Hz. İbrâhîm’in Kâbe’yi tarihî temelleri üzerinde yükseltmesinden sonra Allah, mü’min insanlar için Haccı görev kılmıştı.
Hz. İbrâhîm’in Kâbe’yi tarihî temelleri üzerinde yükseltmesinden sonra Allah, mü’min insanlar için Haccı görev kılmıştı. Bu farz görev, Kur’ân-ı Kerîm ile de şöylece pekiştirilmiştir:
“Şüphesiz insanların ibadet edebilmesi için kurulan ilk ev Mekke’de olan (Kâbe)’dir. O, giderek ünü ve ziyaretçileri çoğalan ve de insanlar için doğrulara yönlendiren Allah’ın özgür evidir. Orada apaçık belgeler vardır. İbrahim’in sergilenen ihtişamı vardır. Oraya giren kişi güvencede olur. Yoluna gücü yeten insanların Kâbe’yi hac etmeleri, Allah’ın yüklediği görevdir. Hac emrini tanımayıp uygulamayan kişi bilmelidir ki Allah (hac emrinin uygulanması dâhil) yarattıklarına ihtiyaçlı değildir.”
Hac, İslâm’ın özetidir. Onun belirli günlerde İhramlanma, Arafât’ta Vakfe ve Tavâf gibi özgün amellerle özgürce yaşanmasıdır. Bu sebeple Hac, Yüce Rabbimizin emrine mutlak itâattir. Hz. İbrahim’den Hz. Muhammed’e kadar bütün Peygamberleri ve çağrılarını tanımaktır. Tüm renkleri ve dilleri içinde insanlığı bir bütün halinde hür ve eşit görmektir.
Hac, eş, çocuk, ana, baba ve sosyal statü gibi tüm sevdiklerimiz bırakarak, bedenî, rûhî ve maddî varlığımızla Allah’a koşmaktır. O’nunla sözleşmektir.
Hac, benlikten ve beşerî yargılardan soyutlanmak, değer ölçüsü olarak yalnızca ilâhî kânunları benimsemektir.
Hac, canlılara saygıdır. Bitkiler dâhil bütün yaratıklarla barıştır. Şeytanlar ve şeytani güçlerle mücadele eğitimidir. Silahsız cihâddır. Ferdîlik çizgisinde sosyalleşmedir.
Hac ümmet şuurunu pekiştirip kültürel, iktisadî ve siyasî birliği kurmaya çalışmaktır. Dış görünüşü ile birliğin, iç hakikati ile Kıyamet Günü’nün provasıdır.
Bütün bu özellikleri içinde bedenî, rûhî, mâlî, sosyal ve siyasî vasıflı ve görünümlü olan Hac, İslâm’ın beş ana temelinden biridir. Günahlardan aklayan ana ibâdettir. Peygamberimiz Bakara sûresinin 203. âyeti doğrultusunda şöyle buyurur:
“Bir Müslüman hac yapar ve ihramlı iken sözlü ve fiili olarak cinsel eylemlerden kaçınır ve açık haramlara düşmekten; dil ve el çatışmalarına bulaşmaktan korunursa geçmiş günahları bağışlanır da anasının onu doğurduğu gibi tertemiz olur.”[1]
-Salât ve selâm üzerine olsun- O, Haccın Cennet’e açılan fiilî bir duâ olduğun da şöylece müjdeler:
“Şartlarına uyulduğu ve tatlı dilli-güler yüzlü-barışçı ve ikram edici olunduğu için kabul olunacak haccın mükâfatı hiç şüphesiz Cennet’tir .” [2]
***
Takriben dört bin yıl önce Rabbimizin “İnsanlara Haccı ilan et…”[3] buyruğu ile Hz. İbrahim Peygamberle başlayan, son ve evrensel Peygamber Hz. Muhammed’le de aslî hüviyetine bürünerek varlığını sürdüren Hac, Kıyamet Günü’ne kadar devam edecek İslâmî bir mûcizedir.
***
Şimdi sizlere, ana özelliklerine değindiğimiz Haccın, mîladî 632 yılında Sevgili Peygamberimiz tarafından nasıl yapıldığını, ana kaynaklarımızdan aldığımız güvenilir bilgilerle özetlemeye çalışacağız.
Ali Rıza DEMİRCAN
[1] Buharî Hac 4
[2] Müslim Hac 79; Nesâî, Menasik Fazlül-Haccil-Mebrûr( 5/112)
[3] Hac 27