Tahmin edilenlerden de çok önemli olan bu konuya başlarken panoramik bir tablo çizelim. Dünya üzerinde her kesime, her yaştan ve her inançtan insana, velhasıl her kese yorum yaptıralım. Dünya hayatı ve inanç kimliği hakkında açıklama yapmasını isteyelim.
Elbette her kes kendi iddiasını savunacaktır. Hem de bir bilge edası ile yorum yapacak ve başkasının, açıklama yapmasını hoş karşılamayacaktır. Bunların her biri kendi bilgileri ile konuşacaktır. Bir bileni de dinlemek istemeyecektir. Kendi anlayışı ile hareket edecektir. Bu gün özellikle sosyal medya ve yaşanan gelişmeler bu gerçeği açıkça ortaya koymaktadır.
Bu ifadeler moral çökertme taktiği değildir. Bu bir teşhis de değildir. Bunlar fiilen yaşanan vakıalardır. Hastalığı teşhis etmek, tedavinin başlangıcıdır. Amma tefrika hastalığı ve cehalet hastalığının tedavisi çetindir. Bu da “Allah’ın va’dini unutan ümmetin,” Sekerâtül mevt halidir. Ayni zamanda başsız gövde durumunda olan iyi niyetli insanlarımızın da şaşkınlığı ve çaresizliğidir. Tabii bu arada güven boşluğunu da hesaba katmak gerekmektedir.
Kur’an ruhundan” kopuk olarak “câhil cesaretini” kullanarak bulabildiği kadarı ile fıkra, hatıra, menkıbe, görüntü ve bilgi kırıntıları ile bilgi çöplüğü oluşturacak ve iddialarına uygulama alanı da bulamayacak çok yayın yapılmaktadır. İşte bugün sosyal medyanın hali de bundan ibarettir. Oysa Allah’ın yarattığı her varlık, hayaller üstü hikmet ve sayısız hakikatler içermektedir. Bunların dışında her tarafı ile patır patır dökülen bir sosyal hayat vardır. Bütün bunlar açıkça göstermektedir ki bu kokuşmuş haliyle iğrençlik artarak ilerlemektedir. Bir tarafta ürkütücü boyutlarıyla doğal olaylar, yürekleri hoplatan sinyaller veriyor. Pınarlar kuruyor, barajların suyu çekiliyor. Kuraklık ve açlık tehlikesi ürkütücü boyutlara geliyor.
Yalnızca ülkemizin değil dünya insanlığının kültürel değerleri, her taraftan titreşim üstüne titreşim alıyor. Dünyanın her yerinde sosyal çalkantılar yükseliş trendinde ilerliyor. Devlet erkine, âlenen kafa tutan ucube bir zihniyet gelişiyor. Ahlâkî değerler taban yapıyor. Aile bireylerinin tutunduğu çürümüş iplikler de dökülüyor. Nesebi belirsiz ve bahtı kara çocuklar artıyor. Velhasıl toplum baştan sonuna kadar can çekiştiriyor. Bunların karşısında, insanlar ve devletler beyaz bayrak çekmiş, güç kullanacak halleri kalmamış teslim olacak muhatap irade arıyorlar. Bu iradeyi muhtaç insanlar aklî dengeleri ârıza yapmış.
Ve de hiçbir şey yapamayacak acziyet batağına saplandıkları da açıkça görülmektedir. Ne din karşıtı kesimlerden ne de dindar geçinen kesimlerden hemen hemen hiç kimsenin irade kullanacak gücü olmadığı için kapısını çalacakları iradeye de yaklaşamıyorlar. Pekiyi gerçek bu mu? Hayır, elbette gerçek bu değildir. Beklentilerin gerçekleşmediği ve ümitlerin tükenip yeis başladığı bir anda İlâhî rahmet müjdesi gelir. Ortalık bir anda aydınlanmaya başlar;
Resûlüm! De ki: “Ey nefisleri üzerine israf eden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Şüphesiz, Allah günahların hepsini bağışlar. O Ğafurdur, Rahîmdir. (Zumer:39/53) Allah Teâlâ, Kullarına böylesi müjde verirken onların da yapmaları gereken esasları hatırlatır. Allah Teâlâ buyurur ki; Allah içinizden iman edip ameli sâlih işleyenlere kesin olarak vad etti: Daha öncekileri dünyada hâkim kıldığı gibi kendilerini de hâkim kılacak, kendileri için beğenip seçtiği İslâm’ı yerleştirecek ve yaşadıkları korkulu dönemin arkasından, kendilerini tam bir güvene kavuşturacaktır. Onlar, yalnız Bana kulluk görevlerini yapacaklar ve hiçbir şeyi Bana şirk koşmayacaklar. Artık bundan sonra kim küfre dönerse, işte onlar yoldan çıkıp Allah’a karşı gelmiş fasıklardır. Siz namazı kılın, zekâtı verin ve Peygambere itaat edin ki rahmete kavuşasınız. (Nûr:24/54-56)
Burada Cenabı Hak, müminlere; 1-hâkimiyet, 2-din sisteminin garantisi, 3- korkudan sonra güven ortamı kazanmaları gibi üç temel umde vadediyor. Bu üç temel umde egemenliğin ve huzurun olmazsa olmaz değerleridir. Bu kadar önemli ve bu kadar büyük değerleri va’deden Allah Teâlâ, kullarından buna karşılık iki görevi yapmalarını istiyor; biri kendine kul olmalarını, ikincisi de O’na hiçbir şeyi ortak koşmamalarını, hem de şart koşuyor. Fakat sorumluların yüreksizlikleri yüzünden İslam ile laikliğin bulamacına fit olmuşlardır!!!Allah’ın va’di haktır. Buna inanmak, sistemin motorudur!
Esselamu aleykum.