Bir çocuğun elinde iki tane elma varmış. Annesi ona “ Elmalardan birini bana verir misin? Demiş. Evladı hemen elindeki elmalardan birini, daha sonra da diğerini ısırıvermiş. Annesinin yüzündeki o güzel tebessüm ve içindeki mutluluk hissi birden kayboluvermiş ve suratı asılmış. Yüz ifadesinden oğlunun onu hayal kırıklığına uğrattığı anlaşılıyormuş. Anne bu olumsuz duygular içinde iken oğlu, ısırdığı elmalardan birini annesine uzatarak, “Al anne bu daha tatlı” demiş. Annesi yaşadığı hayal kırıklığından sonra oğlunun bu davranıştan o kadar etkilenmiş ki adata donup kalmış ve ona ne diyeceğini bilememiş ve susmuş. Bir anda o anne, hem şaşkınlık, hem hayal kırıklığı, hem de mutluluk duygularını peş peşe bir arada yaşamış.
Anlatılan hikaye böyle. Ne var bunda, adı üstünde bir hikaye deyip geçmemek gerekiyor. Zira her hikayede alınacak bir ders ve bir mesaj bulunuyor. Elbette ki bu hikayeden de alınacak bir ders ve bir mesaj var, o da yaşı ne olursa olsun; ne kadar tecrübeli ve ne kadar bilgili olursa olsun insanın, her hangi bir davranış karşısında muhatabına açıklama fırsatı vermesi, bu nedenle de acele etmemesidir. Zira insanların, acele ile verdikleri kararlardan, çoğu kez pişmanlık duydukları biliniyor. Nitekim atalarımız da “Acele işe şeytan karışır” diyerek bu konuya dikkat çekmişler.
Bu nedenle her duyduğumuz sözün doğruluğunu; her gördüğümüz olayın da iç yüzünü araştırmadan, acele ile karar vermemek icap ediyor. Nitekim Allah Teâlâ da bize “Fasıkın biri size haber getirdiğinde onu araştırın” (Hucurat,49/6) tavsiyesinde bulunuyor ve acele ile vereceğimiz bir karardan dolayı pişmanlık duyacağımızı hatırlatıyor. Hz. Peygamber’in de bu tavsiyeye uyduğu ve gereğini yaptığı biliniyor. Dolayısıyla bir Müslüman olarak bizim de yapmamız gereken bu tavsiyeye uymak ve gereğini yapmaktır. Ancak Allah’ın bu tavsiyesine uyuyor muyuz veya ne kadar uyabiliyoruz? Sanıyorum bu konuda ciddî sorunlar yaşıyoruz. Bunun için de kendimizi bir hesaba çekmemiz gerekiyor.
M C Bâki