İnsan, Allah’ın yeryüzünde yaratmış olduğu en şerefli varlıktır. İnsan, insanlığının bilincinde olup insani görevlerini en iyi bir şekilde yerine getirdiği zaman, Allah’ın nazarında meleklerden daha üstün bir dereceye yükselir. Fakat insan, heva ve hevesine kapılarak şehevi duygularının istediği istikamette hareket etse ve insani duygularına göre hareket etmezse, hayvanlardan daha aşağı bir dereceye düşer. Bu nedenle Allah, insana irade hürriyetini vermiştir. İnsan, iradesine göre hareket ederek iyiliği de kötülüğü de seçe bilir. Hür iradesiyle hareket etme yetkisine sahip olan insan, iradesini iyiliğe de kötülüğe de kullanabilir, ancak sonucuna göre mükâfat veya ceza alır. Biz, insan olarak başkalarını inanç ve ibadetlerinden dolayı, iradelerini hür bir şekilde kullanmalarından dolayı onları sorgulayamayız. Ancak Allah onları sorgular ve yaptıklarının karşılığını verir.
I – İSLAMIN EVRENSELLİĞİ
İslam dini, diğer çeşitli konularda olduğu gibi, insanların iradelerini hür bir şekilde kullanmaları konusunda da evrenseldir. Çünkü Fatiha suresinin başında da belirtildiği gibi Allah rabbülalemîn, yani tüm âlemlerin rabbidir. Her insana eşit bir şekilde irade hürriyetini tanımaktadır. Kur’an-ı Kerim’in son suresi olan Nas suresinde de, Allah’ın tüm insanların sahibi, büyüğü ve ilahı olduğu vurgulanmaktadır.
II – KUR’ÂN AÇISINDAN İNSAN İRADESİ/ÖZGÜRLÜĞÜ
Kur’an-ı Kerim’in çeşitli ayetlerinde, Allah’ın insanlara irade hürriyeti verdiğine dair bilgi verilmektedir. Bu ayetlerden biri şöyledir:
وَلاَ تَسُبُّواْ الَّذِينَيَدْعُونَ مِن دُونِ اللّهِ فَيَسُبُّواْ اللّهَ عَدْواً بِغَيْرِ عِلْمٍ كَذَلِكَ زَيَّنَّا
لِكُلِّ أُمَّةٍ عَمَلَهُمْ ثُمَّ إِلَى رَبِّهِم مَّرْجِعُهُمْ فَيُنَبِّئُهُم بِمَا كَانُواْيَعْمَلُونَ
“Allah’tan başka şeye tapanlara/taptıkları şeye sövmeyin ki, onlar da düşmanlıklarından dolayı cahilce Allah’a sövmesinler. Çünkü Biz, her topluma kendi yaptıklarını iyi göstermişiz. Sonra onlar Rablerinin karşısına dönecekler. O, onlara yaptıklarını haber verecektir.”[1]
Anlamından da anlaşıldığı gibi bu ayette birden fazla konu anlatılmaktadır. Önce hiçbir insanın kutsalına hakaret etmemenin ve sövmemenin gerektiği anlatılmaktadır. Ben başkasının kutsal kabul ettiği şeye söversem, o da benim inandığım Allah’a söver. Bu vesile ile ben, başkasının benim Allah’ıma sövmesine sebep olmuş oluyorum. Bu nedenle Allah, kendisine inanan kullarına, Allah’tan başka herhangi bir şeye tapan kişilerin taptıklarına veya kutsal kabul ettikleri bir şeylerine dil uzatmamayı emretmektedir. Ben, başkasının taptığını, kitabını, mabedini, bayrağını, dilini, örfünü, âdetini vesaire herhangi bir değerini hor görüp hakaret edersem, oda benim değerlerimi hor görüp hakaret eder. Buna meydan vermemek için, hiçbir insanın maddi veya manevi değerlerine hor bakmamak, küçümsememek ve hakaret etmemek gerekir. Hz. Muhammed (sav.), bu konuya örnek vererek açıklık getirmişti:
“Bir insanın kendi anne babasına küfretmesi, büyük günahlardandır.” Yanında bulunanlar, “Ya Resûlallah! İnsan kendi anne babasına küfreder mi?” diye sormuşlar. O, “Evet! İnsan başkalarının anne babasına küfrederse, onlar da onun anne babasına küfrederler. Dolayısı ile o kişi, kendi anne babasına küfretmiş olur.”[2]
Ayetin devamında dile getirilen önemli bir husus ise, insan iradesine tanınan hürriyet ile ilgilidir: “Çünkü Biz, her topluma kendi yaptıklarını iyi göstermişiz. Sonra onlar Rablerinin karşısına dönecekler. O, onlara yaptıklarını haber verecektir.”
Bundan da anlaşıldığı gibi her toplumun kendine göre kutsal kabul ettiği, maddi manevi kültürel değerleri vardır. Her kişi, her toplum, her millet, kendi kültürel değerlerine sahip çıkar, onları yaşayarak mutlu olmaya çalışır. İnsanlar, kültürlerini yaşayarak ayakta dururlar. Ayette dile getirildiği gibi Allah onlara kendi kültürlerini sevdirmiş, iyi göstermiştir. Başkalarının inancı, ibadeti, örfü, âdeti, geleneği, kısacası kültürü bize göre yanlış olabilir. Allah bize bu alanlarda ne hürriyeti tanımışsa, onlara da aynı hürriyeti tanımaktadır. Bunların hesabını, yine Allah soracaktır. Bizim, başkalarını inançlarından, ibadetlerinden, dillerinden, örf ve adetlerinden dolayı sorgulamaya hakkımız yoktur. Ancak insanlara bu hürriyeti tanıyan Yüce Allah, sonuçta herkesi sorgulayacaktır.
Bundan anlaşıldığı gibi Yüce Allah, her kişiye, her topluma, her millete, başkalarına zararlı olmamak şartı ile bir irade hürriyetini vermiştir. Her insan, bu iradesini kullanma hak ve hürriyetine sahiptir. Bu irade, Allah’ın iradesi dâhilinde yaşanmaktadır. Herkes, iradesini kullanmanın hesabını, Allah’a verecektir. Hz. Muhammed (sav.), bu konuda ne kadar güzel bir açıklamada bulunmuştur:
“Kendi nefsinize istediğinizi kardeşinize istemedikçe, iman etmiş olamazsınız.”[3]
“Kendi nefsinize istediğinizi tüm insanlara istemedikçe, Müslüman olamazsınız.”[4]
SONUÇ
Bu ve benzeri ayet hadislerde haber verildiği gibi bugün için Müslüman geçinenlerin, toplumsal uzlaşı ve barışa kavuşmaları için, bu ölçülere uymaları gerekmektedir. Çünkü Allah’ın insanlara tanıdığı irade ve hürriyetini engellemek, insanlığı katletmektir.
Herkese selam, saygı ve hürmetlerimi sunuyorum.
Anahtar Kelimeler: Allah, insan, irade hürriyeti, Kur’an, sünnet.
[1] el-En’ân 6/108.
[2] Ebû Dâvûd, Edeb, 127, hadis no: 5141.
[3] Müslim, İman, 71, 72; Buhari, İman, 7; Tirmizi, Kıyame, 59; Nesai, İman, 19,33; İbn Mace, Mukaddime, 9; Darımi, Rikak, 29; İbn Hanbel, III, 176, 177.
[4] Tirmizi, Zühd, 2; İbn Mace, Zühd, 24; İbn Hanbel, II,310; III, 473; IV, 70,77.