Gündem

AKINCILAR VE BİLÂL-İ HABEŞİ GECELERİ

Tecrübeli Bir Hatip Olma Yolundaydım

1975 yılı Temmuzunda kısa süreli askerlik için görevimden dört ay sürecek ayrılığım başlarken ben de tecrübeli bir Hatip olmuştum. Bu arada Süleymaniye Minberinden İslâm Nizamı adıyla yayınlamaya başladığım hutbelerimin ikinci cildini de neşretmiştim.

“Milli Görüş” Deniyordu da İçi Doldurulamıyordu

Milli Selamet Partisi kurulmuştu ve Milli Görüş deniyordu ama içi doldurulamıyordu. Bu sebeple hutbe kitaplarımız ilgi görüyordu.

Hutbelerimizi dinleyenler çoğalınca ve hutbe kitaplarım Anadolu’da alaka görmeye başlayınca konferans davetleri de başladı ve de arttı.

1973 yılı Haziranında Yüksek İslâm Enstitüsünü bitirince, konferans davetlerini kabul etmeye başladım. 1973-1975 arası iki yılda Sakarya, Trabzon, Bayburt, Kayseri, Konya, Burdur ve Antalya başta olmak üzere bir çok ilde konferans verdim.

Akıncılar Derneğinin Kurulması

21 Haziran 1977 tarihine kadar devam edecek Milliyetçi Cephe Hükümeti 31 Mart 1975 de kuruldu. Adalet Partisi, Miliyetçi Hareket Partisi yanı sıra Milli Selamet Partisi de hükümet ortağı oldu.

Milliyetçi Cephe Hükümeti döneminde 1975 yılında Ankara merkezli olarak Akıncılar Derneği kuruldu. Bir yıl içinde İstanbul’da da teşkilatlandı ve tarihinde unutulmaz bir yeri olan Akıncılar Gecesi’ni hazırladı. 27 Nisan 1975 tarihli bu gece muhteşemdi.

Akıncılar Gecesi İstanbul Spor ve Sergi Sarayında Yapıldı

Akıncılar Gecesi, şimdilerde yerinde Cemal Reşit Rey tesisinin bulunduğu İstanbul Spor ve Sergi Sarayı’nda yapıldı. Geceye Başbakan yardımcısı Necmettin Erbakan Hocamız, henüz bir aylık Adalet Bakanımız olan İsmail Müftüoğlu başta olmak üzere seçkin katılımcılar iştirak etti. Doğal olarak Akıncıların genel merkez ve İstanbul teşkilatları da oradaydı. Genel başkan Tevfik Rıza Çavuşoğlu ile İstanbul başkanı Yakup Kaldırım’ın konuşma yaptıklarını hatırlıyorum. Akıncılar, Mili Selamet Partisi ile bağlantılı olduğu için partinin teşkilatları da oradaydı. Geceye büyük bir halk ve gençlik kitlesi katılmıştı. Heyecan doruktaydı. ‘Hak Yol İslâm’ ve ‘Kurtuluş İslâmda’ ve benzeri sloganlar, yeri göğü inletiyordu.

Zafer fazla uzakta varamam deme sakın

Safları sıklaştırın başlıyor büyük akın” şeklindeki yeni ürün sloganlar da görülüyor/duyuluyordu.

Katılımcılar ve konuşmacılar arasında ben de vardım.

Ali Rıza Demircan olarak benim açımdan bu gece önemliydi. Çünkü Süleymaniye Camii dışında, İstanbul’da katıldığım en büyük sivil organizasyondu.

Musab bin Umeyr ve Gençliğimiz

Akıncılar Gecesinde “Musab bin Ümeyr ve Gençliğimiz” isimli bir konuşma yaptım. Bütün nimetler Mevla’mızdandır kaydını koyarak ifade edeyim, gecenin yıldızı benim konuşmamdı. 20-25 dakika süren konuşmamda vecd halindeydim.

İsmail Müftüoğlu ağabey, ricam üzerine 22 Ağustos 2019 tarihinde bana gönderdiği ,yayınlanacak hatıralarının ilgili kısmında benim konuşmamı şöylece değerlendirmiştir:

İstanbul Spor ve Sergi Sarayı’nda tertiplenen Milli Gençlik/ Akıncılar gecesine katıldık. Coşkulu konuşmalar oldu. Bu konuşmalardan birini de Ali Rıza Demircan yaptı. Mânevi açıdan salonu heyecandan heyecana koşturdu ve büyük alkış aldı. Salon hop oturup hop kalkıyordu.

Hop oturup hop kalkan yalnızca salon değildi. Yakup Kaldırım kardeşimin bana aktardığına göre, Adalet Bakanımız İsmail Müftüoğlu konuşmam sırasında Yakup Kaldırım’a şöyle demiş:

– Ya hû, Ali Rıza’nın konuşmasının her cümlesi suç. Hop oturuyor hop kalkıyorum.

Musab bin Umeyr: Genç Muvahhid, Genç Muhacir, Genç Öğretmen, Genç Mücahid ve Genç Şehid olan bir sahabiydi. Hayatı destansıydı. Gençliğimiz de böyle olmalıydı. Ülkemizi İslâm ile yüceltecek ve İslâm dünyasına ışık tutacak gençlik ancak Musab bin Umeyr gibi bir gençlik olabilirdi.

Gençliğimiz İlham ve Güç Kaynağımdı

Ben de 30 yaşında bir gençtim. Hayatımı da gençliğimize adamıştım. Onlar benim ilham kaynağımdı, güç menbaımdı, ümidim ve dünya ve âhiret geleceğimdi.

Böylesi bir konu hayatınızın konuşması olmaz mıydı? Oldu da, kaseti yıllarca korundu ve dinlendi.

Konuşmamın Kaseti

İki üç yıl önce, İstanbul vaizlerinden yaşlıca bir kardeşimiz geldi ve bana 1976 da Spor ve Sergi Sarayında yaptığım bu konuşmanın kasetini getirdi. Ama ses bozulmuştu. Eğer konuşma metnine sahip olmasaydım üzüntüm büyük olacaktı. Ben bu konuşmayı Cuma hutbesi olarak yazmış ve Süleymaniye Minberinde sunmuştum. ‘Süleymaniye Minberinden İslâm Nizamı’nın ikinci cildinde de yayınlamıştım. İkinci cild, 1974 de yayınlandığına göre ben konuyu önceden yazmıştım. Akıncılar Gecesinde de, geceye uyarlayarak sunmuştum.

İşte böyle …Süleymaniye Camii İmam-Hatiplik dönemimde yaşadığım için unutamadığım bu anımı sizinle paylaşmak istedim.

İsmail Müftüoğlu Gibi Recep Tayyip Bey de Heyecanlanmıştı

Konuşmamız sırasında İsmail Müftüoğlu ağabeyimizin hop oturup hop kalkması, bana son dönemlerde yaşadığım bir olayı hatırlattı.

Recep Tayyip kardeşimin başbakanlığı döneminde, annesi merhume Tenzile Hanımın irtihali akabinde Eyüp Sultan’da bir anma gecesi yapıldı. Gecede bir çok Bakan ve de mahşeri bir kalabalık vardı.

Tayyip Bey, önceden İstanbul Müftüsü Mustafa Çağırıcı aracılığıyla duayı benim yapmamı istedi. Ben de bütün bir Kur’ân’ı özetlercesine, alışılmışın dışında vecd halinde bir dua yaptım. Yarım saat kadar süren Dua’da ayaktaydım. Tayyip Bey yanı başımda bağdaş şeklinde oturuyordu. Duanın bitiminde müsafaha ettiğimizde “Ne yaptın hocam?” der gibi bir şeyler söyledi. Sözleri çok güzel bir dua oldu anlamına yorumlanabilirdi ama rengi atmıştı. Yanı başında sınırları zorladığımız için galiba İsmail bey gibi o da heyecanlanmıştı.

Bizim amacımız hop oturtup hop kaldırmak/heyecanlandırmak değildi. Görevimizi yapmamız gerektiği şekilde yapmaya çalışmıştık. Bu duanın ana hatlarıyla yazılmış şekli için bak: https://www.mirathaber.com/duamiza-amin-diyelim/

Konuşmamızın Linkleri

Şimdi sizlere Musab Bin Umeyr isimli konuşmamızın ilk bölümünün linkini, ikinci bölümünün de metni ile birlikte linkini sunuyorum:

http://www.alirizademircan.net/genc-sahabi-musab-bin-umeyr-vegencligimiz-1-3-121h.html

Musab bin Umeyr Konuşmasının İkinci Bölümü

{Müslüman olarak yaşamak ve can vermek ve de İslâm Dini’ni yüceltmek için, örnek almamız gereken, genç muvahhid, genç muhacir, genç öğretmen, genç mücahid ve genç şehid vasıflarını taşıyan genç sahâbî Mus’ab b. Umer’in hayatını sunduk.

  • Mukaddes vazifemiz Mus’ab b. Umeyr gibi Allah’ın Bir’liğine

inanan gerçek birer bir muvahhid olmaktır.

Bizler, « Hayat Nizâmı’mız Kur’ân, Önderimiz Hz. Muhammed’dir.» inancıyla yaşayacak, hayatımızın her ânı ve safhasında İslâm Dini’nin emirlerine aşkla bağlanacak, yasaklarından şiddetle sakınacağız. Böylece sözlerimiz davranışlarımız ve işlerimizle Tevhid Nizâmı’nın yasalarını tasdik edecek disiplinli bir İslâm gençliği olacağız.

  • İnandığımız ve Cahiliyet düzenleri ile çatışarak yaşama mücadelemizi sürdüreceğimiz İslâm Dini’ni tebliğ ve talim etmek de vazifemiz olacaktır.

Her mü’min ve özellikle her ihlâslı genç Mus’ab b. Umeyr gibi bir öğretmen olmakla mükellef olduğunu bilecek, bulunduğu köye, sehre, okula, fabrikaya, iş yerine Hz. Peygamber tarafından İslâm Dini’ni tebliğ edip öğretmek için seçilip tayin edilmiş bir öğr etmen olduğuna inanacaktır.

İslâm’ın yurdumuzdaki istikbali ve iktidarı, öğretmenlik görevinizin îfasına bağlıdır. Bunun içindir ki, hangi alanda ihtisas yaparsa yapsın bütün mü’minler ve hususiyle muvahhid gençler Allah’ın Kitabı’nı ve Hz. Peygamber’in Sünneti’ni sunabilecek ve öğretebilecek ölçüde iyice öğrenecek ve rûhuna sindirecektir.

Bizler Mus’ab b. Umeyr gibi yalnız Allah’ın rızasını gözeten bilgili, gayretli birer öğretmen olduğumuz gün tebligatımızla kalpler İslâm Dini’ne ısınacak, bu Yüce Nizâm derûnî bir aşkla sevilecektir.

İslâm’a şuurla inananlar, bu mübarek nizâmı yürekten ihlâsla yaşayanlar, Medineli Ensar gibi, Hz. Peygamber’i, asrımız ın Medine’si olan Anadolu’muza davet edecekler ve Yüce Peygamberimiz, insanlarımızı yönetmek üzere yurdumuza hicret edecektir. Belki de gerçeği arayan insanlığın kurtuluşuna medar olacak bu yeni hicret-inşallah bizl erin, öğretmen Mus’ab b. Umeyr’lerin zaferi olacakt ır.

Sevgili gençler!

c – Yaşayacağımız ve çevremize sunmaya çalışacağımız İslâm Dini uğrunda muhacir olmak aşkını da taşıyacak, gerektiğinde Mus’ab b.

Umeyr gibi hicrete hazır olacağız.

İnancımızı yaşayarak cemiyetimizin insanlarını İlâhi Vahy’in nuru ile aydınlattıkça; maddî ve manevî gelişimimizi sağlayacak İslâmî hayatın müjdeleyici örneklerini güvenilir gençler olarak sundukça siyasî ve ekonomik iktidarları, ahlâksızca yaşantıları için bizi tehlik eli görecek güçler, bizleri çağdışıcılıkla suçlayacaklardır. Gelişmemizi durdurmak isteyecekler, ezmek için çırpınacaklardır.

Muhacir Peygamberimizin ifadesiyle «Gerçek muhacir, Allah’ın yasakladığı haramlardan kaçınan Hak insanı» olduğundan rûh hicretini her an yaşayan ve hazzını duyan gençler olarak maddî hicrete de hazır olacağız.

Bizim hicretimiz şehitler ocağı mübarek topraklarımızın sınırları içinde okuldan okula, daireden daireye, işten işe, ilden ile, bölgeden bölgeye, bazen da yuvalarımızdan maddî hürriyeti zincirleyen velîler ve bilginler uğrağı Yusûfî mekânlara olacaktır.

Ama, hicret menzili, ebedî mutluluklar yurdu Cenn et olduktan sonra ne gam!

Genç Mü’minler!

d- İslâm Dini’ni yaşamak ve yaymak için yapmak ve sürdürmek

zorunda kalacağımız cihadın her bir nevi için güçlü birer mücahid olmak da vazifemizdir.

Hak ve bâtıl mücâdelesinin değişik şekiller içinde devam ettiği zamanımızda, Mus’ab b.Umeyr’e verildiği gibi, İslâm’ın izzet, şeref ve zafer sancağının bize teslim edildiğine inanacağız.

Mus’ab b. Umeyr gibi yaşayışımızla Allah’ın Elçisi Hz.Muhammed’e benzeyeceğimiz için, bu nur çığırını boğmak isteyenlerin stratejileri, bizi Hak uğrunda can vermek durumunda bırakabilir.

Mus’ab b. Umeyr’in cihadın doruğunda iken kavuştuğu şehâdet, topraklarımızı koruma ve değerlerimizi yüceltme yolunda bütün güzelliği ve ebedi saltanatıyla bizi de kuşatabilir.

Aziz Peygamberimizin ağuşunda (kucağında) can verdikten, mutluluğa eren bahtiyarlar olduktan sonra ebedî istikbali, geçici bir geleceğe tercih etmeyecek kim vardır?

İslâm Dini’ne inanan ve onu tüm güzelliği ile yaşamak ve yaşatmak isteyen gençliğimizin kaderi Mus’ab b. Umeyr’in ki gibi olabilir? Belki biz İslâmî kurallar ve değerlerin yurdumuzda bütün ihtişamı ile tekrar hükümran olduğunu göremeyeceğiz. İslâm’ın iktidarından bize maddî bir pay düşmeyecek. Fakat önemli mi?

Bizler, İslâm’a gelecek hazırlayan Mus’ab b. Umeyr’ler olduğumuz zaman «Mü’minlerden Allah’a verdikleri sözde duran nice erler var…» âyetinde takdis ve takdir olunan yiğitlerden olacağız. Bu şeref ve ebedî Cennet’ler bize yetmez mi?

Yüce Rabbimizden, bizlere Mus’ab b. Umeyr olmak aşkını ve imkânı bahşetmesini dilerim.

Ne mutlu bu aşkla yaşayabilen gençlere…}

http://www.alirizademircan.net/genc-sahabi-musab-bin-umeyr-ve-

gencligimiz-2-3-120h.html

Bilal Habeşî Gecesi

Süleymaniye Camii İmam-Hatipliğim döneminde İstanbul Sergi Sarayında yaptığım ve yıllarca unutulamaz hatıralarım arasında yer tutan ve toplumumuzda da izler bırakan bir başka konuşmam da Bilal Habeşi r.a. gecesi ile ilgilidir. O da ilmî ve çok duygulu bir konuşmaydı. Hayatımın konuşmalarından biriydi.

Hafızamda kalan ve de edinebildiğim bilgilere göre geceyi 1975-76’da merhum Naim Karaman ağabeyimizin başkanı olduğu İstanbul Din Görevlileri Cemiyeti tertiplemişti.

Bu gecede ilk konuşmayı Naim Karaman, son konuşmayı da Necip Fazıl Kısakürek yapmıştı. Beyazıt Camii Baş İmamı Abdurrahman Gürses hocamız Kur’ân okumuş, ünlü hafızlar /mevlidhanlar Celal Yılmaz ve Yusuf Gebzeli de kasîde okumuşlardı.

Unutmuyorum, konuşmamı bitirip konuşmacılar arasına gelirken Necip Fazıl üstatla göz göze gelmiştik. Biraz hayret, biraz da beğeniyle karışık nazarlarını üzerimde hissetmiştim.

Bu geceyle ilgili hafızama yardımcı olan olay, Nuruosmaniye Camii baş müezzini merhum Dursun Çakmak’a, yüzü siyaha boyatılarak ezan okutulmuş olmasıydı. Bir diğer yardımcı belge de üstat Necip Fazıl ve Prof. Dr.

Sabahattin Zaim Hocamız ve o zamanlar 7-8 yaşlarında olan oğlum Ahmet Misbah’la birlikte çekilmiş olan fotoğrafımızdır.

Fotoğraf elimizde ama o gece yaptığım konuşmanın metnine ve ses kayıtlarına henüz ulaşamadım. Araştırıyorum, bulamasam da gam yok. Nasıl olsa Kiramen Katibin olan yazıcı görevli melekler kayda ve görüntüye almışlardır. İnşaallah Cennet’te yapacağımız sohbet konulardan biri de bu gece olur.

Denizli Konferanslarım  ve  Bir Ramazan Hatıram

Bismillah… 1970 yılının başlarında 25 yaşına girerken başlayan

Süleymaniye Camii Hatipliğimde Rabbimin lütfuyla başarılı oluşum Anadolu konferanslarımızın da başlaması ve artmasına vesile oldu. Uzun yıllar içinde güzel ülkemizin beş-on ili dışında konferans için gitmediğim il kalmadı. Muğla dışında Ege bölgemizin bütün illerinde konferans verdim. Her ilde hatıralarımız oldu. Ama Denizli hatırası unutulmaz niteliğe büründü.

Tam olarak yılını ve davetçilerini hatırlamıyorum, Ramazanda oruçlu olarak verdiğim ilk konferansım Denizli konferansım olmuştur. Şimdiki gibi her gün uçak seferleri yoktu veya pahalıydı. İstanbul’dan gece bindiğim otobüsle sabahleyin Denizli’ye indim. Saati gelince konferansımız başladı. Hafızam beni yanıltmıyorsa konferansımız bir sinema salonundaydı. Sinemanın üst katı dahil her taraf doluydu. Konuşma kürsüsüne yakın ön kısımlarda ise çoğunluğunu öğretmenlerimizin ve yöneticilerin oluşturduğu aydın bir kitle vardı.

Konuşmaya başladıktan kısa bir süre sonra üst kattaki dinleyicilerden 6-7 kişilik grubun salonu terk etmekte olduğunu gördüm. “Konferans yeni başladı, konuşmamızın faydalı olup olmayacağı henüz belirmedi, arkadaşlarımız neden ayrılıyor?” diyerek sorduğumda cevabı ön sıralardaki kardeşlerimiz verdi.

Su İçtiğim İçin Protesto Edilişim

O ana kadar su isteyip açıktan içtiğimin farkında değildim. Konuşmamın heyecanı ile Ramazan’ı da unutmuştum. Oysaki oruçluydum. Niye beni uyarmadınız dediğimde, bazıları seferi olduğunuz için oruçlu olmayabileceğinizi düşündük derlerken bazıları da Rabbimiz unutturmuştur, düşüncesiyle uyarıda bulunmadıklarını söylediler.

Üzgün ve biraz da öfkeli olarak şöyle dedim:

– Ben oruçluyum, Orucu emreden Rabbimizin verdiği seferilik/yolculuk ruhsatını kullanarak oruç tutmayabilirdim. Ama oruçluyum. Kaldı ki seferilik hakkımı kullansaydım bile oruçlularımıza saygımdan yine de huzurunuzda açıktan su içmezdim. Şimdi beni kınayarak salonu terkeden arkadaşlara iletmenizi isterim:

Onlar büyük bir cehalet sergilediklerini biliyorlar mı? Beni kınarlarken bana seferilikten ötürü oruç tutmama hakkını veren Rabbimize karşı isyan ettiklerinin fakındalar mı? İşte bizi gerileten bu tür bilgisizlik ve bilinçsizliklerdir.

Gece Yatarken Düşünüp Rabbime Yakardım

Konferans akşamında bir mühendis kardeşimizin evinde salona serilen yer yatağında geceledim.

(Konferanslarım için geliş dönüş masraflarımı almadığım gibi maddî külfet olmasın düşüncesiyle otel de istemezdim.)

Gece uykuya yatarken Rabbime yönelerek söyle yakardım:

Allahım! Senin rızanı amaçladığımı bilirsin. Denizlili kardeşlerimin önünde yaşadığım mahcubiyetin sırrı ne ola ki?

O yıllarda Denizli’nin de yetki sınırları içinde olduğu İzmir Devlet Güvenlik Mahkemesi, laikliği ihlâlden önüne gelen dâvalara kestiği cezalarla ün yapmıştı. Konferansımızı “Sosyal ve ekonomik hayatın İslâmlaştırılması” başlığı ile haberleştiren Yeni Asır gazetesinin yayın içeriği ihbar niteliğindeydi. Ama haberine Ali Rıza Demircan halkın önünde su içtiği için protesto edildi, şeklinde magazinsel bir boyut katınca, bizim modern ilahiyatçılardan olduğumuz izlenimi verdi. Böylece daha sonra yürürlükten kaldırılan meşhur 163. maddeden yani laikliği ihlal suçlamasıyla cezalandırılabileceğimiz yargı sürecinden korunmuş olduk.

Niçin unutturularak su içirildiğimizin sebebi de böylece zahir oldu.

Oruçla ilgili Bir İki Hatırlatma:

Unutarak yemek içmek orucu bozmaz.

Rabbimiz Kur’ân’ın Bakara sûresinin 185. âyetinde “Kim hasta olur veya yolculuğa çıkarsa oruç tutmayabilir, tutamadığı oruçları da  Ramazan dışında diğer günlerde kaza eder…” buyurduğu için yolculuk olarak algılayabileceği yola çıkan kişi, daha sonra tutmak üzere orucunu erteleyebilir. Alacağı sevap artabilir ama eksilmez. Peygamberimizin komutasında Ramazanda yapılan seferlerde sahâbilerin bir kısmı oruç tutar, bir kısmı da tutmazdı.

Özel Notlarım

Denizli’de üç konferans verdim. Yukarıda anlattığım konferansın 1981 öncesinde verilen ilk konferansım olduğunu zannediyordum. Meğer ikinci konferansım imiş. 26 Temmuz 2019 Rize’de Sütlüce köyümüzde Cuma namazını kıldırdıktan sonra yanıma gelen köylümüz emekli öğretmen D. Koyuncu, bana bu konferansımı dinlediğini, yaşadığımız olayla birlikte anlattı ve de Denizli’ye tayin edildiği 1991 yılında gerçekleştiğini hatırlattı.

Denizli’deki ilk konferansımı, 19 Kasım 1989 Pazar günü saat 13 00’de vermişim. Bu bilgiyi, konferansa birlikte geldiğimiz damadım Recep Selim’in tutuğu notlarından öğrendim.

Üçüncü konferansım ise ilk konferansımdan 36 sene sonra Mart 2015’de verdim. Gövecik Sosyal Yardımlaşma Derneği’nin davetlisi olarak verdiğim “İnsan Yüce Bir Varlıktır” konulu konferansım, gerçekten büyük bir ilgi gördü ve  DRT Denizli’de canlı olarak yayınlandı.

(Devam Edecek)

ALİ RIZA DEMİRCAN

Recent Posts

  • Makale

COP 29, G20’DERKEN..

Rio’da uzlaşma için görüş birliği sağlanamadı. Toplantı sonrası Rio’da başarısız bir darbe girişimi oldu. Dünyayı…

2 saat ago
  • Gündem

Uluslararası Ceza Mahkemesi, Netanyahu ve Gallant İçin Yakalama Kararı Çıkardı!

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…

10 saat ago
  • Gündem

KUR’ÂN ARAŞTIRICISIYDI BEL’AM MI OLDU!

Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…

11 saat ago
  • Gündem

YALNIZCA VE SADECE MİLLETİMİZİN ASKERLERİNE MUHTACIZ

Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…

14 saat ago
  • Gündem

İBB Meclisi’nde İstanbul’da Suya Her Ay Zam Yapılacak

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…

15 saat ago
  • Gündem

Marmara’da Lodos: Deniz Ulaşımı Olumsuz Etkilendi

İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…

16 saat ago