islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,6610
EURO
35,4440
ALTIN
2.506,82
BIST
10.851,78
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Açık
31°C
İstanbul
31°C
Açık
Pazar Açık
31°C
Pazartesi Açık
32°C
Salı Az Bulutlu
33°C
Çarşamba Az Bulutlu
32°C

ALLAH SEVDİĞİNİ KULLARINA DA SEVDİRİR (ÜMMETİN HADİMİ REİSİ)

ALLAH SEVDİĞİNİ KULLARINA DA SEVDİRİR (ÜMMETİN HADİMİ REİSİ)
23 Mayıs 2024 10:40
A+
A-

Ayetullah Hamaney’e yakın bir çizgide olan eski Tahran Başsavcısı ve İran İslam Cumhuriyeti’nin 8.Cumhurbaşkanı İbrahim-i Reisi de tıpkı Hamaney gibi İslam Peygamberinin soyundan (Seyyid) fakat “Ayetullah” olmayan, yani “Hücce’tül-İslam ünvanı ile biraz daha tali bir otoriteden gelen bir şahsiyetti.

20 yaşında iki kentin başsavcılığını aynı anda yürütebilen bir sistem adamı olan İbrahim-i Reisi; 25 yaşına geldiğindeyse başkent Tahran’ın önce başsavcı vekilliğine soyunmuş ardından da başsavcılığını yapmış bir devlet iradesiydi.

Reisi göreve gelmeden bir önceki seçimlerde de boy göstermiş,  fakat Hasan Ruhani’nin %57,1’ine karşı %38’2 oyla tutunamamıştı.

Son seçimde ise İbrahim-i Reisi kullanılan resmi oyların %62’sini alarak İran’ın 8.Cumhurbaşkanı oldu ve adını Acem tarihinin en üst basamağına yazdırdı.

İran’ın bu farklı reisicumhuru eğer geçmişteki gibi Şii mezhebini siyasetin önüne geçirirse sıradanlaşır ve önceki malum liderler gibi İran’ı Müslüman aleminden uzaklaştırır demiştim yıllar önceki yazılarımda.

Ne güzel ki Cumhurbaşkanı Reisi söylemleri ve icraatlarıyla çözüm üreten, olayların üzerine yılmadan giden farklı yapıcı bir çizgide ilerleyen hukuk adamı portresi çizdi herkesin gözünde.

Dilerseniz malum kazada yitirilen merhum Cumhurbaşkanını kısaca yeniden hatırlayalım:

1960’da Meşhed kentinde dünyaya gelen Reisi eğitimini Şiilerin entelektüel merkezi olarak kabul edilen ünlü Kum şehrinde tamamladı.

1975’te Şah Rıza Pehlevi yönetiminin karşısında olan din âlimlerinin toplantılarına katıldı ve sonraki dönemde İran Devriminin lideri olacak olan İmam Humeyni’nin safında yer aldı.

Bu toplantılar ışığında gençlik dönemini geçiren Reisi eğitiminde hukuk bölümünü seçerek kendini bu alanda geliştirdi.

1989-1994 arası Tahran savcısı, 1994-2004 arası da ise Din Adamları Özel Mahkemesi’nde Başsavcı, 2004-2014 arasında da; Yargıtay Birinci Hâkimi olarak görev yaptı.

2009’da yaşanan iç karışıklığın bastırılmasında önemli bir rol oynayan Reisi 2016’da Ayetullah Hameney tarafından ülkenin en büyük vakfı olan Astan-ı Kuds-i Rezerv’inin baş sorumluluğuna getirilerek siyaseten önü açıldı.

Çok büyük sorumluluklar gerektiren bu görev ile İran’ın milyarlarca $’lık maddi ve manevi servetinin yönetimi kendisine teslim edilmiş oldu.

Bu büyük sorumluluk bir anlamda bugünkü makamının da kapısını araladı.

Muhafazakâr kanattan olan ve zamanla ülke yönetimindeki kademeleri koşar adım atlayan Reisi, 2017 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yer alsa da; rakibi Hasan Ruhani karşısında tutunamadı.

Takvimler 2019’u gösterdiğinde ise Yargı Erki Başkanı oldu ve göreve gelir gelmez geçmişe dayanan tecrübesinin ışığında pürüzlü hükümet yetkilileri ve işadamlarının yolsuzluklarına karşı mücadele başlattı.

Reisinin devletin başına kurulmasından en çok rahatsız olanlar Birleşik Devletler, Barzani ve IŞİD olarak kendini gösterirken, mevcut durumdan memnun olanlarsa, başta Hamas, Hizbullah örgütleri ve diğer küçük direniş grupları olacaktı.

İbrahim-i Reisi alışılmadık yaşam tarzıyla da halkın sempatisini kazandı. Nasıl mı?

Mesela özel bir gereksinim duymadığından daha düne kadar şahsına ait otomobilinin dahi olmadığı çok yazılıp çizildi.

140 m2’lik de bir evde son derece sade bir yaşam sürdüğünden dem vuruluyor; bugüne kadar da hiçbir bankada kişisel hesap açma gereği dahi hissetmemesi sanki yadırganıyordu.

Hayata olan böyle bir bakış açısı ancak Kum Medreselerinin tedrisatından çıkardı.

Başsavcı olduktan sonra da maaşının iki misli düşürülmesi için talimat veren ender kişilikli bir devlet reisiydi kazada yitirilen.

Seçim arifesinde kendini resmeden kampanya kapsamındaki posterlerin büyük bir kısmını kağıt fabrikasına geri göndertmiş; gerekçe olarak ta “İsraf” diyerek konuyu kapatan gerçek bir vatanseverdi.

Reisinin beklenen en önemli projesi ise “Uyuşturucu belasıyla mücadele” olarak yansımıştı acem basınına.

Dünya’da en çok uyuşturucu kullanan ülke olan Afganistan ile en uzun sınıra sahip olan İran’da, 10 milyona yakın uyuşturucu müptelasının bulunması, devlet erkânına da yeni önlemler paketi hazırlatmıştı.

Bu planlamalar elbette Reisinin ajandasında yıllar öncesinden tasarlanmış göreve gelince de kanunlaşarak vücut bulmuştu.

Görevdeki ilk ayında İran Meclisinde yapılan tüyler ürpertici açıklama acı gerçeği gözler önüne serecekti.

Ülke genelinde tüketilen uyuşturucunun maliyetinin sağlık bütçesinden fazla olması durumun vahametini gayet güzel açıklıyordu.

Günümüz itibariyle de uyuşturucu meselesi ülke gelirleriyle karşılaştırıldığında çok büyük bir maddi külfet olarak idare meclisinin önün de halen çare beklemektedir.

Umarım sıradaki Cumhurbaşkanı da İran halkı için aynı hassasiyeti gözetir ve yeni kaynak arayışını ertelemez.

Diğer mesai bekleyen ve benim de en çok takip ettiğim konuysa; Şii mezhebinin Ehli sünnet halkla fikir aykırılıklarından dolayı bütünleşememesi ve zıtlıkların törpülenmesi olarak gündeme çıkmasıydı. Reisi bu konuda oldukça hassas hazırlıklı ve kararlıydı.

İslam birlikteliğinin tek yumruk olma saatinin geldiğine dair ümit verici açıklamalar yaparak zaman zaman gerilen ülke içindeki kozmopolit yapının gazını alıyordu.

Benim de İran ayağında Ahmed-i Nejat’tan sonra en çok ilgiyle ve severek takip ettiğim bir devlet adamıydı kendisi.

Günümüzde Mezhep kavgaları İslami toplumu dinamitle yıkılan binalar gibi kendi içine çöktürüyor, tüketiyor. Öyle ki; küffarın ekmeğine yağ sürülüyor.

Zamanında Hz. Osman’ın öldürülmesiyle doruk noktasına ulaşan bu fitne ateşi günümüze kadar ulaşmış dış mecraların da körüklemesiyle önüne geçilemez olmuştur.

Kalıcı çözümlere eski hesapları unutmakla, eski defterleri yakmakla başlanmalıdır.

Yeniden açılan bir beyaz sayfa herkese iyi gelir.

“Hepimiz bir ağacın farklı dallarıyız” demişti İmam Humeyni.

Ne kadar doğru bir tespit aslında idrak edene.

Ehli sünnet itikadı da aynı bakış açısında hemfikir üstelik.  Fakat bir türlü istenilen dayanışma kurulamadığı gibi ümmet birbirine kırdırılıyor.

Cahiliye Döneminden kalma bazı tutum ve davranışları hatırlatan bir kısım hadiseler her dönem yaşanmış. Bu dönemde öyle.

İşte Cumhurbaşkanı Reisi bu algıya karşı kuşanan bir liderdi ve kaybedilenin bedeli ağır oldu.

O coğrafyadan çıkan Acemlerin medar-ı iftiharı Selman-ı Farisi Hazretleri Mezhepçilik güdenlere ne demişti:

“Allah beni İslam ile lütuflandırdı. Ben Selman b. İslam’ım”.

İşte bu bakış açısı aynı topraklardan çıkan İbrahim-i Reisinin de beynine hakimdi.  Bu birliktelik penceresinden bakıp ta böyle değerlerin kolayca yitirildiğini görmek gerçekten çok can sıkıcı.

İşin asıl moral bozucu yanıysa İran’ın bu konuda kendi rekorunu zorlaması olarak kayıtlara geçiyor. Bu bilmem kaçıncı kaza, bilmem kaçıncı suikast.

Reisi gibi ümmetin derdiyle dertlenen ve teşhis koyan liderleri mumla ara ki bulasın.

Özellikle Acem diyarının bu konuda kendisini çek etmesi elzem oldu.

Bu Muammayi yere çakılmalar devam ederse, kapında hırlayan pek çok sırtlan türeyecek komşu haberin olsun.

ATİLLA AKBAŞ 

MİRATHABER.COM -YOUTUBE- 

 

 

ETİKETLER: Manşet
Yorumlar
  1. Seher dedi ki:

    Evet. Her yolu uyguluyorlar. Halifeligin kaldırılması ile parcalanmaya baslayan İslam dünyasın da mezhepciligi de kullanarak müslümanları ayrıştırıp böldüler. Şimdi bir araya gelmeyi bırakın düşmanlıktan birbirinin kuyusunu kazacak hatta savasabilecek dahi hale getirildi bu İslam coğrafyaları. Diger coğrafyalara degil birleşmeye ayakta tutunabilecekleri mecali bile bırakmadılar zaten. Yazılarınızı takip ediyorum. Emeğinize sağlık 👍👏