Bir önceki yazımızda Kur’ânî hükmü beyanla ana-babanın çocuğunun mirasından yoksun bırakılması ilkelliğine değinmiştik. Burada yeri gelmişken bir de bizim tarihselci olan olmayan modernist ilahiyatçılara değinelim.
Söz ve mâna olarak Allah’ın Kitabı olan Kur’ân-i Kerîm’e amalı ve fakatlı olarak iman eden anlama özürlüsü bu kişiler, Rabbimizin yüklediği görevlere uygun olarak belirlediği adil bir hükümle erkeklere iki katı mîras vermesini içlerine sindiremezler.
Yaşadığımız laik hayatın insan doğasıyla çelişen yasalarını hareket noktası kabul ederek Allah’ın miras hükümlerinin oranlarının değiştirilebileceği yorumunu yaparlar. Bir kısmının yürekleri yetmediği için görüşlerini herkesin anlayabileceği bir dil ile de açıklayamazlar. Kendilerince İslam’ı savunma adına debelenip dururlar.
Bunların en akıllısı olarak değerlendirilebilecek olan, üstelik -pek çok hatayı içerse de- meal yazarı olan bir ilahiyatçının şu yarı örtülü kibir kokan ifadelerine bakar mısınız?
“ Kur’ân mesela mirasta kadına ikiye bir pay verirken bunu “mutlak had” olarak takdim etmiyor. Bunu bir başlama noktası olarak alıyor ve muhataplara zımnen teşri yönünü göstererek ‘Bu yönde ilerleyin’ demiş oluyor. ”
Bu ilahiyatçı yazarımız gibi aslında imanından şüphe edilemeyecek olan bir diğer yazarımız da Kur’ânımızın açık hükümlerine rağmen Müslüman kadınların ateistler ve deistlerle de evlenebilecekleri görüşünü yazılı olarak da dile getirebiliyor.*
Ana konumuz olan anaya mîras bağlamında burada dikkatimizi çeken asıl nokta şudur:
Yaşadığımız laik yaşamla bağdaştırmak için sözde İslam’a ait bir eksikliği gidermek için İslam’ın Kur’ân merkezli mîras sistemine neşter vuranlar, Hak tanımaz modern ebter yaşamın azîm eksikliği olan ananın mîrastan düşürülmesi ilkelliğine hiç mi değinmiyorlar. Çünkü başlangıç noktasındaki garipliğine büründürülen İslam adına sorgulayacak bir otorite yok ama seküler/laik yaşama aykırı düşüncelerde toplumsal itibar kaybı var. Oysaki yüceliği içeren itibar da İslam’dadır.
Hiç şüphe edilmemelidir ki İslam’ın, laik yaşam penceresinden şüphe ile bakılarak eleştirilen yönleri, bütünlüğü içinde İslâm’ın mücizevî taraflarıdır. Onun mîras hukuku da böyle bir mucizedir. Bunun içindir ki Rabbimiz Nisa 11 ve 12’de mîras hükümlerini açıkladıktan sonra şöyle buyurmaktadır:
“Koyduğu bu mîras yasaları Allah tarafından konulan sınırlardır. MÎras hükümlerinde kim Allah’a ve Elçisi’ne tâbi olursa, Allah onu, mesken olarak içinden ırmaklar akan Cennetlere koyacaktır; bu büyük bir mazhariyettir.
Kim de Allah’a ve Elçisi’ne isyan eder ve O’nun (koyduğu mîras hükümlerinin ) sınırlarını ihlal ederse, onu da içinde yerleşip kalacağı ateşe atacaktır; ve onu alçaltıcı bir azap beklemektedir.” (Nisa 13-14)
Ali Rıza Demircan
*Bizim için şahıslar değil fikirler önemlidir. Bunun için isim zikretmedik. Özel soru yöneteceklere gerekirse açıklarız.