Prof. Dr. Ali Seyyar
Almanya‘da Bavyera eyaletinin internet sayfasında yer alan bir habere göre göre başarılı bir şekilde yürütülmüş olan bir pilot projenin ardından gelecek eğitim döneminde eyalet hükümetinin İslâm din dersinin Müslüman öğrenciler için seçmeli zorunlu ders olarak okutulmasına karar verdi (1).
Pilot proje, 2009 yılından beri özellikle ilk ve ortaokullar da uygulanmaktaydı. Önce İslâm din dersi Türkçe, daha sonra ise Almanca olarak verilmeye geçildi. 16 bin Müslüman öğrenci bu derse katılmıştır.
Açıklamada, böylelikle gelecekte Müslüman öğrenciler “din eğitimi“ ve “ahlâk” derslerine alternatif üçüncü seçmeli ders olarak İslâm din dersini seçebileceği ifade edildi. Bilindiği üzere Almanya’da Hristiyan mezheplerine bağlı olarak Katolik ve Evangelik din dersleri verilmektedir. Ancak Kiliseden ayrılmış olan Hristiyan öğrenciler, her ne kadar din dersinden muaf iseler de buna alternatif olarak “ahlâk/etik” dersi almak zorundadırlar. Müslüman öğrenciler ise genellikle “ahlâk/etik” dersine katılmaktaydılar.
1970’lı yıllarda ben de Alman okullarında okudum. İlk yıllarda mevzuatta yeri olmadığı için, gayri ihtiyari olarak ben de ilkokul öğrencisi olarak bilinçsiz bir şekilde bazen Katolik, bazen de Evangeliklerin din dersine katılırdım. Her iki mezhebe mensup öğrenciler, Hz. İsa’nın doğum günü kutlamalarına birlikte hazırlıklar yaparlardı. Bu kapsamda Hz. İsa’nın doğumunu yansıtan bir piyeste ben de üç müjdeleyicilerden birisini üstlenmiştim ve ona göre bir kostüm giymiştim.
Daha sonraki yıllarda yani orta eğitim aldığım dönemlerde Müslüman olduğum için, her iki mezhep dersinden muaf sayıldım. Derslerin verildiği saatlerde koridorlarda kendi başıma beklerdim. Ne var ki o yıllarda kendi dinime karşı bir merak ve ilgi de doğmuş oldu. O yıllarda Almanya’da Milli Görüş Teşkilatlarına ve Süleyman Hilmi Tunahan cemaatine bağlı mescitler yeni yeni açılmaya başlamıştı. Ben de ağırlıklı olarak Milli Görüşçü hocalardan gönüllü olarak Kur’ân dersi aldım ve İslâmî şuura o yıllarda kavuştum.
Alman eğitim sisteminde o yıllarda henüz İslâm dersi gibi bir açılım sağlanamamıştı. Ancak bütün okullarda Müslüman öğrencilere gerek Ramazan, gerekse Kurban Bayramında izin hakkı verilmekteydi. Bu bir başlangıçtı. Daha sonraki yıllarda Türkiye’den gelen Türkçe öğretmenler, meslek ağırlıklı Alman okullarında (Hauptschule) ek dersler vermeye başladı. Ben de bir yıllığına böyle bir okulda öğrenciydim ve bu derse gönüllü olarak katıldım ama Bayan öğretmenin pedagojik yönü zayıftı ve Türk eğitim anlayışı doğrultusunda cetvelle parmaklarımıza vurmakta bir sakınca görmemekteydi. Ben de bunun üzerine bu derse katılmadım. Diğer daha nitelikli okullarda ise (Realschule ve Gymnasium) Türk öğrencilerin sayısı çok az olduğu için, ne Türkçe, ne de İslam din dersi verilmekteydi.
Şimdi ise durum, Müslüman öğrenciler lehine değişti. İşte Bavyera Eyaletinde bundan böyle 350 okulda din dersi olarak İslâm anlatılacaktır. Ancak İslâm dersi, Türkçe olarak değil de Alman anayasasına uygun bir şekilde Almanya’da resmen eğitim almış din öğretmenleri tarafından Almanca olarak verilecektir.
Bu derste İslâm dinine ilişkin bilgilerin yanı sıra, Almanya ve Bavyera anayasalarının ruhuna uygun temel değerlerin Almanca olarak okutulacağı aktarılan açıklamada, dersin devlet okullarında öğretmenlik yapmaya yetkili veya benzer pedagojik yeterliğe sahip devletin öğretmenleri tarafından verileceği kaydedildi.
Bavyera Eyaletinde 163 bin Müslüman öğrenci, eğitim almaktadır. Bu toplam öğrencilerin % 10’nu teşkil etmektedir. Bavyera Kültür Bakanı Michael Piazolo’nun verdiği bilgilere göre şu anda Bakanlık adına görevli 100 İslâm dini dersi verecek öğretmen istihdam edilmektedir. Bu sayı, ileri tarihlerde artacaktır. İslâm dini dersini müfredatı, şu anda Kültür Bakanlığı tarafından belirlenmektedir. Dolayısıyla diğer mezhep derslerinden farklı olarak İslâm dersinin itikadî ve amelî yönü yeterli olmayacaktır. İslâm dersinin, gerçekten İslâmî esaslara uygun olarak düzenlenebilmesi için, özelde Bavyera’da, genelde Almanya’da Müslüman cemaatlerin birlikte hareket edip aynı çatı altında birleşmeleri gerekir.
Aksi takdirde İslâm dersi, Müslüman çocukların sadece radikal akımlara karşı mesafeli, diğer dinlere karşı saygılı ve hoşgörülü olmalarını ve Alman toplumuna uyum sağlamaları için bir devlet politikasının ötesine geçemeyecektir. Bu bağlamda Bavyera’da Anti-semitizm’den sorumlu Bayan Gudrun Brendel-Fischer, hükümetin aldığı bu karardan son derece memnun görünmektedir. Çünkü İslâm dersi sayesinde Almanya’da zaman zaman ortaya çıkan Yahudi düşmanlığının da sona ereceği ümit edilmektedir. Yahudi düşmanlığının daha çok geleneksel Alman ırkçı anlayışının bir parçası olduğu herhalde unutuluyor. Peki, yetkili kişiler, İslâm dersinin İslamofobi’ye karşı da etkin bir mücadele yöntemi olabileceğini neden söylemiyor?