Sıkıntılı günler geçiriyor memleketim ve insanları. Haramzadelerin, stokçu arsızları, ahlaksız sanatçıların, kapitalist işverenlerin, Allah’sız, Peygambersiz ve İslamsız siyaset ve siyasetçilerin, laik karakterli azgın azınlığın, hayasız bir yaşam tarzının hükümranlığı altında eziliyor. Bir günümüz yok ki, dünümüz daha iyi idi dedirtmesin. Her gün daha da kötüye giden bir ahvalin meftunu olduk.
Hiçbir çözüm önerilerinde Müslümanca bir bakış yok. Hiçbir girişimde Allah’ı hesaba katarak iş yapmalıyız diyen yok. Medyatik aydınlar, hurafeci dindarlar, Müslüman gibi görünen politikacılar… Ne hikmet ise, “böyle hallerde acaba Allah ne buyurmuş, peygamberimiz ne yapmıştır” demeyi akıllarına getirmiyor. Sorsan hepsi Müslüman, hepsi cennette zümrütten köşklerde oturacak. Fakat bu dünyada İslam’a hiç ihtiyaçları yok. İslam’a dair çözüm önerilerine, Peygambere göre bir düzen kurgusuna hiç yanaşmıyorlar.
Belki de kendilerince haklılar. Zira Allah’ı hesaba katarlarsa, yapıp ettiklerinin birçoğunu yapmaya dair meşruiyet bulamayacaklar. Onlar bu dünyanın hesabını yaparak düzenlerini sürdürüyorlar. Gelecek kurgularında öte dünya diye bir algı yok. Her şeyi bu dünyadan ibaret sayanların, haram helal gibi kaygılarının olmaması çok doğaldır. Çünkü onlar ahirete iman etmiyorlar.
Tamam, bu zümreyi anladık. Bunların Allah ile peygamber ile İslam ile bir işleri yok. Hep başkalarının sırtına basıp sömürerek yükselmişler, kursağından lokmasını alarak midelerini doldurmuşlar. Peki, “ben Müslümanım” diyen milyonlarca mazlum mustazaf ahaliye ne oluyor? Diğerleri karakterlerinin gereği olan, yapması gerekenleri yapıyor iken, ezilenlere, sömürülenlere, hakkı yenenlere, güçsüz bırakılanlara, nesli heba olup gidenler neden Allah’sız, peygambersiz, İslam’sız bir hayat yaşıyorlar?
Vasıl olduğumuz acı hakikat şu ki; artık bu memleketin ne siyasetçisinde, ne tüccarında, ne hukukçusunda, ne eğitimcisinde, ne sanatçısında, ne işvereninde ve ne de avamın neredeyse tamamında, Allah, peygamber, İslam bir anlam taşımıyor. Artık Allah’ın, Peygamberin, Dinin, haramın, helalin, ayıbın edebin, mahremiyetin bir karşılığı yok. Bu sebepten neye layık ise öyle muamele görüyor.
İşte bu hal bir hakikattir ki, insan neye layık ise öyle bir hayatla karşı karşıya geliyor. Allah birkaç kendini bilmez yüzünden, bir toplumu cezalandırır mı? Cezalandırır. Çünkü zalimler, münafıklar, haramzadeler, tagutlar, dinsizler, müfsitler bir toplum içinde her zaman azınlıktır. Büyük çoğunluk yukarıda adı geçenlere sessiz kalarak bir hayat yaşamayı tercih eder. Yani kötülüklere engel olmayı, yılanların başını ezmeyi, itiraz edip karşı durmayı üzerlerine vazife görmezler.
Ve Allah: Böyle toplumları öyle bir fitne ile cezalandırır ki, o fitne sadece zalimlere, haramzadelere musallat olmaz. Sömürüye, zulme, ifsada, kapitalist ahlaka, israfa, egemen tagutlara, İslamsız siyasete, hukuka, iktisada, eğitime sessiz kalanlara da musallat olur.
Şimdi hali hazırda yaşanan bunca sıkıntı ve sıkıntılara binaen dile getirilen şikâyetleri bir daha değerlendirelim. Yaşanılan olumsuzluklarda bu toplumun hiç mi suçu yok?
Bir memleketi yöneten elit tabaka yapıp ettiği her şeyden tartışmasız sorumludur. Bir tartışmasız sorumlu olan tabaka ise, başlarına ne gelirse gelsin sessizli tercih eden sessiz kalabalıklardır.
Ve yeniden düşünelim: Allah’ı hesaba katmayan bir toplum selamete çıkar mı? Allah’ı unutan bir toplumu, devleti, siyasetçileri, iktisatçıları hukukçuları, akademisyenleri… Allah da unutmaz mı? Allah’ın unutan bir toplum, Allah’ın rahmet ve bereketinde, lütuf ve ihsanından, sonsuz nimetlerinden istifade edebilir mi?
Yapacağımız her ne varsa, yapıp edeceklerimizi yaparken, Allah’ı hesaba katma zamanı gelmedi mi?