Aşırı Övgü/Yalakalık Kula Kulluk Olarak Haramdır III
Sevgili kardeşlerim! Geleneğimizde oluşmuş bazı yanılgıları yaşatıyoruz. Mesela Peygamberimiz efendimizin bazı sahabilerinin Cennetlik olduğunu beyan ettiği ifade edilir. Aşere-i Mübeşşere/ müjdelenmiş on sahabi buna örnek verilebilir.
Peygamberimizin çevresinde olan insanların cennetlik olabileceklerine dair bizim hüsnü zannımızolabilir ama Aziz Peygamberimiz hiçbir sahâbisi için “cennetliktir” ifadesini kullanmamıştır. Kullanamazdı da. Kur’an bu gibi anlayışlara kapalıdır. Hayır ümid edebiliriz ama” şu zat cennetliktir,” şeklinde kesin bir yargıda bulunulamaz. Peki ne yapabiliriz? Cevabı Peygamberimizin şu hadisinden öğreniyoruz:
“Sizden biriniz arkadaşını övecekse ben bu kardeşimin şöyle şöyle özellikli olduğunu sanıyorum, desin. Allah’a karşı kimseyi temize çıkarmasın.”
Hiç kimse Allah’a karşı temize çıkarılamaz. Edep budur. Uygulanacak yöntem budur.
Yalakalık tarzı övgüler bizi ruhi sefalete düşürür, muhataplarımızı da azgınlaştırabilir.
Sevgili kardeşlerim şimdi önemli bir noktaya geldik.
Sloganlar ve Alkış Tutmalar
Ülkemizde yüzbini aşkın diyanet mensubu var. On binlerce Din ve ahlak bilgisi öğretmenleri var, ilahiyat akademisyenleri var. Tarikatlar var. Böyle iken cehalet kol geziyor. Ahlâk zaafı yaşanıyor.
İslâm açısından bakıldığında kurumların açılışlarında, kapalı spor salonu toplantılarında, mitinglerde ve stadyumlarda bilerek ve bilmeyerek Allah’a ve Peygamberine isyan edildiğini görüyoruz. Atılan şu sloganlara bakınız:
“Millet seninle gurur duyuyor, mücahit falanca, en büyük başka bizim başkan, izindeyiz…”
Ne bu yalakalık?
Binlerce on binlerce insan bir adama “millet seninle gurur duyuyor “derse adamın boynu vuruldu, manen işi bitirildi, demektir. Bu tür sloganlar üstelik sadece üst düzey siyasiler için atılmıyor, sanatçılar sporcular için de atılıyor. Bir ülkede sporcular ilim adamlarından daha çok biliniyorsa o ülkede yozlaşma var demektir. Soralım bakalım, bu ülkede bilginlerimizden kaç tanesi biliniyor ?
Alkışlar Azdırıcı Eylemlerdir
Yerel ve genel yönetimde, siyasi patilerde, sivil örgütlerde, iş hayatında, üniversitelerde, alkışlı slogan yalakalığı var. Alkış olan adam, özelliklerini Allah’tan bilmemeye başlayabilir, ben büyük adamım, diyebilir. Kibre kapılabilir.
Onlarca yıldır hep birilerinin izinde olduk da ne oldu. Mesela ülkemizi savunmak ve hacca gitmek için muhtaç olduğumuz uçakları bile üretemiyoruz.
Halin İbd Velid, fetihlerle giderek ünleniyor. Hz. Ömer halifeliği döneminde onu görevinden azlediyor. Hz.Ömer’e, bu kadar başarılı adamı neden azlettin, diyorlar. Cevabı bilgece ve şöyle:
“Müslümanlar zaferleri Allah’tan değil de Halid’den görmeye başladılar. Müslümanları da Halid’i de kurtarmak istedim.”
Bir adama sen büyüksün, sen büyüksün sen büyüksün denildiğinde zaman firavunlaşabilir. Firavunlar böyle Firavun, karunlar böyle Karun oldu.
Sırası geldi, tarikatlerimize de değinelim; iddia edildiği üzere Tasavvufu bayraklaştıran tarikatlerin insanları ruhsal alanda kemale erdiren kurumlar olması gerekmez mi? Fakat gel gör ki bu yönde ciddi terbiyevî atılımları yok. Bu kurumlarımızın çoğunluğunda şu görüşler hakimdir:
“Şeyh efendiler cennetliktir. Duaları müstecabtır. Eşyaları kutsaldır. Âhirette şefaatçidirler. Gaybı bilirler, yanılmazdırlar. “
Hepsi yalan, hepsi yalakalık. Şiilerde Kur’ân’a göre batıl masum imam anlayışı var, ama Sünnilerde yanılmazlar daha çok.
Benim çok yakından tanıdığım bir zat var. Kendisi ehl-i tarik. Çok çok üst düzey bir zatla bir cenazede buluştuk. Üç kişiyiz. Bu ehl-i tarik kardeşimiz ünlü yöneticimize ne dedi biliyor musunuz?
“İnşaallah Kıyamet günü bize şefaatçi olacaksın.”
Yahu adamı öldürdün. Zaten bir yığın çıkarcı yalaka övgüler yağdırıyor, bir de sen yalakalık yapıyorsun. Samimi olabiliriz ama yapılan cehaleti yansıtıyor. Peygamberimiz bile Allah’ın izin vermediklerine şefaat edemezken sen nereden biliyorsun şefaat edebileceğini?
Bakın, ehli tarik olan bir hoca da şeyhini nasıl övüyor:
“Sebeb-i te’lîf-i kitab olan: Üstadım, Seyyidim, Senedim, Rûhumun ruhu, Kalbimin kıblesi, Nûr-u didem ve Süruru sinem, Âlim-i âmil, Mürşid-i kâmil, Delilü’s-sâlikin ve Mûsılü’l-müridin, Kutbu’l-medar, Kutbu’l-irşad, Kutbu’l-ektâb, Gavsü’l-evtâd, vahidü’z-zeman, Feridü’l-asr,…..”
Vallahi bu vasıfların bütün yalan. Böylesi bir ahlâkî düşüklüğü arasanız bulamazsınız. Bu nasıl bir yalakalıktır?
Alkış Tutulmamalı Allah Anılmalıdır
Peygamberimiz efendimizde bir sözü olguyu hayretle karşıladığı zaman Sübhanallah, derdi.
Ebu Hureyre r.a. bir sabah Peygamberimizle karşılaşıyor. Kendisi cünüptür. Peygamberimize refakat etmek durumunda kalıyor ama ilk fırsatta gidiyor, yıkanıp geliyor. Peygamberimiz neredeydin diyerek sorunca Ya Resulellah ben pistim/necistim diyor. Peygamberimiz bu sözü hayretle karşılıyor ve “Sübhanallah mümin pis olmaz. (Allah’a ortak koşanlar pistir.)” buyuruyor.
Peygamberimiz Efendimiz, bir şeye sevindiği zaman Hamdü sena ederdi. Hz. Muaz’ı Yemen’e vali gönderirken nasıl davranacaksın diyerek sorunca ve beklediği cevapları alınca sevincinden Allah şöylece hamd ediyor:
“Ya Rabbi benim göndereceğim elçiyi rızana uygun görüşlere başarılı kıldığın için sana hamd olsun.”
Beğendiğimiz zaman Elhamdülillah diyeceğiz, Bir üzüntüye, kedere düştüğümüzde Hasbünellah/Allah bana yeter diyeceğiz. Allah’a sığınacağız.
Uçaklara biniyoruz, inişte alkışlıyoruz. Oysaki uzak mesafeleri yakın kıldığı, uçağı oluşturan maddeleri ve aklı ihsan ettiği içi Rabbimize hamletmeli değil miyiz? Kazasız belasız indiğimiz için şükretmeli değil miyiz?
Alkışlar Kâfirliğe de Götürebilir
Sevgili kardeşlerim ölçüsüz övgü adamı kâfirliğe de götürür. Mesela Peygamberimiz bir hadislerinde şöyle buyuruyorlar:
“Öyle bir dönem gelecek ki evinden mümin olarak çıkacak kişi akşam kâfir olarak dönecek.”
Bu değişimler nasıl olacak? Görelim: Allah-u Zülcelal Kur’ân-ı Kerîm’de kasıtla, isteyerek adam öldürenlere üç seçenekli ceza belirlemiştir. Öldürülen kişinin varisleri katili affedebilir veya diyet/tazminat isteyebilir ya da ölüm cezasının infazını talep edebilir. Şimdi siz Allah’ın belirlediği ölüm cezasını ilkellik olarak gören bir siyasiye, bir fikir adamına ve hukukçuya övgü yağdırırsanız kâfirliğe yol açarsınız.
Allah-u Zülcelal evlilik dışı ilişki olan zinayı, Fâhişe/Habîs yani iğrençlik ve pislik olarak niteliyor. Siz zinayı onaylayan kişilere övgü sunarsanız kâfirliğe yol açarsınız. Vücudunda mahrem nokta bırakmayacak derecede yarı çıplak pozlar veren düzeysizleri sanat kadınları olarak niteleyip övgü yağdırırsanız kâfirliğe kapı açarsınız. Allah korusun.
Aşırı Övgü Gibi Övgü Beklemek de Doğru Değildir
Sevgili kardeşlerim hiç bir Müslüman övgüde aşırılığa gitmemeli, hiç kimse de övgü beklememelidir. Aziz Peygamberimiz efendimiz bu konuda son derece duyarlıdırlar. Bir hadislerinde şöyle buyuruyorlar:
“Sakın ha Hıristiyanların, Meryem oğlu İsa’yı ilahlaştırarak övdükleri gibi sakın ha beni övmeyin. Benim için Allah’ın elçisi ve kuludur, deyin.”
Şimdi size ürpertici bir örnek vermek istiyorum:
Sahabiler Peygamberimizi o kadar çok severlerdi ki anlatılamaz. Fakat Peygamberimiz geldiği zaman ayağa kalkmazlardı. Neden? Çünkü Peygamberimiz kendisi için ayağa kalkılmasını onaylamazdı.
Bize ne oldu ki hacılara, hocalara, şeyhlere, siyasilere, sanatçılara ve sporculara ve daha da önemlisi kendimize övgüler düzülmesine razıyız.
Ben 50 yıldan beri sosyal hayatımızı izliyorum. Hiçbir mümin siyasetçinin hatta şeyhin kendisinin övülmesine tavır koyduğuna, hayır böyle yapmayın dediğine tanık olmadım. Bunun için Allah beklediğimiz bereketi bize vermiyor. Sohbetimizi bir dua ile bitirelim:
Allahım! Bizleri insanlar katında büyür ve büyütülürken senin nazarında küçülenlerden kılma, razı olacağın kullar zümresine bizleri ilhak eyle. Bizi göz açıp kapayıncaya kadar olsun nefislerimizin eline bırakma. Amin…
Ali Rıza DEMİRCAN
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi