Birkaç gün önce İsrail ordu radyosu geride bıraktığımız Ekim ayını “Kara ekim” olarak ilan etti. Birçok kişi bunun ne anlama geldiğini anlayamadı.
Siyonizmin kontroldeki uluslar arası medya 7 Ekim 2023’ten beri Gazze’de ve şimdi Lübnan’da süren katilamı İsrail’in başarısı olarak gösteriyor fakat gerçek bu değil. İsrail, büyük zayiat veriyor, ahlaki ve psikolojik (moral) bakımdan inanılmaz bir çöküntü içinde. Zayiat, çöküş ve yenilgi İsrail’in kimyasını bozmuş durumda.
Şimdi buna yakından bakmaya çalışalım:
1. Gazze: Gazze cephesinden baktığımızda Hamas’ın askeri kapasitesinde büyük bir kayıp yok, askeri olarak uğradığı zaiyatı kısa zamanda telafi ediyor, liderleri (İsmail Heniye, Yahya Sinyar) şehit edildi ama cihatlarında herhangi bir gerileme veya çöküntü olmadı.
Gazzeliler büyük sivil zayiat veriyor, her zayiat şu veya bu ülkeye mensup müslümanın iki yüzlülüğünü ortaya döküyor; İsrail’le karşı fiili tavır almayan, ticaretini devam ettiren, hiç değilse diplomatik ilişkilerini kesmeyen ülkelerin samimiyetsizliklerini gün yüzüne çıkarıyor.
2. Hizbullah: İsrail, Lübnan’a girdi, beklediğinin üstünde Hizbullah’ın direnişiyle karşılaştı, 30 Temmuz 2006 sendromu İsrail ordusun esir aldı.
Hizbullah’ın kolay bir lokma olmadığı ortaya çıktı. Hamas gibi Hizbullah da lider odaklı bir direniş cephesi değil, gerçekten dünyada birçok çevrenin takdirini ve saygısını kazanan Nasrallah’ın şehadeti Hizbullah’ta dikkate değer bir sarsıntıya yol açmadı. Nasrallah’ın şehadetinden sonra, kendisi de şehadete aday olarak Naim Kasım seçildi.
Hizbullah bugüne kadar sivil yerleşim yerlerini hedef almadı ama İsrail, Gazze ve Lübnan’da sivil katliama devam edecek olursa, onlar da benzer saldırılar yapabileceklerini açıkladılar. Bu açıklamayı destekleyici mahiyette İran lideri Ali Hameney, “İsrail halkını (artık) sivil olarak görmediklerini” söyledi. (Bu üzerinde durulmaya değer fıkhi bir konudur, alimlerimizin bu konuyu ele almaları gerekir. Mesela İsrail anayasasına göre kadın erkek bir İsrail vatandaşı kaç yaşına kadar resmen sivil olmayıp askerdir?)
İsrail ilk günden sivil öldürmekten geri durmadı. Kimi yetkilileri “Gzzelilerin tümünü çöle sürelim”, kimileri “denize dökelim” derken, bir diğeri “bizim düşmanımız Hamas değil, Filistinli kadınların rahmidir” demektedir. İsrail katliam, savaş suçu, sömürgecilik ve etnik arındırma yaparken “kendini savunma hakkı”nı kullandığını öne sürüyor. Hamas veya diğerleri ise kazara sivil alana roket düşürecek olsa hemen aslında Müslüman siyonistler, “Ya canım Hamas da terör yapıyor” diyor veya “Ama İsrail’e de mazeret vermeyin” diye akıl veriyorlar. Hizbullah’ın yeni lideri Naim Kasım “İsrail’in her zaman ve her suça mazereti var” demektedir.
Bu açıklamalar önemliydi, çünkü bugüne kadar Hizbullah, Tel Aviv’iye saldırı düzenlemedi, sebebine gelince İsrail’in Beyrut’ta Hıristiyan mahalleleri vurabilir diye Hayfa’yı hedef alıyordu. Şimdi anlaşıldı ki Lübnan’ı Hizbullah savunuyor, esasında doğru dürüst bir Lübnan ordusu yok, askeri birimler polis görevini yerine getiriyorlar, dolayısıyla eğer Lübnan savunulacaksa, bunu Hizbullah yapar. Nitekim Hıristiyanlar da biliyor ki, İsrail karadan Lübnan’a girse, kendi mahallelerine girecek. Bu mülahazalarla Lübnan ordusu ve Hıristiyan unsurlar bugüne kadar Hizbullah’a ilişkin olumsuz bir tutum almadılar.
7 Ekim’in hemen akabinde Hizbullah “destek savaşı vermediğini, savaşın tam içinde olduğunu” açıklamıştı, bunun öyle olduğu ortaya çıkmış oldu.
Hizbullah’ın dediği şu: “Komutanlar şehit olur, komutanlık cihada devam eder.” İsrailli bir asker, niçin karada savaştan çekindiklerini soran bir gazeteciye şunu söylüyor: “Onlar şehit olmayı, biz hayatı seviyoruz.” İngilizlere karşı mücadele eden Hintli Müslümanlar için de bir İngiliz subayı şöyle demişti: “Namluların ucunda cenneti gören bir askere karşı ne yapılabilir?”
Cihadın maksadı özgürlük, izzet ve bağımsızlık, ruhu şehadettir.
3. Mezhep: Hamas, Hizbullah ve Husiler’in ardı arkası kesilmeyen saldırıları karşısında İsrail’de yüzbinlerce kişi iç göç yapmak zorunda kaldı, sömürgeci yollarla Filistinlileri mülteci durumuna düşüren Yahudiler de mülteci durumuna düştü; bazı kaynaklar 1 milyon çifte vatandaş olan yahudinin İsrail’i terk ettiğini yazıyor ki, bu rakam İsrail için dehşet vericidir.
Elhamdulillah Sünni Hamas, Şii Hizbullah ve Zeydi Husiler, “mü’minler kardeştir” (Hucurat, 10), “birbirlerine kenetlenerek” (Saff, 4) Allah yolunda cihad ediyorlar. Mezhepçilere ders olsun! Bu saaten sonra şu veya bu mezhebi İslam’ın ve cihadın önüne geçiren anakronik olarak kalır.
4. Husiler: Dünyanın en yoksul ama en şerefli halkı Yemen’e İran Hipersonik füze veriyor, füzeler 2 bin km’den İsrail’i vurabiliyor. Husiler, ABD hava araçlarını düşürdüler, 202 geminin İsrail’e geçişini durdular. Bütün insani yeti ve melekelerini reel politiğin emrine tahsis eden bir akl-ı evvel vekil, Husileri kast ederek “Yoksul insanlarsınız, sizin neyinize Amerika ve diğerlerine karşı geliyorsunuz! Mealinde bir cümle sarfetmişti de, şimdi dönüp kendine baksa, bu yoksul mü’minlerin ne büyük işler başardıklarını görse de, kendinden utansa!
Bir ordu ne kadar güçlü olursa olsun –bu ister Roma ister Amerika fark etmez- ahlaki üstünlüğe sahip değilse, yoksul ve zayıf toplumlara yenilir. Amerika, yoksul ve zayıf Wietnam’da, Afganistan’da, Irak’ta kaybetti. Dünyanın ikinci süper gücü Sovyetler, Afgan cihadına mağlup oldu.
Kimsenin şüphesi olmasın, Batı (ABD ve destekleyici Avrupa) ile İsrail, bu savaşı da kaybedeceklerdir. Bu yüce Allah’ın va’didir: “Biz ise, yeryüzünde güçten düşürülenlere (yoksullara, müstaz’aflara) lütufta bulunmak, onları önderler yapmak ve mirasçılar kılmak istiyorduk.” (28/Kasas, 5) Dün Firavuna karşı zafer kazanan yoksullar, mağdurlar, ezilmişler (müstaz’flar), bugün dünyanın zalimlerine karşı savaşıyorlar ve zafer kazanacaklardır.
5. İran– İran, Hamas, Hizbullah ve Husiler “mitolojik demir kubbe”yi kevgire çevirdiler, dokunulmaz İsrail’e dokundular, İran asla blöf yapmadığını, belirlediği her hedefi noktasal olarak vurabileceğini, daha fazlasını da yapabileceğini göstermiş oldu. Bugüne kadar İran’ın “savunma gücü”nden bahsedilirdi, 4 Şubat’tan sonra “yüksek düzeyde saldırı gücü”ne de sahip olduğunu ortaya koydu.
İran’a doğrudan vurmak pek kolay değil veya hayli riskli. Sahip olduğu saldırı ve savunma kapasitesinin dışında Hürmüz Boğazını kapatması halinde başta batı olmak üzere bütün dünya ciddi bir ekonomik krize girer. İran bunu yapar. İran şunu diyor: “Biz petrol satamazsak, kimsenin satmasına izin vermeyiz.” Bunun Suudiler, BAE, Kuveyt ve diğerleri için ne anlam ifade ettiğini herkes kolayca anlar. BAE, kırılgan zemin üzerinde bir ekonomiye sahip, finans ağırlıklı bir ekonomi, bu sentetik havzanın hâk ile yeksan olması iki füzeye bakar.
Hamas, Hizbullah ve Husileri İran’ın silah yönünden beslediği sır değil. Suriye’de kurduğu üretim merkezleriyle binlerce İHA, SİHA, Drone üretip direniş cephesine gönderiyor. İran yapay zekada dünyada ilk beş ülke arasına girmiş durumda.
İran, İngilizler gibi diplomatik akılla sabrı birlikte götürüyor, müzakere masasında iken İranlının ayağına çivi çaksan yüzünde acısını yansıtmaz, sabreder zamanı gelince öcünü alır. İranlılara göre, İsrailliler, sabrı kendilerinden öğreniyorlar.
İran’ın laik, batıcı, milliyetçi muhalefeti meşruluğunu kaybetmiş durumda, zira Netanyahu açıkça bu muhalefetin arkasında kendilerinin durduğunu, “İranlıları Siyonistlerin özgürleştireceklerini” söylüyor ki, bu hangi gerekçeye dayanıyor olursa olsun, bir muhalefet için yeterince utanç vericidir.
Bunun tipik örneklerinden biri Belucilerin haklı sebeplerle dahi olsa, içine düştükleri durum oldu. İsrail, İran’a saldırdığı gün, Suudilerin desteğindeki Beluciler de İranlı askerlere saldırıp, 10 İran askerini öldürdüler. Ve bir anda Beluciler, ciddi bir meşruiyet kriziyle karşı karşıya geldi. Bu olay eski İslamcı Kürt milliyetçileri ve İsrail’e tek kurşun sıkmayan, haber sitelerinde Hizbullah’ın bile ismini anmayan Selefiler için de üzerinde etraflıca düşünülmesini hak eden bir konudur. Batı’dan ve İsrail’den ne mazlum Kürt halkına ne Selefilere veya bir başka Müslümana hayır gelmez.
Bugüne kadar İsrail, Müslümanların topraklarını işgal edip onların topraklarında savaşıyordu, ilk defa İran, Hizbullah, Hamas ve Husiler savaşı İsrail’in topraklarına taşıdılar, bu İsrail’de alışık olmadıkları bir dehşete yol açtı, İsrailliler psikolojik yönden çökmüş bulunuyorlar, son bilgilere göre şimdi 300 bin kişi bir yıldır rehabilitasyon merkezlerinde tedavi görüyor, ekonomi değirmeni dışarıdan taşıma suyla dönüyor.
Beğenelim beğenmeyelim, İran Müslüman dünyada İsrail’e karşı fiili olarak duran tek İslam ülkesidir, takip ettiği Osman bey politikasına devam edecek olursa, bölgenin lideri olmaya adaydır. Beylerin iç çatışmalarını bir kenara bırakan Osman bey “-Asıl düşman Bizans”tır” deyip kendi lehine birliği sağladı, bu politika Osmanlı imparatorluğunu sahneye çıkardı.
Gönül ister ki, Türkiye, İran, Mısır, Pakistan ve Suudi Arabistan, bir araya gelip bölgesel bir ittifakın ilk adımını atarlar, o zaman herkes görürdü ne Amerika ne İsrail, bunca katliamı yapmaz, Müslüman dünya bu zillete düşmezdi.
a. İsrail, mertçe savaşmıyor, gerçek savaş karada olur, İsrail girdiği her kara savaşını kaybetmiştir, esasında tarihsel olarak da İsrail savaşçı değil. Yukarıdan tonlarca bombalar atıp üstünlük elde etmeye çalışıyor. Müslümanlar İsrail’le değil batıyla savaşıyorlar.
b.) İsrail çocuk, kadın, yaşlı ve masum sivilleri hedef alıyor; hastaneleri, camileri, kiliseleri, okulları, köprüleri, yaralı taşıyan ambulansları, yerleşim birimlerini-evleri vuruyor.
c.) Soykırım yapıyor
d.) Etnik arındırmaya tabi tutuyor
e.) Uluslar arası savaş hukukunu çiğneyip savaş suçu işliyor
f.) BM dahil hiçbir yaptırıma tabi olmuyor, tabi olmayacağını da açıkça deklare ediyor
g.) İsrail, onu kuran BM’nin hiçbir kararına uymuyor, bugüne kadar uymuş değildir, geçen Ekim ayında BM’nin kuruluşlarına saldırdı.
e.) İsrail, sadece Filistinliler veya Araplar için değil, Siyonizm’e, seçilmiş kavim inancına karşı çıkan herkes için tehdittir
ı. Kurucuları ve şimdiki yöneticileri ateist olsa da Siyonizm özünde dinidir, Yahudi inancına, muharref Tevrat’a dayanır. Netanyahu, “Mesih dönemini başlattığını, Yeşu kehnetinin gerçekleşmekte olduğunu” söylüyor.
İsrail bir savaş devletidir, bir savaş makinasıdır, ırkçı ve ayrımcıdır; onunla müzakere yapmanın bir yararı yoktur. Bir işgal devleti olarak BM’ye kayıtlı 200 küsur devlet içinde sınırları belli olmayan tek devlettir. Bu demektir ki İsrail hiçbir çözüme yanaşmaz, yanaşmayacaktır, en azından bugünkü katliamcı Siyonistlerle İsrail’le barış olmaz.
Direniş ne kadar sürer?
Eğer Şii, Sünni, Zeydi vahdeti devam ederse 100 sene sürer, İran İsrail yüzünden 45 senedir ambargo altında, vazgeçmiş değil. İsrail’in kaç ay, kaç sene ayakta kalabileceğini iyi gözlemciler hesaplayabilir. Kissenger, 10 sene diyordu. Netanyahu sığınaklarda yaşıyor, kabinesini yer altında yapabiliyor.
Müslümanların İsrail’le savaşmaktan başka seçenekleri yok, ya boyun eğecekler veya izzetleriyle direnip bu musibetten kurtulacaklar. Batının arsız desteği devam ettikçe Siyonist katliam sürecektir. İsrail’in, belki geçici ve aldatmaca olarak kabul edebileceği çözüm Ürdün modelidir.
1.) Direniş mümkündür
2.) Araplık boş, Arap yöneticiler küçük iktidarları adına Filistinlileri çoktan gündemlerinden çıkarmış durumda
3.) Sünni dünya da kendisinden beklenen performansı göstermiyor
4.) Meşhur replikle “Bundan böyle hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.” Yeni bir güne uyanıyoruz. Şehit olduğunda 72 gün aç olduğu anlaşılan Yahya Sinvar, 7 Ekim’i bu “yeni gün”ün doğumu üzere hesaplamıştı.
Ali Bulaç
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-