Yeni Bir Kitap: Güç ve Sosyal Zekâ
Bilim felsefesi çalışmalarıyla ün yapmış 1956 doğumlu Alman Prof. Dr. Michael Pauen, Berlin Humbold Üniversitesinde öğretim üyesidir. “Güç ve Sosyal Zekâ: Neden Modern Toplumlar Kaybetme Tehlikesi İle Karşı Karşıya” isimli son kitabında toplumların demokratik değerlerden gittikçe uzaklaştığını ve kendi aleyhlerine olan siyasî sistemleri tercih ettiğini iddia etmektedir. Pauen, kitabında geçmiş toplumlarda yaşanan kötü örneklerden yola çıkarak, sosyal zekâdan ve ortak akıldan mahrum olan bir güç anlayışının tehlikelerine işaret etmekte ve toplumları demokrasiden uzaklaştırdığını ispatlamaktadır.
Allah Sevgisi ile Denetlenmeyen Güç Tehlikelidir
Kontrolsüz güç ve sosyal zekâ arasındaki karmaşık münasebeti ele almadan önce güç ve (sosyal) zekâ kavramlarını/türlerini iyi bilmek gerekir. Güç, bir kimsenin başkalarını etkileyebilme becerisi, etki altında tuttukları kişileri bazen istemedikleri halde kendi arzuları istikametinde davranışa sevk edebilme yeteneğidir. Güç kullanmanın birçok aracı veya kaynağı olabilmektedir.
1.) Zorlayıcı güç: Korkuya dayanan güçtür. Amir, işveren, öğretmen, müdür veya yönetici, astlarını korkutarak gücünü kullanır. Kısa dönemde etkili olmasına rağmen uzun dönemde başarısızlığa sebep olur.
2.) Kanunî güç: Bu güç kaynağı izleyicilerin, önderin veya yöneticinin kendi davranışlarını etkileme hakkına sahip olduğunu kabul etmeleri ile ilgilidir.
3.) Ödüllendirme gücü: İşveren veya yönetici gücünü ödüllendirerek astlara karşı uygulama durumudur.
4.) Karizmatik güç: Kaynağı doğrudan kişinin-yöneticinin olağanüstü kişiliği ile ilgilidir.
5.) Uzmanlık-bilgi gücü: Meslek sahiplerinin-uzmanların ve yöneticilerin sahip olduğu bilgi ve tecrübe ile yakından ilgilidir. Astlar yöneticinin bilgi ve tecrübesine güvenerek davranır.
6.) Güzellik gücü: Burada insanî güzellik ve yakışıklık, kişiye toplumda güç sağlamaktadır.
7.) Sosyal güç: Kişilerin, sahip oldukları bazı meziyetlerinden ötürü doğrudan ve dolaylı olarak etki alanı içinde bulunan fertler üzerindeki şahsî etkileri. Bunun ötesinde toplumsal güç kapsamında siyasî, maddî-iktisadî ve makam gücü de öne çıkan güç türlerindendir.
Gücün Suiistimal Edilmesi
Kişi hangi güce sahip olursa olsun, ahlâkî zafiyetine bağlı olarak gücünü her zaman kötüye de kullanabilir. Gücü kötüye kullanmak demek, bir veya daha fazla güç kaynağına sahip olan etkili bir kişinin, bunu veya bunları bilinçli ve sistemli olarak başkalarına zarar verecek bir biçimde kullanmasıdır. Gücün, sorumsuzca, uygun olmayan alanlarda ve(ya) şahsî menfaatler uğruna kullanılması, kişiyi manen/ahlâken/fıtraten daha da bozabileceği gibi toplumsal adaleti de tahrip eder. Gücünü suiistimal eden kibirli ve hırslı liderler, zayıf gördüklerini alenî olarak küçümser, hakaret eder, başkalarını maddî ve manevî yönden ezer, psiko-terör uygular, ilgi alanlarının dışına çıkıp, kişilerin özel hâl ve hareketlerini izler, ayıplarını ortaya koyar ve rakiplerini ortadan kaldırmakta bir beis görmez.
Sosyal Zekâ Nedir?
Zekâ, bilgiye yönelik olgularının yanında zihin, dikkat, yargılama, akıl yürütme (mantıklı düşünme yeteneği) ve soyutlama gibi düşünce ve fikir ürünlerinin bütünüdür. Genelde, zekâ seviyesi ile topluma entegre olabilme (sosyal uyum) arasında pozitif bir korelasyon bulunmaktadır. Bu bağlamda sosyal zekâ, başkalarının duygularını anlayabilmede becerikli olmak, beşerî münasebetlerde akıllıca davranabilmek ve topluma uyum sağlamaktır.
Duygusal zekânın bir parçası olan sosyal zekâda, daha fazla başkalarını sevme ve muhtaçlara yardım etme hassasiyeti vardır. Özellikle sosyal duyarlı, sorumlu ve empatik kişilerin sosyal zekâları çok gelişmiş olduğu için, başkalarının neye ihtiyacı olduğunu rahatlıkla anlayabilir ve ne istediklerini gösteren belli veya belirsiz sosyal sinyalleri daha kolay algılayabilir. Buda toplumda hayırseverlik hislerinin gelişmesini ve sosyal yardımlaşmanın yaygınlaşmasını kolaylaştırmaktadır.
Sosyal Zekâyı Besleyen Duygu ve Maneviyattır
Bir kişinin, sosyal zekânın bir tezahürü olan insan ve toplumsal olaylara karşı hassasiyet göstermesi, onun duygusal zekâsının da tekemmül ettiğinin bir göstergesidir. DUYGUSAL ZEKÂ, aklın ve mantığın yanında özellikle sosyal münasebetlerde duygusal ve sosyal yetenek gösteren, neyin doğru olduğunu rahatlıkla kavrayabilen bir zekâ türüdür. Duygusal zekâsı yüksek olan insanlar, sosyal açıdan dengeli, neşeli, korkaklığa ve strese yatkınlığı olmayan kimselerdir. İnsanlara ve davalara bağlanma, duygularını doğrudan dile getirme, mesuliyet alma, ahlâkî bir görüşe sahip olma, hayata olumlu bakma, hayatta bir mânâ bulma hususiyetleri ile bilinir.
Terkip (sentez) hâlinde duygusal zekânın yeteneklerini araştırdığımızda karşımıza genelde “Öz Bilinç” çıkmaktadır. “Öz Bilinç”, kendi duygularını ve ruh hâlini iyi bilmek, psikolojik sezgiye sahip olmaktır. Bazen “Öz Bilinç”, RUHSAL ZEKÂ ile aynı anlamda kullanılmaktadır. RUHSAL ZEKÂ, Kainat-Yaratıcı bütünlüğü çerçevesinde hadiselere, farklı bir şuur penceresinden ve ruhî derinliklerden farklı boyutlarda ve günümüz beşerî mantığından farklı olarak anlamlar keşfedebilen manevî melekedir. RUHSAL ZEKÂ, ruh sağlığı, ruhî saflık, berraklık, temizlik ve güç ile yakından alakalı olduğu için, evren ötesi ve evrene hâkim bir maneviyatın ışığıdır.
Yaratıcının, ilahî ilminin bir esintisi olarak insan, kalben aklederek, yani iman, tefekkür, tezekkür, ilham gibi zihnî ve kalbî yaklaşımlarla sadece sosyal zekâsını değil aynı zamanda bunun garantörü olan duygusal ve ruhsal zekâsını da geliştirebilir. Zekâsını, sosyal, duygusal ve ruhsal (manevî) boyutlarıyla tekemmül eden bir kişi, salih amellerde bulunarak, sahip olduğu gücünü hep hayırlı işlerde kullanır.
Ezcümle
Güç, kendi başına ne iyidir, ne de kötüdür. Sahibine göre güç, insanlık adına doğru yolda ve faydalı hizmetler için de kullanılabilir, başka dünyevî/kötü emeller için de suiistimal edilebilir. Her insan, genellikle bedenî bakımdan olduğu gibi, ruhî ve zihnî bakımdan da hissetmeye, algılamaya, doğru biçimde düşünmeye ve inanmaya elverişli kabiliyetlerle dünyaya gelir. Ancak, temelde temiz ve doğru zihnî düşünce yapısı, insanî/ahlâkî zafiyet, nefsanî duygular, sosyal çevre veya ideolojik bazı fikirlerin etkisiyle bozulabilir.
İşte böyle bir süreçte duygusal ve ruhsal zekâsını geliştiremeyen kişiler, sosyal zekâlarını da toplum menfaati için kullanmaz. Materyalist/seküler bir sistemde yetişen toplumun üyelerinin bırakınız duygusal ve ruhsal zekâlarını korumayı sosyal zekâlarını dahî kaybeder. Böyle bir toplumun içinden çıkan egoist liderler, popülist propagandalarıyla güçlerini kendi nefsanî arzularını tatmin etmek için kullanır. Bu güç, tehlikelidir çünkü nihayetinde toplumu felakete sürükler. Hitler, Mao, Stalin gibi faşist liderler, bunun en tipik örneğidir. Maneviyatı güçlü olan, yani duygusal ve ruhsal zekâlarını iman ve Allah sevgisi ile pekiştiren sosyal liderler ise toplumlara adalet ve refah getirir. İman ve Allah sevgisi, gücü denetler ve hayra sevk eder. Allah sevgisi ile denetlenmeyen güç ise tehlikelidir ve en nihayetinde sahibini ve toplumu hüsrana sürükler.
Prof. Dr. Ali SEYYAR
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi