GİRİŞ
Kur’an-ı Kerimin hedeflediği evrensel anlamda toplumsal uzlaşı ve barış, günümüz İslam âleminde egemen bulunmamaktadır. Bunun da ana sebebi, bugün için Müslüman geçinenlerin Kur’an-ı Kerim açısından insanlık bilincine vakıf olmamalarıdır. Bu konuda çok şey yazmak mümkündür. Bu konuda Ali Fuad Başgil(ö. 1387/1967) ve Aliya İzzetbegoviç’ten (ö. 1424/2003) bir iki nükteye yer vermek istiyoruz.
ALİ FUAD BAŞGİL
Beşeriyete evrensel mesajlar sunan İslâm dini açısından, imtiyazlı insan yoktur. Kur’an-ı Kerim ve onun açıklaması durumunda olan sünnet açısından kavim, kabile, ırk, kavmiyet, soy imtiyazı veya üstünlüğü olmadığı gibi, şahıs veya sınıf imtiyazı da yoktur. Herhangi bir kişinin kendi inancından veya kendisine hakikat kabul ettiği görüş ve kanaatten başka inanç, görüş ve kanaatlere veya bunları taşıyan kişilere karşı düşmanlık beslemesi, onları kötü görmesi, taassup olarak kabul edilmektedir. İslâm dininin en büyük düşman olarak gördüğü böyle bir taassup, aslında ruhi/psikolojik bir hastalıktır. Bu hastalık, din ve inanç alanında kendisini gösterdiği gibi, siyasi, felsefi, milli ve benzeri alanlarda da kendini gösterip ortaya çıkmaktadır. Tüm insanlar için zararlı olan bu tür taassup duyguları, cehaletten kaynaklanmaktadır. Zaman zaman dindar geçinen bu tür cahillerin taassubu nedeniyle din, mezhep, milliyet ve benzeri duygulardan kaynaklanan düşmanlıklar, insanlar arasında savaşların meydana gelmesine ve pek çok insanın kanının akmasına sebep olmuştur. Tarihin çeşitli dönemlerinde bu tür kirli oyunlar yaşanmış ve haksız yere insanlar ölmüştür. İslâm dininde bu tür taassubun ve ondan kaynaklanan fikir, düşünce, inanç ve kanaat düşmanlığının yeri yoktur ve olamaz. Aslında Kur’an-ı Kerim ve sünnet açısından cihat, bu tür zararlı taassupların önünü kesmek için yapılan hukuki ve ahlaki mücadeledir.[1]
“En sefil hayat, başkalarının arzusuna bağlı olarak yaşamaktır”[2] diyen Ali Fuat Başgil, şu ifadelerle bu konuda açıklamalarda bulunmuştur:
“Dini taassup, cahil dindarın kendi dini akidelerini mutlak surette hak ve başka akide ve kanaatlerin de mutlak surette batıl olduğuna inanmasından doğan bir tuğyan ve hırçınlıktır. Fakat din ve vicdan hürriyetinin düşmanı yalnız bu değildir. Bunun kadar siyasi taassup da bu hürriyetin düşmanıdır. Hatta belki daha kindar, daha zalim ve yıkıcıdır. Çünkü dini taassupta çok kere hasbilik hâkim olduğu halde, siyasi taassupta hemen daima şahsi fayda, his ve hırs hâkimdir. Siyasi taassup, bir şahsın hayat ve cemiyet hakkında kendi görüşlerini mutlak surette hak ve başka kişilerin konu ile ilgili görüşlerini batıl telakki etmesinden ileri gelen cahilane bir düşmanlıktır. Siyasi taassubun inandığı ve bağlandığı şey, yalnız madde ve menfaattir. Fakat madde ve menfaat fikri etrafında kitleleri coşturup harekete getirmek kolay değildir. Onun için siyasi taassup, bir efsane yaratmaya ve bu sayede taraftar avlamaya mecburdur. Hülasa dini taassup, kendisine inandırmak için devletten kılıç kuvveti ve hizmeti isteyen mabedin hırçınlığı ve tecavüzcüsüdür. Siyasi taassup da omuzlara daha kuvvetle çökebilmek için bütün hareketlerini mabede alkışlatmak isteyen politikanın hırçınlığı ve tecavüzüdür.”[3]
ALİYA İZZETBEGOVİÇ
Aliya Izzetbegoviç (ö. 1424/2003), Allah’ın insanları özgür ve eşit yarattığını, herhangi bir milletin de diğerinden iyi veya kötü olmadığını dile getirmiştir. Onun ifade etmeye çalıştığı gibi insanlar, devredilemez haklarla doğmaktadır ve herhangi bir otoritenin, insanları bu haklardan mahrum bırakma hakkı da yoktur.[4]
Izzetbegoviç, başka bir ifadesinde şöyle söylemiştir: “Allah, hepimizin yalnız bir tek millet olmasını isteseydi, öyle yapardı. Ama O, öyle bir şey istememiştir. Bizi kabilelere, milletlere ayırmış, karşılıklı saygı içerisinde olmamızı emretmiş, birbirimize zarar vermemizi yasaklamıştır. Allah’ın, kendimizden farklı olana saygılı olmamız ve hoşgörülü davranmamız yolundaki çağrısı, medeni dünyanın uyduğu en yüce insani çağrıdır.”[5]
SONUÇ
Ali Fuad Başgil ve Aliya İzzetbegoviç’in bu açıklamaları, az, öz, fakat çok anlamlı mesajları vermektedir. Günümüz Müslümanların, Kur’an-ı Kerimin ruhuna ters düşen her türlü taassuptan kurtularak evrensel bir şekilde insanlık bilinciyle her kişinin tabii haklarına saygılı olmaları gerekmektedir. Bu adalet bilinciyle hareket etmeyenlerin insanlıktan, hele İslam’dan bahsetmeleri, saçmalıktan başka bir şey değildir.
Herkese selam, saygı ve hürmetlerimi sunuyorum.
Anahtar Kelimeler: Ali Fuad Başgil, Aliya İzzetbegoviç, insanlık, taassup.
[1] Ali Fuat Başgil, Din ve Laiklik, Yağmur Yayınları, İstanbul 1962, s. 149 vd.
[2] Başgil, Din ve Laiklik, s.17.
[3] Başgil, Din ve Laiklik, s. 156.
[4] Aliya İzzetbegoviç, Tarihe Tanıklığım, trc. Alev Erkilet ve diğerleri, Klasik, İstanbul 2015, s. 545.
[5] Begoviç, Tarihe Tanıklığım, s. 547.
Rio’da uzlaşma için görüş birliği sağlanamadı. Toplantı sonrası Rio’da başarısız bir darbe girişimi oldu. Dünyayı…
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…