Arakan’lı Müslümanlar yeryüzünde en çok zulme uğrayan, insanlık dışı muamelelere muhatap olan kesimin İslam coğrafyasında yaşayan halklar olduğunu tekrar gösterdi bütün Dünyaya.
Arakan’lı Müslümanların bugün maruz kaldıkları insanlık dışı muamelelerin nedenleri ile ilgili olarak tarihi geçmişi hakkında detay bilgimizin olmadığı öncelikle belirtmek istiyorum. Gerçi açıkca insanlık sucunun işlendiği bir yerde neden aramanın yanlışlığını da belirtmek isterim. Ancak insanlr arasında ki birbirini boğazlamaların altında mutlaka güncel veya geçmişe dayalı nedenlerin olduğu da inkar edilemez bir gerçek. Arakan’lı Müslümanlarla ilgili olarak internette yaptığım araştırmadan da çok fazla bilgi bulamadım.
Ne derece doğru olduğunu da teyit edemediğim Arakan’lı Müslümanların Dedelerinin, aynı bölgede i Budistlerin geçmişte İngilizlere karşı yaptıkları istiklal mücadelesinde İngilizlerle işbirliği yapmaları nedeniyle bugüne kadar sürekli dışlana geldikleri bilgisine ulaştım. Yine İngilizlerin esir aldıkları Osmanlı askerlerini bu gölgeye mecburi ikamet için gönderildikleri; bu Osmanlı vatandaşı esirlerin öldüklerinde gömüldükleri mezarlıklarının bile bulunduğu bilgileri var internette.
İngilizlerin o yıllarda Osmanlı coğrafyasını sömürgesine katabilmek için bölgesel ve etnik yapısına göre kendi lehlerine Osmanlı’nın aleyhine çevirdikleri siyasi entrikalar bugün daha iyi bilinmektedir.
O yıllarda Osmanlı Devletinin ve Halifesinin yeryüzü Müslümanları için ne denli önemli olduğu, uğrunda candan ve maldan geçecek kadar kutsallığı bilinen bir gerçektir. İngilizler Osmanlı coğrafyasında ki dinsel ve etnik yapıya göre gerektiğinde Osmanlı ve halife yandaşlığı sahtekarlığını veya ırkçılık belasını kaşıyarak Osmanlı ve halife düşmanlığı yapmak suretiyle Osmanlı coğrafyasında istediği yerleri kendi sömürgesi haline getirmeyi başarmıştır. Kesin bir bilgiye dayanarak olmasa da zihinsel tespitlerime dayanarak öyle zannediyorum ki Arakanlıların yaşadığı bu bölgede de İngilizler Budistlere karşı Osmanlı ve Halife yandaşlığını kullanarak o zamanın Arakan’lı Müslümanları kandırıp yanına çekmek suretiyle bu bölgeyi sömürgesi haline getirme çalışmalarının yattığını düşünüyorum. İngilizler bu sayede Dünyanın her yerinde benzer şekilde politikalar izleyerek kendi devletinin ve halkının yaşam standartlarını yükseltmiş sanayi devrimi ile başlayan yeni çağa güçlenerek girmeyi başarmıştır.
Orta çağda insanlığı yönetmede marifeti inkar edilemez olan sufi anlayışın, tarikat usulünün Müslümanları yeni “modern çağ” diye adlandırılan Osmanlının yıkılış yıllarında hızla gelmekte olan yeni çağa adaptasyonda maalesef başarı gösterememiştir.
Müslümanların imanını istismardan kaynaklanan “gassalın elinde ki ölü” misali teslimiyeti yüz yıllarca Müslüman devlet yöneticilerinin işine yaradığı gibi maalesef Osmanlının çöküş yıllarında Batılı müsteşriklerin kurnazca, münafıkça, kafirce oynadıkları entrikalar sebebiyle İngilizlerin ve diğer emperyalist batı devletlerinin işine yaradığı gerçek bir vakıa olarak ortadadır.
Müslümanların sadece iman ve inanç ekseninde taşımaları gereken duygusal, zihinsel düşüncelerin kaynağı olan gayb-i mutlak güçün insan tercihleri ile ilişkilendirilerek beşeri seviyeye indirip olağanüstü sıra dışı kurtuluş beklentilerine sokulması ümmeti mahvı perişan ettiği gibi Ümmetin evlatlarını da rüzgarın önünde ki süprüntü misali sağa sola atmıştır.
Müslümanlar arasında tahkiki bir din anlayışına geçiş yapılması gerektiği bir zamanda taklidi din anlayışında ısrarcı olmalarının başlarına getirdiği çile ve ızdırabları konu edinen “Yâ Râb, bu uğursuz gecenin yok mu sabâhı? “ diye başlayan şiiri yazdırmıştır Mehmet Akif’e. Bilahare görülmüştür ki Ümmetin düştüğü zulüm girdabı özde değil söz de Müslüman oluşlarından kaynaklandığı ortaya çıkmıştır. Ümmetin içinde ki ve önderi konumunda ki beyinsizler yüzünden koskoca bir Ümmet zillet ve sefalete sürüklenmiş helak olmuştur.İşin berbat tarafı helak kendi zamanlarıyla sınırlı kalmamış bugünlere kadar uzanmıştır. Nereye kadar da gideceği henüz belli değildir.
Etkileri günümüze kadar gelen İslam aleminde ki maneviyatı ve gaybiyyatı ilgilendirmesi gereken “biat kültürü” maalesef siyasetten ayrılması gereken zamanda ayrıştırılamadığından halkları Müslüman olan ülkeler gelinen neticede kendi aralarında birbirlerine düşmüş, ötekileştirmeler, düşmanlıklar Ümmeti kan, göz yaşı ve zulüm girdabına sokarak birbirlerini boğazlamaya kadar götürmüştür.
İslam Ülkelerinde ki siyasi ve kanaat önderlerinin ötekileştirici dillerin bir gün ellerde satır olup kelle keseceği ya da avuçların açılıp kucaklaşmaya vesile olacağı bilinmelidir. Akılsız başın cezasını ayakların çekeceği bir ortamla karşılaşmamak için hiç olmazsa Ümmetin ümidi ve son kalesi olan Türkiye’de bireysel olarak herkesin dini ve siyasi olayları taklit ederek takip değil; tahkik ederek takip etmesi için aklını kullanması şarttır.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi