ATEİSTLERİN EKMEĞİNE YAĞ SÜREN CEVAPLAR

Fatih Orum
https://soundcloud.com/mirathaber/ateistlerin-ekmegine-yag-suren-cevap

İnsan sürekli yalana başvurur. Yalanın en büyüğünü de kendine saklar. En büyük yalanı kendilerine söyleyenler içerisinde ateistlik iddiasında bulunanlar da vardır. Yüce yaratıcı insanı temiz bir yapıda yarattığı için, ateistler söyledikleri yalanı reddeden fıtratlarını baskılamak için sürekli yeni yalanlara başvurur ve kendilerini ıslahı zorlaştıran bir hale sokarlar. Üzücü bir durum.

Daha üzücü olan ise bu kişilerin ıslahına yardımcı olması gerekenlerin bu kişilerin kafasını daha da karıştırıyor olması.

Allah’ın dinine dair öyle söylemler öyle iddialar öyle ilkeler geliştiriyoruz ki tek kelimeyle ateistlerin ekmeğine yağ sürüyoruz.

Kur’an’ın beşer kitabı olduğunu zırvalayan ateistlere verilen cevap sizce nedir?

Evet tahmin edin, Kur’an’ın Allah’a ait kitap olduğunu nasıl ispat ediyor gelenek? Sıkı durun, tam da ateistlerin istediği şekilde. “Efendim Muhammed (a.s.) güvenilir biriydi, ondan da bize kadar müteselsilen güvenilir kişiler bu kitabı bizlere ulaştırdılar, dolayısıyla Kuran Allah’ın kitabıdır.”

Bu cevap bir ateiste neler düşündürür?

Düşünsenize bir kere, bir kitabın ilahiliğini Muhammed (a.s.)’a ve diğer insanlara dayandırıyorsunuz. Hem de hiç görmediğiniz insanlara.

Muhammed (a.s.)’ın güvenilir biri olduğu kitabın ilahi olduğunu gösterir mi? Hangimiz Muhammed (a.s.)’ın güvenilir biri olduğunu Mekkeli müşriklerdan daha iyi tecrübe ettik. Onlar inandılar mı Kur’an’ın Allah’ın kitabı olduğuna.

Kişiye güven yeter mi bir kitabın ilahiliğinin ispatı için?

Peki şu cevaba ne dersiniz? “Elimizdeki erken döneme ait mushaflara uygulanan karbon testleri Kur’an’ı en az bin yıl öncesine tarihliyor. Bu da Kuran’ın ilahi kitap olduğunu gösterir.” Elindeki kitabın ilahiliğini karbon testine dayandıran bir ümmet!

Elimizde yok ama diyelim ki Muhammed (a.s.) in bizzat yazdırdığı ve kontrol ettiği ilk nüsha elimizde olsa, bu nüsha Kuran’ın Allah’ın kitabı olduğunun delili olur mu? Adamlar zaten kitabın Muhammed (a.s.) tarafından yazıldığını iddia ediyorlar. Tıpkı Mekkeli müşriklerin dediği gibi.


Kur’an’ın Allah’ın kitabı olduğunun tek bir delili vardır o da kitabın kendisidir. Bu, inanmakla değil okumak, tecrübe ve tesbit etmekle olur.


Peki geleneğin, Ateistlerin, “Kur’an’da matematik hatası var” iddialarına verdiği cevabı biliyor musunuz? Adamları haklı çıkaracak derecede utanç verici. Cesaretiniz varsa görelim.

Kuran’ı Allah’ın emrettiği şekilde değil de kendi ihdas ettikleri usule göre okuyan geleneğe göre ölen ve geride karısı, üç kızı, ana ve babasını bırakan kişinin mirası matematiksel olarak hata verecektir. Pay paydadan büyük çıkacak dolayısıyla varisler yukarıdaki Nisa suresinin 11 ve 12. âyetlerinin emrettiği oranları alamayacaklardır.

Yine ölenin geride anası, karısı ve iki kızkardeşi kalsa miras âyetlerine göre paylar paydadan büyük olacaktır.

Allah’ın kitabına şartlı yaklaşanlar bu durumu dillerine dolamakta, Kur’ân’da matematik hatası olduğu savından hareketle bu kitabın Allah’a ait olamayacağını söylemekteler. Asıl acı veren ise, bu tahrik edici iddialara verilen cevabın, bu tür adamların ekmeğine yağ sürmesidir. Örnek olarak Hayrettin Karaman’ın bu iddiaya verdiği cevabı görelim:

Saygısız inkârcıya göre miras âyetlerinde belirtilen paylar hesapsız belirtilmiştir, bu yüzden uygulamada miras paylardan az olabiliyor ve bir kısım (sona kalan) mirasçılar pay alamıyor; bunu da Allah yapmayacağına göre…

Bu Amerika’yı yeniden keşfettiğini zanneden bilgisiz inkârcıya hemen bildireyim ki, ortaya koyduğu mesele İslâm’ın ilk devrinden beri bilinmektedir; maksat anlaşılmış, çözüm oluşturulmuş, buna göre uygulama yapılmış ve hiçbir mirasçı mahrûm bırakılmamıştır. “Payların mirastan fazla geldiği” ifade ve düşüncesi bilgisiz inkârcıya aittir, doğrusu ise payların, mirastan değil, hesap gereği olarak paydalar eşitlenince paydadan fazla olabildiğidir. Böyle bir “mirasçılar tablosu” karşımıza çıktığında çözüm, paylar toplamının payda olarak alınmasından ibarettir, çok eski zamanlardan beri bilinen bu hesaplama usûlüne “avl” denmektedir. Verilen birinci örneğe göre uygulama şöyle olacaktır: Paylar toplamı 27 olduğuna göre payda da 27’ye çıkarılacak, miras 24’e değil, 27’ye bölünecek ve her bir mirasçı, Kur’ân’da belirtilen payını, 27’de 16, 4, 4, 3 olarak (bu oranlarda) alacaktır. 

Belki sonradan aklına gelir veya birilerinin kitabında okur diye hemen söyleyelim: Bazen de payda, paylar toplamından fazla olabilir, bu duruma “reddiyye” denir, çözümü de artan payın, karı ve koca dışındaki mirasçılara yine âyetlerde bildirilen oranlarda paylaştırılması şeklindedir. Bu çözümler kısmen hadîslere, kısmen de ictihada dayanmaktadır. İslâm’ın kaynağı da yalnızca Kur’ân değil, aynı zamanda -ona aykırı olmayan, onun maksadını ve delâletini esas alan- sünnet ve ictihaddır.

Görüldüğü üzere inkarcıya(!) verilen cevap, inkarcının iddiasına rahmet okutmaktadır. Cevaba göre, bu sorun (Karaman “mesele” diyor) asırlar önce fark edilmiş ve çözülmüş. Zira miras ayetlerinden Allah’ın maksadının ne olduğu tespit edilmiş. Ayrıca inkarcının(!) dediği gibi mesele “payların mirastan fazla gelmesi” değil, “payların, hesap gereği olarak paydalar eşitlenince paydadan fazla olabilmesi” imiş(!) Karamanın bu ifadesi güzel bir safsata örneğidir. Çünkü adamlar “paylar mirastan fazla dediğinde”, “hesap yapılırken paydadan fazla” demiş oluyorlar zaten. Gelelim bu inkarcılara(!) verilen çözüme. Yapılması gereken “paylar toplamının payda olarak alınması” imiş, buna da “avl” denilmekteymiş. Bu çözümler “kısmen hadislere, kısmen de ictihada dayanmaktaymış, zaten İslâm’ın kaynağı da yalnızca Kur’ân değil, aynı zamanda -ona aykırı olmayan, onun maksadını ve delâletini esas alan- sünnet ve ictihad”mış. Yapılana ister avliyye ister reddiyye deyin, sonuç itibariyle tam da inkarcının dediği gibi varisler Allah’ın dediği oranları almamış oluyorlar. Yani sizin çözüm diye sunduğunuz şey inkarcının ekmeğine yağ sürmüş oluyor. Biraz matematik bilgisi olan kişi yapılanın “hesabi sapma” olduğunu görür. Sizin çözümünüzü duyan inkarcı(!), durumun vehametini yeni yeni idrak etmiş olmalı. Çünkü aslında ona söylenen şudur: “Elimizdeki kitapta sizin de tespit ettiğiniz sorunlar var, bunları inkar etmiyoruz ancak bunları kitap dışı kaynak ve metotlarla çözmek mümkün.”

Kitabın Allah’tan olduğunu ispat etmeye çalışan biri aslında inandığı kitabın sorunları çözmekte yetersiz kaldığını, kitabın sözde pürüzlerinin onun dışındaki kaynaklarla halledildiğini söylemiş oluyor. Bu durumda Kitabın Allah’a ait olduğunu ispat etmeye çalışan ve karşısındakini inkarcı diye niteleyen kişinin Allah’ın kitabına yaptığı hakaret mi yoksa Kur’ân’da matematik hatası var diyenin hakareti mi büyüktür?

Oysa Allah’ın kitabında ne matematik hatası vardır ne de bu kitap bir başka kaynak ve metoda muhtaçtır. Onun âyetleri arasındaki ilişkiler her konuda detaylar verir. Yapılması gereken, bir konunun anlaşılması için Allah’ın koyduğu âyetler arası ilişkiler ağını tespit etmektir.

Nisâ suresinin 11 ve 12. âyetleri miras paylaşımındaki şaşmaz ve değişmez oranları vermektedir. Ancak varislere bu oranlarla paylaşım yapılabilmesi için Kur’ân’ın bir ilkesinin dikkate alınması gerekir. Yüce Allah Nisâ suresinin 33. âyetinde mealen şöyle buyurur:

Herkese, ana baba ve akrabalarının bıraktıklarına mirasçı olma hakkı tanıdık. Kendileriyle güçlü sözleşme yaptığınız kimselere de paylarını verin. Allah her şeye şahittir.

Nisâ suresinin 21. âyeti, eşlerin birbirleriyle güçlü bir sözleşme yaptıklarını gösteriyor. Bu sözleşme nikah akdiyle gerçekleşmektedir. Dolayısıyla eşler mirasa akit sebebiyle dahil olurlar. Eşlerden biri ölünce akit sona erer ve geride kalan eş, kendisine payı verilerek varisler arasından çıkartılır. Tıpkı ölenin borcu olması durumunda hak sahibine hakkı verildikten sonra mirasın paylaşımına geçilmesi gibi, eşler paylarını aldıktan sonra varisler kalanı kendi aralarında paylaşırlar.

Dolayısıyla eşler paylarını aldıktan sonra, ölenin çocukları, ana babası, kardeşleri kalanı aralarında pay ederler. Bu durumda miras paylaşımı bağlamında hiçbir zaman pay-payda eşitsizliği olmaz.

Müslüman ülkelerdeki hakim dini anlayış ve Kuran okuma tarzı, gençleri hayal kırıklığına uğratmakta ve onları Allah’ın dininden uzaklaştırmaktadır. Kendimize gelmeli, bu gidişe dur demeliyiz. Dini konularda ilim tahsil edecek öğrencilerin toplumun en zeki, en yetenekli, en başarılı öğrenciler içerisinden seçilmesi iyi bir başlangıç olabilir.


 

Recent Posts

  • Gündem

Uluslararası Ceza Mahkemesi, Netanyahu ve Gallant İçin Yakalama Kararı Çıkardı!

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…

7 saat ago
  • Gündem

KUR’ÂN ARAŞTIRICISIYDI BEL’AM MI OLDU!

Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…

8 saat ago
  • Gündem

YALNIZCA VE SADECE MİLLETİMİZİN ASKERLERİNE MUHTACIZ

Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…

12 saat ago
  • Gündem

İBB Meclisi’nde İstanbul’da Suya Her Ay Zam Yapılacak

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…

13 saat ago
  • Gündem

Marmara’da Lodos: Deniz Ulaşımı Olumsuz Etkilendi

İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…

14 saat ago
  • Makale

Evrensel Bir Kişilik Profili: Ebu Leheb ve Karısı (1)

Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…

14 saat ago