Allah sinelerde saklı olanı biliyorsa –ki biliyordur- (35/Fatır, 38. 64/Teğabun, 4) izafi gayb olan niyetin bir sonraki adımı eylemi de bilir. Çünkü niyet, kalbin derinliklerinde kişinin iradi olarak zihninde tasarladığı plandır, Allah’ın kulun kalbinde olan planın sadece ismini bilip mahiyetini bilmemesi düşünülemez. Birinin tanıdığı yoksul bir aileye yardım götürmek istediğini düşünün. Eğer yardımı bildik aileye götüreceğini biliyorsa, bu niyet sadece “yardım yapacağımdan ibaret değil, filan aileye yardımı ihtiva eder, elbette Allah bunu bilir, aksi düşünülemez.
Bilmek mücerred bilgiyle, yapmak fiildir, başka bir deyişle bilmek epistemolojik, yapmak aksiyomatiktir. Yani bilmek yapmak veya yaptırmak değildir. Güneşin önceden tutulacağını bilen bilim insanı sadece bilir, kendisi güneşi tutmaz.
Şu ayetlere bakalım:
“Allah göklerin ve yerin gaybını bilir[35/Fatır, 38]”: “Gizleneni de açığa vurulanı da bilir” [2/Bakara/77;6/En’am,3]” “Sinelerde olanı bilir” [67/Mülk, 13]; “Gaybı ve şahadeti; görüneni-görünmeyeni bilir”]23/Mü’minun, 92]; “Ne üzerinde olduğumuzu bilir”[24/Nur, 54]; “O her şeyi bilir” [57/3]; “Ne yaptığımızı bilir” [22/Hac, 68].
Şayet, “Allah tüm bunları bildiğini beyan ediyor ama [koyduğu yasalar sonucunda –sünnetullah gereği- gerçekleşecekler hariç] gelecekte ne olacağını veya bizim neler yapacağımızı bildiğini beyan etmiyor” veya “-Bunları bizi aşan bir idrak, aşkın (muteal) bir kudretle bilse de beyan etmiyor. İnsana yüklediği ahlaki ve hukuki sorumluluk ve sınanma (dünya fitnesi) ilkeleri gereğince bunun böyle olması da gerekiyor” denecek olsa,
Deriz ki: “ Gayb ya mutlaktır ya izafidir. Gaybı bilen nasıl oluyor da olacakları bilmez. Gelecek vuku bulmayan gaybtır, gaybı bilen ister س (se) ister سوف (sevfe) ile olsun gelecek olanı bilir; ilki yakın, ikincisi uzak gelecekle ilgilidir. Gelecekte neler olacağı gayb kapsamına girer. Mesela Hz. Peygamber (s.a.) “Kıyametin ne zaman kopacağını” bilmediğini beyan eder; hatta sorduğu Cibril’in ona dediği şudur: “Kendisine sorulan sorandan daha bilgi sahibi değildir.” (Müslim, İman, 1.) Şu halde Hz. Peygamber ve Cibril’in bilmediği gaybı Allah’ın da bilmediğini varsayabilir miyiz? Sünni itikadi ekoller ve İmamiye de yüce Allah’ın geleceğini bildiğini söyler.
Sorunun kaynaklarından biri, Muhammed (47) suresi 31. Ayetle ilgilidir:
“Andolsun, biz sizden mücahid olanlarla sabredenleri bilinceye (belli edip ortaya çıkarıncaya) kadar, deneyeceğiz ve haberlerinizi sınayacağız.
”Ayette geçen نعلم fiiline bazı tefsircilerin ‘ayrıddetmek’ bazılarının ise ‘Allah’ın bilmesi’ manasını vermesinden kaynaklanıyor.
İnsan varlık alemiyle ilişkisi kevni halk-beşeri halk arasında yürür. Her iki halk (yaratma) da iradidir, yani hem Allah hem insan iradi yaratır. Buradan insan fiillerinin yaratıcısıdır diyen Mutezile’ye haklı gözükse de, bu hüküm cümlesini kayıt altına alan iki hakikat vardır:
a.) Hakiki ve mutlak Halık Allah’tır, başka bir deyişle yüce Allah El Halık’tır
b.) İnsanın izafi yaratma yetisi ve imkanı varsa da, “Yaratıcıların en güzeli yine şanı yüce Allah’tır.” (23/Mü’minun, 14.) İnsan bir şeyden bir şeyi icad eder, bir veya birkaç nesneden farklı suret ve şekilde yeni bir nesne var edebilir, yüce Allah ise “yok iken” ve Platon’un düşündüğünün aksine herhangi bir modele-örneğe (ideler) bakmaksızın yaratır.
Beşeri halk kevni halkın hazır hale getirdiği imkanları isti’mal eder/ kullanır. Bu ya hüsn iledir (hasene) veya kubh iledir (seyyie). Beşeri irade ve kudret (istitae) ile vücud gelen hasene veya seyyie (iyilik ve kötülük) kevni halk maddesinin suret/varlık kazanması halidir. Kevni madde olmasaydı beşeri suret olmazdı. Yani varlığa çıkan suret ilahi halkın maddesidir. Kevni halkın beşeri halkı hasene ise kesb, seyyie ise iktisabtır. Burada Eş’arilerin görüşlerinde isabet ettiklerini söyleyebiliriz.
Eğer Allah, kevni halka beşerin veya tabiat yasasının vereceği sureti bilmiyorsa, bu O’nu sadece yarattığı insan üzerinde bilgisi ve kudreti olmayan tanrı derekesine düşürmekle kalmaz, O’nun yarattığı ve bir ecel-i müsemma olarak mevcud kıldığı varlık/kainat üzerinde de hükmü olmayan aciz tanrı konumuna düşürür; Allah bu nitelendirmelerden yücedir.
“Geleceği bilmeyen tanrı” evrenle ilgilenmeyen tanrı tasavvuru bizi, Aristo’nun, sonraları varlığın kendisinden zorunlu olarak sudur ettiği ama kendisinin yarattıklarıyla ilgilenmediği Plotinus’un tanrı tasavvuruna götürür, modern zamanlarda bu hurafeye deistler dört elle sarılmışlardır.
Ne güzel, Tanrı’nın varlığına inan ve dilediğini yap!
Olup biteni bilip de geleceği, bir sonraki gelişmeyi bilmeyen tanrı, bizim bazı kelamcılarımızın cinlere yakıştırdığı sıfatın bu sefer Allah’a yakıştırmalarıdır. Onlara göre latif varlıklar olan cinler geçmişte ve el’an vuku bulmakta olan şeyleri, olayları bilirler ama bir saniye sonra vuku bulacak olayları bilmezler, nitekim Kur’an-ı Kerim Hz. Süleyman aleyhisselamın vefatını örnek göstererek cinlerin gaybı bilmediğini belirtmektedir (34/Sebe’, 14).
Allah bilir, ama her olacağını bildiği olaya müdahale etmez. İstisnaen müdahale eder. Nemrud’un İbrahim aleyhisselamı yakacağını biliyordu, müdahale etti (21/Enbiya, 69). Bildiği için müdahale etti, bilmiyor olsaydı bilmediği ve vuku bulmayan bir olaya niçin müdahale etsindi? Bizim duamız, duada bunmamız da O’nun bize şer isabet edeceğini bildiğimiz olaylara müdahalesini celbetmesini sağlamaktır, O’nun yardımını talep etmektir (25/Furkan, 77).
Her türlü münzaradan vareste, bir sonraki olayı (geleceği ve geleceğe ilişkin gaybı) bilmeyen tanrı kemal sıfatlarına sahip olamaz. Buna mukabil bilip de hemen ve her olaya müdahale eden tanrı da kendi muradı olarak varlık alemine çıkardığı (halkettiği) insanı adaletle sınayan tanrı olmaz, bunu dileseydi, insanı irade sahibi varlık değil, bir robot yaratırdı.
Allah, kötülüğü, zulmü sevmez; olup biten tüm kötülükleri ve zulümleri bilir. İmhal eder, ihmal etmez.
Kur’an-ı Kerim, Allah’ın hiçbir şeyi dışarıda bırakmamak üzere her şeyi bildiğini belirtir. Herhangi bir yoruma mahal bırakmayacak açıklıkta, şanı yüce Allah’ın geleceği bildiğine dair ayet Rumların, Farsları yeneceğini –üstelik tarih vererek- bildirmesidir. (30/Rum, 1.) Bu ayet bile yeter.
ALİ BULAÇ
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-