tespitlerim olduğunu söyleyebilirim. “Diplomasi söyleneni duyup söylenmek isteneni anlama sanatıdır.” denilir. Siyasi gelişmeleri gözlemleyen kalem erbabının da, sahnede olan biteni görüp perde ardında ne olup bittiğini kavraması beklenilir. Aksi takdirde güncel/gündelik hadiselerin, kulis/dedikodu bilgilerinin hengâmesi içinde meselenin hakikatini görme imkânı elden uçar gider.
24 Şubat’ta il kongresi yapılan partinin, iktidar partisi olması hasebiyle, geniş kesimlerin ilgisini celbettiği muhakkaktır. Hele bu parti, 1950 sonrası çok partili Türk siyasi hayatında, hiçbir siyasi partiye kısmet olmamış bir iktidar zamanını mürur ettirmiş ise, bu ilgi yoğunlaşması gayet tabiidir. Parti dışından atanan Sayın Osman Nuri Kabaktepe’nin teşkilatlarda ve tabanda bir heyecan dalgası meydana getirmesi de dikkate değer bir husustur.
Öncelikle şunu ifade etmek gerekir ki, Türkiye’de siyasi partilerin hukuki kurguları ile hakiki kurguları arasında derin bir uçurum vardır. 2001 yılında Kurulan Ak Parti “taban demokrasisi” retoriği ile siyaset sahasına çıkmış ve bir anlamda hukuki kurguyla hakiki kurguyu örtüştüreceğini iddia etmişti. Ancak bu iddiadan vazgeçip araziye uymasının çok uzun sürmediğini söyleyebiliriz.
Hukuki kurgudan kastım şudur: Bir parti mevcut hukuki düzen çerçevesinde kurulur. O partiye gönül verenler üyesi olurlar. Üyeler sürece aktif olarak katılmak suretiyle ilçe delegelerini, ilçe delegeleri ilçe yönetimleri ve il delegelerini, il delegeleri il yönetimleri ile genel merkez (büyük kongre) delegelerini belirler. Büyük kongre delegeleri de genel merkez yönetimi ve genel başkanı belirler. Resmi/hukuki kurgu budur. Ancak uygulama bunun tam tersidir. Süreç tamamen yukarından aşağıya işlemektedir.
Genelde, yapılanmanın yukarıdan aşağıya doğru olması kademe kademe işleyen bir mekanizma da değildir. En yukarısı bizzat kendi eliyle ya da vekâletle her kademeyi belirlemektedir. Tabii bu “belirleme” esnasında devreye birçok güç/baskı odağı girmekte, karar vericiler nezdinde lobi faaliyetleri yürütülmektedir. Böyle bir durumda, kongreler, tamamıyla mevzuat gereğinin yerine getirilmesinden ibarettir; siz yasak savma da diyebilirsiniz. Dolayısıyla karar verici/lerin dışında kalan bütün teşkilat mensupları sürecin aktif değil pasif unsurları durumuna düşmektedir.
Ne yazık ki ülkemizde, birçok meselede olduğu gibi, mevzuatla pratik arasındaki makas hayli açıktır. Bu durum ise ülke siyasetinde/idaresinde taşların yerine oturmasına mani olmakta, dört başı mamur işleyen bir sistem kurulmasına mânia teşkil etmektedir.
Hay Allah! Ak Parti İstanbul İl kongresinden girip nereye geldik değil mi? Ee, buralara gelmemiz tabiidir. Zira girişte işret ettiğimiz gibi, olup bitenden hareketle asıl meseleyi/hakikati tespit etmemiz gerekiyor.
Şimdi meseleye biraz il Kongresi özelinde yaklaşalım. Ak parti, İstanbul il kongresi sürecini, 22 ilçe başkanıyla yola devam etmeyeceğini ilan ederek başlattı. Hâlihazırdaki il başkanı, yeni ilçe başkanlarının belirlenme sürecini yürüttü ya da süreç onun üzerinden yürütüldü. Bu safahatta belirlenen isimlerin bir kısmı ile ilgili ciddi tartışmaların varlığını tespit ederek geçiyorum. Yapılacak ilçe kongrelerinde yönetime girecek kimseler de, atanan ilçe başkan adaylarına bırakılmayıp uzun bir eleme safhasından sonra, en yukarısının tensibiyle, il başkanlığı tarafından belirlendi.
İl Kongresinden üç gün önce ise, mevcut il başkanıyla yola devam edilmeyeceği ve onun yerine Sayın Osman Nuri Kabaktepe’nin İstanbul İl Başkanı olarak belirlendiği açıklandı.
Buraya kadar kongre öncesi süreçlerden söz etmiş olduk. Buradan sonra ise il başkanı olarak belirlenen isim üzerinden yazımı sürdürüp sonuca bağlamak istiyorum.
Malumunuz olduğu üzere, Ak Parti, Milli Görüş hareketinin dördüncü partisi olan Fazilet Partisi’nin, 28 Şubat’ın yol açıcı olduğu “Türkiye’nin Yapısal Dönüşümü” kurgusunun gereği olarak, 2001 yılında kapatılması sonrasında, ana gövdeden kopan büyük kadronun önderliğinde, farklı siyasi geleneklerden de kadrolar ilave edilmek suretiyle kuruldu.
“Yenilikçi Hareket” teşekkül ederken ve hareket Ak Parti’ye dönüşürken, çeşitli güç merkezlerinin himmeti yanında, Milli Görüş kadrolarının duygusal olarak hareketten kopabilmesi için, hareket içerisinden epey bir yardım/tazyik olduğu inkârı kabil olmayan bir hakikattir.
Garip bir tecellidir ki Ak Parti’nin siyasi serencamı, Gelenekçilerle ayrışarak “Gömlek Çıkarma” mecazı, “Muhafazakâr Demokrasi” retoriği ve “sıfır kilometre hareket” iddiasıyla başlayarak yeni siyasi ortaklarıyla yaşadığı her krizde biraz daha “geleneğe” yaklaşmak şeklinde tebellür etmiştir.
Ak Parti, yerli ve yabancı güç/çıkar odaklarıyla her çatışmasında Milli Görüş’e, biraz daha, hem retorik hem de kadro düzeyinde yaklaşmak durumunda kalmıştır. Ak Parti’den bir ay evvel kurulan Milli Görüş’ün Saadet Partisi’nin siyasi hayatında yaşadığı kadro erozyonunun yönü hep Ak Patiye doğru olmuştur. Partinin kendi içerisinde yaşadığı sorunlar, bu erozyonu sürekli canlı tutmuş ve bu anlamda iki parti arasında bir terazi ilişkisi olagelmiştir. Saadet Partisi’ne vaziyet edenler, erozyonu engellemek için ağaç dikmek yerine, fırtına estirmeyi yeğlemektedirler.
Saadet Partisi Gençlik Kolları Genel Başkanlığı ve Genel İdare Kurulu üyeliği yapmış ve Ak Parti ile bugüne kadar organik bir münasebeti olmamış bir ismin, Ak Parti’de İstanbul gibi çok önemli bir ile Başkan yapılması, partiye yapılmış bir “aşı” olarak değerlendirilebilir. Tutar mı, tutmaz mı? Göreceğiz. Ancak bu aşıların ilk defa yapılmadığını ve partinin uzayan devri iktidarında mühim payı olduğunu söylemek mümkündür.
Sözün özü şudur ki: “Yenilikçi Hareket” kadro/lider yetiştirme de başarısız olmuştur ve açığını sürekli olarak içinden çıktığı mecradan tamamlamak durumunda kalmaktadır. Geçmişte Merhum Erbakan için “Çevresinden lider fışkırıyor,” şeklinde sözler sarf edildiğini hatırlıyorum.
O halde, şuan siyasi sahada yaşanan kaht-ı rical (adam kıtlığı) üzerine, başta iktidar partisi olmak üzere, bütün siyasi partilerin ciddi olarak düşünmesi gerekir. Peki, merhum Erbakan’ın Genel Başkanı olarak vefat ettiği Saadet Partisi de mi?
Evet, Saadet Partisi de…
Vesselam
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…