Siyasi hareketler, çeşitli sosyal olay ve gelişmelerin etkisiyle yükselebilir veya mevcut durumlarını kaybedebilirler. Türkiye ve dünya siyasetinde bu gibi örnekler çoktur.
Türkiye’nin yakın siyasi geçmişinde Turgut Özal’ın karizmasının ve popülerliğinin hangi seviyelere geldiğini biliyoruz. Cumhuriyet tarihinde Menderes’ten sonra en büyük halk desteğini alan siyasi liderdi o. Bilgisi, projeleri ve uluslararası vizyonu ile niteliği tartışılmayacak bir siyaset ve ekonomi uzmanı idi.
Siyasi başarısını, askeri yönetim döneminde de gösteren bir anlayışın ve uygulamanın sahibiydi.
Başbakanlık’tan sonra Cumhurbaşkanı oldu ve Türkiye’de birçok katılaşmış anlayışları yıktı. Fakat, yerine getirdiği başbakan ve parti başkanlarının yeterince kalifiye olmaması sebebiyle siyasi hareketi büyük bir çöküş yaşadı. Varlığı, uluslararası emperyalist planlara ters geldiği için zehirlenerek siyaset ve yönetimden uzaklaştırılmış oldu.
Tayyip Erdoğan Dönemi:
Türkiye, yeterli birikim ve politikaya sahip olamayan siyasetçiler elinde uzun bir dönem kaos’a sürüklendi. Ak parti, bu koas içinde bir lider arayışı içinde olan Türkiye seçmeninin, Erdoğan’ın liderliğinin güvencesi ile iktidara geldi.
Erdoğan ile inançlı- muhafazakar kadroların yardımıyla Türkiye’nin siyasi istikrarı tekrar kazanıldı. Ekonomisi belli bir düzlüğe çıktı. Dış politika’da şahsiyetli tavırlar gerçekleşti.
Erdoğan; şimdiye kadar hiçbir Başbakan ve Cumhurbaşkanının yapamadığı işleri yaptı ve Türkiye’yi bazı alanlarda bir üst lige ulaştırdı.
Sosyal yardım ve sağlık, ulaşım ve harp sanayiinde önemli işler yapıldı.
Fakat, bütün bu iyi işler yanında bazı yanlış ve hatalı ve çözülemeyen işler de oldu.
Bu eksiklik ve belirsizlikleri şu başlıklar altında toplayabiliriz:
. Siyasetin bir “üstünlük alanı” olduğunun Ak parti içinde temel bulması.
. Siyasetin ideal haline getirilerek, adeta bir yaşama felsefesi durumuna sokulması
. Partili insanlara ve yetkililere ayrıcalık tanınıp, diğer insanlardan farklı bir statü verilmesi
. Dürüst ve ahlaklı insanlardan çok, hangi düşünce ve ahlaka sahip olduğu belli olmayan popüler kişilerin önemli mevkilere getirilmesi
. Siyaset , Eğitim, Kültür , Hukuk ve Ekonomide liberal ve kapitalist sistemler sürdürülerek, alternatif sistem arayışına gidilmemesi
. Dini ve ahlaki değerlerin söylemde kalarak, bu alanların ülkenin kurumsal sisteminde dikkate alınmaması, karşı etkilerle yıpratılmasının önüne geçilememesi.
. İlim ve fikir adamlarına itibar edilmeyerek, siyasetçileri ülkenin yönetiminde yegane söz sahibi kişiler haline gelmesi.
Bütün bu olumsuz yaklaşımlar, kapsamlı ve kültürel, aynı zamanda ahlaki bir strateji ile işlerin yürütülemediğini gösteriyor.
Siyasette anlaşılmaz uygulamalar:
Erdoğan liderliğinin samimiyet ve iyi niyeti tartışılmaz ise de, bir toplumu kendi kültürel, sosyal, ilmi ve ahlaki değerleri ile yönetmek, bilgi ve değer alanlarını yönetebilmekle ilgilidir. Bu da çok yetkin anlayış ve sosyal tasarım ve programlarla mümkündür.
Acil bir konu olarak Fetö terör örgütü ile ilgili mücadelenin toplumu huzursuz hale getirmesine dikkatleri çekmek isterim.
Kökü yurt dışında olan bu mücadele, özellikle aldatılan kesimlerin mağduriyeti ile başlayan küskünlük, devlete yönelik nefrete dönüşmüştür.
Kötü niyetli veya beceriksiz istihbarat elemanları ile Fetö ile bağlantılı kurumlarla teması olmuş herkes, “zanlı” durumuna sokulmuştur. Bu durum, tam da Fetö ve onu yönlendiren güçlerin istediği bir sonuç olmuştur. Ülke politikasının bu cendereden kurtulması, sosyal ve psikolojik bir mantıkla ve samimi insanların çabalarıyla sağlanabilir.
Hak ve hukukun, güç ve katı kurallar ile sağlanabildiği bir dönem görülmemişken, bu konuda; çok da ölçülü bir uygulama yapıldığı söylenemez.
Klasik devlet ve memur anlayışı ile şöhret hedefli siyasetçi tavrıyla böyle bir bilgi ve esnekliğe sahip olunamamaktadır. Halbuki, her konu gibi; dinin istismarı da, yapılmakta ve bu durum, saf kitleleri kandırabilmektedir. Bu kandırma ve yanlış yönlerdirme olayı; büyük ölçüde inanç sahibi kitleleri huzursuz etmektedir.
Siyasetin ahlak ve bilgiye olan ihtiyacı:
Yeni Türkiye sloganı altında daha çok siyasi ve devlet kontrolü ile yönetilen bir Türkiye’den çok; bilgi, ihtisas, hoşgörü ve ahlaki değerlerin sistemin özünü oluşturacak şekilde koordine edilmeye ihtiyacı vardır. Siyasi partilerin kıyasıya birbirlerini suçlaması, gençlik gruplarının birbirlerine düşmanca baktığı, halk gruplarının siyasi olarak birbirinden koptuğu bir tablo, problemleri arttırmış ve daha da arttırabilecek niteliktedir.
Geleneksel yönetim ve siyaset anlayışımız; adalet, merhamet, ehliyet ve halkı eşit bir şekilde gözeten ve özellikle ilmi ve ahlaki değerlerin yöneticilere rehberlik ettiği bir anlayış içinde gerçekleşiyordu. Çünkü istişare, birçok eksikliğin önüne geçen hayati bir uygulamaydı.
İslam hukuku, peygamberleri bile sosyal ve idari konularda tek başlarına hüküm verme konusunda istişare ve ilim adamına danışma sistemine tabi kılarken; çeşitli idari mevkilerde saltanat döneminde kalma tutumların varlığı, sosyal yapımıza ciddi zararlar vermektedir.
İlim ve ahlak gibi değerler, yegane ölçümüz olarak sistemimizde yer alabildiği müddetçe, birçok problemin üstesinde gelebilir ve istikrarlı bir yönetime ulaşılır. Fakat, bu konuda şuur seviyesine ulaşılmak çok önemlidir. Bu tür hassas meseleler, sadece söylemlerle ve geçmişte gerçekleşen parlak örneklere atıf yapmakla sağlanamaz. Bizzat, güzel ve merhametli uygulamalar ile halledilebilir.
Prof.Dr.Sami Şener