Polis ve ordu üyeleri de dahil olmak üzere 30 kadar üyeden oluşan Alman aşırı sağcı Nordkreuz (Kuzey Haçı) grubu 2017 yılında savcılar tarafından soruşturma altına alınmıştı. Planları korkutucu derecede somut ve basitti. Grup, siyasi düşmanları ve göçmenlerle mültecileri savunanları toplayacak, kamyonlara bindirecek ve onları gizli bir yere götürecekti. Daha sonra onları “X Günü” adı verilen o gün öldürüreceklerdi. Ancak, bugüne kadar, yargılanan az sayıda üyeler, yöneltilen terör suçlamalarından kurtuldu.
Almanya, yetkililerin şimdiye kadar anladıklarından çok daha kapsamlı olduğunu itiraf ettikleri aşırı sağ terör şebekeleriyle yeni yeni yüzleşiyor. Aşırı sağcıların silahlı kuvvetlere erişimi, kendisini Nazi geçmişinden ve Yahudi soykırımının dehşetinden arındırmaya çalışan bir ülkede özellikle endişe verici. Temmuz ayında hükümet, ülkenin özel kuvvetlerinde aşırılık yanlılarının sızdığı bir bölüğün tamamını dağıttı. Nordkreuz örgütündeki katliam planını tartışanlar da toplumun saygın üyeleriydi. Biri avukat ve yerel politikacıydı, ancak özel bir göçmen nefreti vardı. İkisi aktif yedek ordu elemanı idi. Diğer ikisi polis memuruydu. Bunlardan biri keskin nişancı ve resmi olmayan liderler olarak bilinen eski paraşüt komandosu Marko Gross’tu.
Nordkreuz davasının üç yıldan fazla bir süre önce ortaya çıkarılmasına karşın ancak yakın zamanda mahkeme önüne çıkması, aşırı sağ sızma sorununun ne yeni olduğunu ne de Kommando Spezialkräfte (Özel Kuvvetler Komutanlığı, KSK) ve hatta orduyla sınırlı olmadığını gösteriyor. Geçen yılın sonlarında, Gross’a yalnızca 21 ay ertelenmiş hapis cezası verildi. Savcılar böylesine hafif bir karara itiraz ettiler ve dava şimdi yeni bir müzakere turunu bekliyor. Yaklaşık 30 Nordkreuz üyesinden sadece ikisi, bir avukat ve diğer polis memuru, şu anda federal savcı tarafından terörist katliam planlamak şüphesiyle soruşturuluyor. Aşırılık uzmanları, bu sonucun yetkililerin aşırı sağ davaları lakayt biçimde ele alışının tipik örneği olduğunu söylüyor. Getirilen suçlamalar genellikle üzücü bir şekilde kısıtlı ve neredeyse her zaman ağların kendisine değil, bireylere odaklanmakta. Bu yaklaşım ve bu tür davaların yargılanmasının önündeki engeller, Alman yetkilileri giderek daha fazla endişelendiren başka bir soruna işaret ediyor: soruşturmayı yapması gereken polis, hatta yargıya sızma o kadar yaygın.