Kaynağını hatırlayamadığım bir incelemede ünlü İngiliz casusu Thomas Edward Lawrence’in bir sözünü okumuştum:
–Allah ve onun adaleti varsa ülkemin/milletimin geleceğinden korkuyorum.
Korkulmalıdır da. Çünkü adil olan Allah’ın zulmü ahirete ertelemekle birlikte dünyada de cezalandırma yasası vardır.
Genelde insanlığa ve özelde Müslümanlara mezalimi pek çok ve büyük olmuş İngilizler, kapitalizmin merkezi olmakta devam ediyorsa da siyasî etkinliğini ve askerî gücünü Amerika’ya devretmiş görünüyor. Onun gibi zalimleşen Amerika’nın da sonu yakındır. Alametleri görülmektedir.
Kızılderilileri imha eden Amerika, köleleştirilerek Afrika’dan getirilen siyahilere/zencilere asırlardır kan kusturdu ve George Floyd olayında örneklendiği üzere nefes aldırmadan boğmaya da devam ediyor. Kanla kurulmuş ve kanlı yaşatılan bu ülke varlığını nasıl koruyabilir?
“ Kur’ân ve Sünnet Işığında Cariyeler ve Sömürülen Cinsellikleri “ isimli eserimi yazarken Amerika ve Avrupa tarihi boyunca köleleştirilen siyahilere nasıl zulmedildiğini okuyup öğrenmiştim. Okumalarım sırasında göz yaşı akıtmaktan kendimi alamadığımı hatırlıyorum.
Son 15 gün içinde “Başkanın Uşağ”ı ve “12 Yıllık Esaret” isimi iki film izledim. Amerika’da siyahi zencilere yapılan yargısız infazları ve işkenceleri anlatan bu iki filmi izlerken de göz yaşlarımı tutamadım.
Yaşadığımız günlerde Amerika’da polisin, yapılagelmekte olan zulümlerin devamı nitelikli uygulamalarından kaynaklanan şiddet içerikli isyan hareketleri, ayrıca salgın hastalıklar ve doğal afetler, Amerika’nın sonuna işaret etmektedir.
Kur’ânî Vahiy inancı ve bilgisinden yoksun bazı diplomatlar ve sosyologlar son isyan hareketinin 18. olduğuna beyan ederek Amerika’nın bu son isyanı da atlatacağını söylüyorlar. Belki bu da atlatılabilir, ama çökertici bela mukadderdir. İnkâr kaynaklı zulümlerin akibeti bellidir.
Liyakatini yitiren Osmanlı devletimizin sonu gelmedi mi? Çarlık Rusya’sı yıkılmadı mı? Kanla /zulümle beslenen Komünizm çökmedi mi? Amerika ve Rusya’sıyla Batı iki dünya harbini görmedi mi? Biyolojik, kimyasal ve nükleer silahların eşliğinde dünya sona doğru gitmiyor mu?
Bütün bunlar bir yana, ülkemiz dahil bütün insanlık Allah’ın gönderdiği adalet ve merhamet nizamı olan İslâm’ı dışlamış değil mi? Bunun sonucu insanların yaptıkları sebebiyle karalarda ve denizlerde doğal ve sosyal denge bozulmadı mı?
Allah var var ve adildir. Zalimlerin zulmünden de haberdardır. Sabredici oldu için cezalandırmakta acele etmemektedir. Ama O, erteleyerek imhal ederse se ihmal etmez. Azabı da şiddetlidir. Ya zalimi zalime kırdırarak cezalandırır ya da doğrudan belaları yağdırır. O’na ve O’nun yasalarına yönelmekten başka çare de yoktur. Rabbimiz bizi şöylece uyarıyor:
“ Onlar hiç yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden önce yaşamış olanların sonlarının ne olduğunu görmediler mi? Allah (suçlu oldukları için) onları kökten yok etti. Allah’tan gelen iman ve yaşam kurallarını örtbas edenlere de, benzer azaplar vardır. “ (Muhammed 47/10)
Şimdi Kur’ân’ın diliyle soralım:
Asrımızın inkârcı zalimleri, helak edilen Nûh, Âd, Tubbe ve Semûd’dan daha mı hayırlı? ( Dühan 44/37) Yoksa onlara ceza verilmeyeceğine teminat mı verildi?:
Sözü Rahman ve Adil olan Rabbimize bırakalım:
“Sizden hakikati inkar eden kâfirler, helak edilmiş diğer topluluklardan daha mı hayırlıdır? Yoksa önceki kutsal kitaplarda sizin için dokunulmazlık sözü mü verildi?
Yoksa onlar, “Biz yek vücut olmuş bir grubuz, üstünlük bizim hakkımız!” mı diyorlar?
Ama hakikati inkar edenlerin ordusu bozguna uğrayacak ve arkalarını dönüp kaçacaklar!
Kıyamet günü ise, onların kaderleriyle gerçekten buluşacakları andır; ve o gün daha korkunç ve daha acı olacaktır.” (Kamer 54/43-46)
Ali Rıza DEMİRCAN