ASLINDA SURİYE’DE NE OLDU?
Bunu aylardır yazıp, söylüyoruz. Aslında bu olayların perde gerisinde, yeni bir dünya düzeni planları var. Bu sıcak gelişmeler gözümüzü perdeliyor. Bunu görelim. Asıl gerçek, bütün bu görünenlerin arkasında gizli. Bu perdeyi görmezden gelirseniz de gerçeği göremezsiniz, gözünüz bu perdeye takılıp kalırsa da.
Okurlarım hatırlayacaklar. Kurulacak Filistin devletçiğinin’in başkenti bugünkü Kudüs şehrinin doğusunda bir yer olacak olan, Türkiye’nin Garantör olmasını istedikleri Kukla bir Filistin devleti kurmak için, Batı Şeria’da Ürdün’den, Ürdün sınırına paralel Kuzeyden Güneye, Batı Şeria’ya kadar bir koridor açacaklardı. Bu plan daha Cumhuriyet kurulmadan önce, 1919’da hazırdı. Davud koridoru Sovyetlerin dağılmasından hemen sonra gündeme geldi. Bu Kürdistan’dan ibaret değil, “İbrahim koridoru”, “Yakub koridoru”, Musul’a kadar uzanacak bir petrol koridoru, Basra’ya uzatılacak bir ticaret koridoru, Münbiç’den Haifa’ya uzanacak Demiryolu projesi ile zengin bir proje idi. Karay, Hazara, Nuhi Yasalar projesi ile Karadeniz’den Basra körfezine uzanan bir projenin Kürdistan ayağı idi Davud Koridoru. Bu koridor Kuentera’dan Dürzi’lerin oluğu bölgeden 20 Km’likbir koridor açarak, ABD’nin, Ürdün, Irak Suriye sınır üçgenindeki, Ürdün’deki “Kule 22 Amerikan üssü”ne 20 Km’lik bir mesafedeki TENEF üssü’ne kadar ilerleyecekti. Türkiye’nin ve NATO’nun kontrolünde bir Basra, Rusya ve Esed’in kontrolünde, Şam, Lazkiye, Tartus’u içine alan bir Nusayri bölgesi, Ucu Irak Kürdistan’ına ve Türkiye’ye bağlanan, Kuzeyden Güneye Irak sınırına, oradan Ürdün. Sınırı boyunca uzanacak Davud Koridoru ile Akdeniz’e bağlanacak bir Kürdistan. Tabi Kürdistan’ın içinde Dürziler, Ermeniler, Süryaniler, Ezdiler de olacak. SDG ona göre dizayn edilmişti.
Bugünkü ÖSO’yu ABD, NATO, AB ve İsrail’in dizayn ettiğini söyleyenler, sanki kendileri doğrudan İsrail’in ve ABD’nin, İngiltere’nin ve NATO’nun örgütlediği bir yapı değilmiş gibi. Sanki kimi Radikal İslami örgütlerin içinde de bu unsurlar yokmuş gibi. Bakın bu ülkenin sınırını, rejimini, iktidar yapısını tayin eden irade İngiltere ve Fransa. Bugün bu güç, bölgedeki Arap ülkelerinin sınır, rejim ve iktidar yapılarını yeniden düzenlemek için BOP’u kurmadı mı? Türkiye bu projenin eş başkanı değil mi?. Türkiye Irak’ın, Gürcistan’ın garantörü yapılan bir NATO üyesi ülke değil mi. Türkiye’nin kendi güney sınır koridorunda, Ankara anlaşmasına göre Vasayat hakkı yok mu? Batı hem bölgeyi dizayn etmek için Türkiye’yi yanına alıyor, hem de Türkiye’yide bu operasyonun hedef ülkesi haline getirerek PKK ve PYD üzerinden bir politika dayatıyor. Niye gizlemeye kalkıyoruz ki, ÖSO NATO Projesi idi. Bölgeden AB ülkelerine göçü durdurmak için bir bariyer oluşturulması ve burada bu insanların güvenliklerinin sağlanması gerekiyordu. Bu bir, İkincisi de, Irmaktan denize doğru bir Kürdistan kurulması için, bir Kaos gerekiyordu ki, birileri ondan bir düzen çıkartsın. Onun için kutupların polarize olması gerekiyordu. Kutuplar belirlenmişti: Kürtler, Sünniler ve Şiiler. Kürtlerin Liderliği PYD/PKK/SDG koalisyonunda olacaktı ve Petrol bölgesi Kürtlerde olacaktı. Rusya ve İran’ın kontrolünde Şii/Nuseyri unsurlar, Şam, Lazkiye, Tartus üçgenine sıkıştırılacaktı, ama sınırları Akdeniz’e açık olacaktı. Sünni’ler Türkiye’nin kontrolünde, Haleb’e kadar uzayacaktı.
OSO ve Fethi Mübin, Haleb’e doğru yola çıktığında, İsrail’in senaryosuna göre PYD tarafından Hama’da durdurulacaktık. Ağır silahlar yola çıkan SDG ve PYD ağır ağır ilerlerken, Hafif silahlarla ilerleyen ÖSO ve FM milisleri bir anda, Esed güçleri tarafından boşaltılan Haleb’e giriverdi. Esed güçleri Halepde ÖSO ile PYD’nin savaşması üzerine bir plan yapmıştı. Bu iki gücün çatışması ile o kendi sınırlarını koruyacaktı. Ama Haleb zindarları boşalınca çevreden gelen insanlar kendi çocuklarını ararken 3. Bir sivil ordu (!?) oluştu, kendi yakınlarını bulamayanlar o hızla Humusa gittiler, ama artık FM’i durduracak önlerinde kimse kalmamıştı. Starejik bir nokta olan Humus aynı hızla ÖSO ve FM’in kontrolüne geçti. Bu şehir 6 büyük yolun, keşitiği bir kavşakta bulunuyordu. Artık ÖSO için, Şam’ın yolu açılmıştı. Aslında kimse ÖSO’nun bu şekilde güçlenerek, bu hızla ilerlemesini beklemiyordu. Rejim güçleri ve PYD kendi kurdukları oyuna geldiler bu şekilde.
Türkiye açısından bakarsak, Güney sınırımızdaki, PYD ile ilgili terör sorunu büyük ölçüde çözülmüş oldu. Mülteciler evlerine geri dönüyor, böylece mülteci sorunu da büyük ölçüde çözülmüş oluyor. Batıdan gelen baskılar da azalacak. Suriye’de hayat normale dönünce Türkiye’den ihracaat patlaması yaşanacak. Mevcut yönetimle bir karşılıklı iyi niyet anlaşması imzalanarak, Türkiye’nin Suriye topraklarındaki yurttaşları ile ilgili, Ankara anlaşmasından doğan Vasayat hakkı etkin olarak karşılıklı işbirliği ve dostluk anlayışı içinde çözüme kavuşturulacak. Esed rejiminin kendileri için belirlenen alana sıkıştırılması için ÖSO’ya ihtiyaç vardı ve onun için bu topluluk Türkiye tarafından eğitilip donatıldı. Bu yapı aynı zamanda Münbiç’in batısı ile Türkiye sınırından Hama’ya uzanan koridoru hem Esad güçlerinden temizlemesi, hem de bölge Sünnilere ayrılan alanı PYD unsurlarından temizlerken, Esed rejimi ve İran ve Iraktan gelecek militer ve para militer unsurlara karşı bir bariyer oluşturarak, bu unsurların bölgeye geçişini engellemesi gerekiyordu. Yani, bu konuda Sünni unsurlar, Kürt unsurların petrol bölgesini kolayca kontrol etmesi sağlanacaktı.
Bu durumda, Türkiye’ye düşen bir başka iş de, sünni-selefi paramiliter grubların kontrol edilmesi idi. HTŞ ve onunla birlikte onlarca dini, siyasi, etnik unsurun bir koalisyon etrafında toplanarak Türkiye ile birlik olması durduk yerde olması tesadüf değildi aslında. Şin bet’in eski başkanı, geçtiğimiz günlerde tatil için Türkiye’ye gelip, gelmişken bir de MİT başkanını ziyaret edeyim diye gelmedi! Bugünlerde arkası arkasına Ankara’ya ziyarete hazırlanan “dostlarımız” da bayram değil seyran değil, niye geliyorlar ki! Söyleyeyim mi, niye geliyorlar, Putin ve İran niye kızdı ise onun için.. Ya da Türkiye’nin ekonomik krize sokulup, maliyesi Kürt kökenli bir politikacı olan, ve Erdoğan’ın Faiz karşıtı söylemlerine rağmen Faizi savunan Şimşek’e emanet edilirken, HABAT’a yol verilirken, Türkiye 1. İsrail’in kurulma sürecinde önemli roller üslenen Türkiye’ye 2. İsrail olarak, Yahudi olmayan Musevi topluluğu olan KARAY’ların ihyası ve inşasına giden yolda, “Nuhi Yasalar” çerçevesinde yeni bir siyasi oluşumun merkezi olarak İstanbul seçilmedi. 3. İsrail’e giden yolda, Türk, Kürd, Arab, Kürt, Fars, Afrikalı, Rus, Ermeni, Gürcü Yahudilerin için Kırım’dan, TransKafkas’dan, Yecüc-Mecüc koridorundan geçerek, Hazarın iki yakasından Basra’ya uzanacak 3. İsrail in ihyası ve inşası için düğmeye basılmadı. Bu Sünni, Şii, Kürtlerden oluşacak “Yeni Suriye” projesinde Şii unsurları İran kontrol edecekti zaten İran da, batıya karşı Rusya ve Çin tarafından kontrol edilmek isteniyordu. Kürdistan projesi, daha sonra Basra’da bu projeyle birleşecekti. “Davud koridoru”nun açılmasından sonra İsrail, Yeni Ürdün, Yeni Filistin, Yeni Suriye arasında zaten bir saldırmazlık paktı, ebedi barış anlaşması, “İbrahimi birlik anlaşması” yapılacaktı. Gazze’ye öfkeleri, tabi İzzeddin Kassam’a düşmanlıkları, Kushner/Dahlan projesine çomak sokmasından kaynaklanıyor. Aslında “İbrahimi halklar buluşması”nın davetçisi F. Gülen olacaktı ama 15 Temmuz’da bu senaryo da çöktü. O rolü şimdi Türkiye ile “Dahlan koalisyonu”nun birlikte üslenmeleri sözkonusu, Projenin editörü Siyonistlere göre.
Bu arada bir “Colani” muhabbetidir gidiyor. Adamın adı “Golani” yani “Golan’lı” demek. İngilizler “G”yi “C” okudukları için bizimkiler de bölgeye bakışı Scycos-Picot bakışı, yani İngiliz-Fransız bakışı olunca adamın adı “Colani” oldu. Tarih Coğrafya, TEOPOLİTİK bilgiden mahrum olunca, bir Mitoloji bilgimiz yoksa, böyle oluyor. Golani kimdir, nedir, ne değildir zaman içinde öğreneceğiz. Adam kötü biri olabilir, şimdi iyi olmuş da olabilir. İyi biri iken kötü de olabilir. Siyasi aktörleri “Tek adam” haline getirerek “Lider” diye kutsayıp “İlah ve Rab” konumuna yükseltmemek gerek. Halid b. Velid niye görevinden azledilmişti, Hz. Ömer tarafından? Halid b. Velid en fazla sahabe öldüren bir katil’di müşrik’ken, ama daha sonra İman etti ve “İslam’ın kılıcı” oldu. Hz. Ömer’i Peygamberimizi şehid etmeye giderken, yolda iman etti. İyi bir insan, bazen yanılıp, tehlikeli bir düşmandan daha tehlikeli de olabilir. Onun için çok dikkatli olmak gerek. Siyaset güven müessesesi değil, denetim müessesesidir. Adil bir yönetici “Cam ev”de oturur. Siyasetçi eğer dürüst birisi ise bu konuda kendi nefsine de güvenmez. İnşallah bizimkiler, iktidarı-muhalefeti, profesyonelleri ve cemaat yapıları, kendi lider ve şeyhlerine yaptıkları gibi onu da kendilerine benzetip, algıyı yönetmek için medya üzerinden troller ve toplum. Mühendislerini kullanarak adamı eleştirilmez biri haline getirip, Hinduların yaptığı gibi, “kutsal inek”e dönüştürmezler. Hiçbir politikacı la yüs’el değildir, olmamalı. Bu işi evinizi yapmak üzere bir müteahhid’le anlaştığınız gibi bir parti ile anlaşmak gibi düşünün. Müteahhit de bu işi taşeronlara verecek. Burada Müteahhit siyasetçidir, bürokrat da taşeron. Parasını veren sizsiniz, siz müteahhid’le bir anlaşma yapar, müteahhidin şartnameye uygun davranıp davranmadığını denetlersiniz. Eksik ve yanlış bir iş yapıyorsa, malzemeden çalıyor, size yalan söylüyorsa adamı alkışlamaz hesaba çekersiniz. Mal sahibi olarak müteahhidi şantiyeye her geliş gidişinde alkışlamazsınız herhalde. Müteahhidinden hesap sorunca müteahhid de sizi azarlamaz herhalde. Golani’yi Colani yaptığımız gibi, adını değiştirir gibi karakterini de değiştirmeyiz inşallah.
Suriye halkının tabi kaynaklarına ve ABD ve İsrail’in kontrolünde PYD el koydu. Zaten zalim Esed rejimi halkı doğrudan ve dolaylı olarak soydu, soğana çevirdi. Öfkeli, uyaralı, yurtlarından edilmiş, şehirleri yakılıp-yıkılmış, mazlum bir halk var karşımızda Çok çok büyük beklentiler var. Henüz savaş bitmedi, Hayalin kışkırttığı talepleri hiçbir gerçek karşılayamaz. Herkesin sabırlı olması gerek. Akıllı, dürüst ve cesur olmak gerek. Toplum dini, mezhebi, etnik, ideolojik, politik, felsefi ve vijdani kanaat farklılıkları ile binbir parçaya bölünmüş. Bu kadar farklı ve silahlı, arasında kan davaları olan bir halkı bir arada tutmak kolay değil. Şimdi silah’dan önce aklımızı, vijdanımızı, sabrı ve merhameti kuşanmamız gerek. Araların da bir sürü insin şeytanı rolü üslenmiş ajan, mafia bozuntusu, ihtirasları, aşkları ve öfkeleri akıllarını zail etmiş topluluklar var. Toplumun bunlardan arındırılması kolay olmayacak. Çünkü bunların bir kısmı ıslah edici rolü oynayan bozgunculardır. Kardeşlerimize bu süreçte yardım edelim. Onlar için dua edelim. Dün de Bugün de bize yük gibi gözüken şeyler, aslında Allah’ın rahmeti için bir vesileye dönüştürülebilir. Eğer doğru bir politika izlersek, dürüst, akıllı ve cesur olur birbirimize düşmezsek, Allah’ın yardımı ile biz şer gibi gelen şeyleri Allah cc bizim için hayra çevirecektir.
Bizim içimizde de bu türden, baş etmekten zorlandığımız her kesimden insanlar var. Biz de kendimizi gözden geçirmemiz ve bazı yanlışlardan vazgeçip tevbe etmemiz gerek. Tefrikadan Müslümanlar olarak uzak durmamız, Mezhepçilik, Tarikat’cılık, Müslümancılık oynamamamız, Birer Müslüman olarak yaşadığımız zamana, mekana, kişilere ve olaylara karşı adil şahid’ler olmamız gerek. Mezhebimiz de olacak, Tarikatımız da, ama bunlar ayrılık sebebi olmayacak, aksine birbirimizi tamamlayan eksik parçalarımız olacak. Bir topluluğa olan düşmanlığımız, bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevketmemeli. Haklı olmak, başkalarına haksızlık etme hakkı vermemeli. Başımıza gelen felaketlere sebeb olan işlerimizden dolayı da tevbe etmeliyiz. Zira biz kendimizi değiştirmeden, Allah (cc) bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecek.
Türkiye olarak biz de kendi köklerimize dönmeliyiz. Bakın Habeşistan ile Somali kendi aralarındaki ihtilafı çözmek için bize geliyorlar. Sahi neden İslam ülkeleri ve Arap Birliği, Afrika birliği içinde AİHM gibi bir mahkeme yok. Bu olmadığına göre bizim Müslümanlığımızda bir sorun var. Bakın İngiliz, Amerikalı, AB’den politikacılar durduk yerde Ankara’ya gelmiyorlar, böyle bir zamanda. Sahada kazandığımızı masada kaybetmeyelim de. Sakın ola ki Müslümanlar hakkında, onlara danışmadan ve onlar aleyhine olacak hiç kimse ve hiçbir ülke gayrimüslimlerle pazarlık yapmasın, sonra Allah’ın gazabı onları yakalar. Sonuçta, bölgede kimse kendi açısından nihai zafere ulaşamadı. ÖSO beklediğinden daha fazlasına daha kısada sahip oldu. İsrail’in zafer gibi göstermeye kalktığı silah’dan arındırılmış tampon bölgeyi işgal etti. Tamam stratejik bir avantaj sağladı, ama bu zaten ÖSO Şam’a girmeden planlanmıştı. Ortamdaki belirsizliği fırsat bilerek boş alanda ilerleyip o topraklara el koydular. Aynı şekilde MSO alana hakim olmadan, İsrail gidip 300’den çok stratejik noktayı vurdu. Dikkat ederseniz, İsrail bunu Esad’a yapmadı, MSO’na yapıyor. O zaman İsrail kime dost, kime düşman buna siz karar verin. Selam ve dua ile.
NOT: Konuşturmayın, PYD’yi konuşuyoruz da, PKK’yı Kürt’ler mi kurdu? Tek başına Türkiye’de değil, 70’lerin sonuna gelirken Savunma ve MİT içinde içiçe geçmiş ilişkilerimiz olan ülkelerin, örgütledikleri kaos’dan bir düzen çıkartmak için “Kontrollü bunalım stratejisi” diye başımıza sardıkları bir bela’dan söz ediyoruz.
MİRATHABER.COM