Nesin İçin Sevdiğini Diğer İnsanlar İçin de Sevmek Cennet’e Götürür
Güzel kardeşlerim! Nefsimiz için sevdiklerimiz/istediklerimizi diğer insanlar ve de mümin kardeşlerimiz için istememizin bir sonucu da Cennet’e girme vesilesi olmasıdır. Peygamberimiz görüşüp konuştuğu bir sahâbiye Cennet’e girmek ister misin diye sorar ve sonra da şöyle buyurur:
–Nefsin için sevdiğini diğer insanlar/müminler için de sev.(M.Zevâid 8/186)
Burada Âl-i İmran sûresinin 185. âyetini de hatırlamamız gerek. Bu ayette Rabbimiz şöyle buyurur:
“Her can ölümü tadacaktır. (Kıyamet Günü’nde), küçük-büyük- bütün yaptıklarınızın karşılığı size verilecektir.Kim Cehennem’den uzaklaştırılır ve Cennet’e konulursa, işte o kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı aldatıcı ve aldanmaya vesile olucu bir metadan başka değildir.”
“Dünya hayatı aldatıcı ve aldanmaya vesile olucu bir metadan başka değildir.” Değildir ama şu gerçeği de unutmayalım:
Biz yeryüzünde dünya hayatına çıkarıldık, yeryüzünde kulluk denemesine uğratılıyoruz ve yeryüzünde ilahi emir ve yasakları yaşamak ve yaşatmakla yükümlüyüz. Bu hayatı seveceğiz, bu hayatı yönetmek için gayret göstereceğiz, bu hayatta etkin olmanın mücadelesini vereceğiz ama bileceğiz ki bu dünya hayatı geçicidir. İhtiraslara kapılarak, gafletlere düşerek, buna aldanmayacağız,
Şimdi aziz okuyucum! Cehennem’den uzaklaştırılıp Cennet’e konulmak, gerçekten büyük kurtuluştur. Bunun için dir ki Peygamberimizi bizleri şöylece uyarmıştır:
“Kim Cehennem’den uzak kalmayı ve Cennete girmeyi istiyorsa Allah’a ve ahiret hayatına iman üzerinde can vermeye baksın. Bir de nefsi için sevip istediğini diğer insanlar için sevip istemeye çalışsın.” (İbn-i Kesîr, Âl-i imran 185)
Nesin İçin Sevdiğini Diğer İnsanlar İçin de Sevmek Cennet’in Yüksek Derecelerine de Erdirir
“Allah’a ve ahiret hayatına iman ve de nefsimiz için istediklerimizi diğer insanlar için istemek” özelliği bizi Cennet’e erdireceği gibi Cennetin yüksek derecelerine de ulaştırır. Bunu da Peygamberimizden öğreniyoruz. Peygamberimiz bir hadislerinde“Cennet’in yüksek derecelerine ulaştıran amelleri; vermeye vermek, gelmeyene gitmek, hata edeni bağışlamak” olarak açıklamaktadır.Eğer nefsimiz için istediğinizi diğer insanlar için isteyemezsek bu ahlâkî erdemlere de pek tabi ki sahip olamayız.
Anlam olarak sık sık değindik ama sebebine de işaret edelim. Peygamberimiz bazı hadislerinde,“Nefsiniz için sevip istediğinizi mümin kardeşleriniz için istemedikçe” buyurduğu gibi, bazı hadislerinde de, insanlar arasında bir ayrım yapmadan“ Diğer insanları da için de sevip istemedikçe ” buyurmaktadır.
Bilmemiz gerektiği üzere, insan olarak yaratılışımız sebebiyle bütün insanlar bizim fıtrat kardeşlerimizdir. Zalimleşmedikleri sürece mümin kardeşlerimize yapabileceğimiz bütün iyilikleri ve tüm güzellikleri onlara yönelik olarak da yapmak, hukukî ve sosyal adalet ilkelerini onlara da uygulamak görevimizdir. Bildiğimiz bir hakikattir: analar- babalar, çocukları ne derece yaramaz, ne derece üzücü olurlarsa olsunlar çocuklarını korurlar, onlara yapılan iyiliklerden mutlu olurlar. İnkârcı ve isyancı olup idrak edemeseler de insanlar Allah’ın kullarıdır. Allah, rızası için yarattığı canlılara iyilik edilmesini sever.
Nefsimiz İçin İstediğimizi Diğer İnsanlar İçin İsteme Erdemi de Yeterli Değildir
İslam dininde nefsimiz için istediğimizi diğer insanlar için isteme erdemi de yeterli görülmüyor. Bu erdemi aşan iki büyük erdem daha vardır. Bunlardan biri literatürümüzde Îsar Ahlâkıolarak geçer.
Îsar Ahlâkı
Îsar Ahlâkı “Başkalarını nefsimize tercih etmektir.” Kur’ân’da yer alır. Kur’an’ı Kerim’de Haşr sûresinin 9. âyetinde; Medine’nin yerleşik müminleri Ensar/Yardım ediciler olarak övülürken Rabbimiz bu vasfı açıklar.
Tarihi bilgilerimizi yoklayalım: Mekkeli ilk müminler evlerini mallarını terk ederek Muhacir olarak Medine’ye geldiler. Medineli yerli Müslümanlar olan Ensar onlara sinelerini açtılar. Onlara mallarını sundular, imkânlarını paylaştılar. Allah da onları Îsar Ahlâkı ile yani“Kendileri ihtiyaçlı olsa da mümin kardeşlerini kendilerine tercih edenler” olarak övdü.
Kardeşlerim! Söylemek kolay, güzel de. Bu yaşa geldim, yıllardır bu erdemi anlatıyorum. Anlatıyorum da, kendi kendime de sormadan da edemiyorum: Hayatında kaç kez diğer insanları kendi nefsine tercih edebildin. Bu soruyu sizler de nefislerinize sorabilirsiniz.
Nefsimiz Öfke Duysa da Allah İstediği İçin İstemek
Güzel kardeşlerim! “Nefsimiz için istediğimizi diğer insanlar için isteme “ erdemini aşan ikinci bir erdem de nefsimiz için istediğimizi istemenin nefsimize ağır geldiği yerde vazgeçmemek fakat “Allah istediği için istemek”tir.Bir örnekle açıklayalım:
Aziz Peygamberimizin eşi Hz. Aişe’ye zina iftirasında bulunulmuştu. O iftirayı atan ve yayanlardan bir tanesi de Hz. Ebubekir’in halasının oğlu Mistah’tı.
Hz. Ebubekir bu olayı duyunca;“Vallahi ben bu adama artık bir daha yardım etmeyeceğim” diye yemin etti. Etti ama Rabbimiz Nûr sûresinin 22. âyetini indirdi. Bu âyette şöyle buyruluyordu:
“İçinizde maddi gücü olan insanlar, akrabaya, yoksullara ve Allah yolunda hicret eden insanlara yardım etmeyeceklerine sakın ha yemin etmesinler. Affedici olun, hatalıların üstüne gitmeyin, Allah’ın sizi bağışlamasını sevip istemez misiniz? (Allah’ın bağışlamanızı istediklerinizi siz de bağışlayarak vermeye devam edin.) Allah çok bağışlayıcıdır ve pek merhametlidir.”
Nefsimiz öfke duysa da Allah istediği için istemek. Zirve üstü zirve erdem budur.
Özetleyelim:
1. Nefsini için istediklerinizi mümin kardeşlerimiz ve diğer insanlar için istemek,
2. Kendimiz ihtiyaçlı olsak da diğer müminleri ve insanları nefsimize tercih edebilmek,
3. Nefsimiz adına öfke duysak da Rabbimiz istediği için isteyebilmek. Müslümanız, insanlar ve Rabbimiz tarafından sevilip Cennet’e girebilmek için bütün bu erdemleri hayatımızın amaçları haline getirmek konumundayız.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi