Bir kaç gün önce Çinli ve Hintli askerlerin birbirlerine taşla ve sopayla saldırdıkları medyada yankı buldu. Çok uzun zamandır Hindistan ve Çin gerginliğinin zemini hazırlanıyor. Tıpkı İslam Dünyası’nda yaşanması istenen Sünni-Şii ve Seküler-Muhafazakar çatışması gibi bir savaş uzakdoğuda iki kadim millet arasında planlanıyor. Arabistan Yarımadası’ndaki Yemen-Suudi çatışmalarını ve İran’da ve Afganistan’da yaşanan ani rejim değişikliklerine yönelik talepleri ve isyanları bütün İslam Dünyası’na yaymak istiyorlar. Temelde hedeflenen şey huzursuzluk ve kargaşanın hakim olması ve istikrarsızlığın sürdürülmesidir.
Bu olayın hemen öncesinde ilginç bir şekilde Çin’de bir yangında ölen Uygur Ailenin yabancı ülkede yaşayan kızı olayı farklı şekillerde bir bildiri ile duyuruyor. Benzer şekilde Doğu Türkistan ve Arakan olayları da sürekli bir şekilde basında ısıtılıyor. Bilhassa Müslümanlık ve Türklük kimliğinin mağduriyeti üzerinden on yıldır ilginç bir şekilde olaylar abartılarak döndürülüyor. Meselenin daha başka boyutları olduğunu düşünüyoruz ve bu kısa değerlendirmeyi yapma gereği görüyoruz. Uygur Meselesi, Çin’in asimilasyon politikasıdır. Bu gerçeği örtmeden, sağlam bir şekilde üzerine gidilmesi gerektiğini savunuyoruz ancak cılız söylemlerle ve yersiz çıkışlarla harekete geçilemediğini de hatırlatmaktayız. Uygurların hemen sonrasında Türkistan’ın da tehlike altında olabileceğinin yine altını çiziyoruz. Ancak bunlar elli ve yüz yıllık sürecin konusudur. Burada şu anda ele aldığımızsa anlık bölgesel politik oyunlardır.
Bu olayların hakikat boyutu bir yana bir plan dahilinde sistematik bir algının oluşturulmaya çalışıldığı şüphesi artik insanın zihnini kurcalıyor. Yaşananların daha da gerisine gittiğimizde çok daha mühim bir şekilde coğrafyamızda suların ısındığını görebilmekteyiz. İslam Dünyası’nın BRIC eksenine kaymasına alternatif olarak dünya kupasının Katar’da düzenlenmesi ve Müslümanların bir biçimde gönlünün alınması Batı’nın bir hamlesidir. İslam Ülkelerinin liderlerinin futbol üzerinden prestij yarışına girmesi Şark-Batı yakınlaşması olarak lanse ediliyor. Öte yandan Müslümanların Çin ve Hindistan için Afrika ile Latin Amerika arasında bir köprü durumunda bulunması ve yakınlaşmaları, Batı’nın ekseninden artık çıkmaları manasını taşıyor ve bu Batı’yı tedirgin ediyor. Bu sebeple medyada Çin ve Rusya aleyhinde haberler asılsız veya bilinçli şekilde haddinden fazla pompalanıyor.
Geçtiğimiz iki üç yılda dünyada çok önemli olaylar oldu. Bundan yedi sekiz yıl öncesinde altı Latin Amerika liderinin suikastlere uğraması nasıl tesadüf değilse, bugünlerde Ortaasya’da olan hareketlilik de bir tesadüf değildir. Acaba Arap Baharı denen olayın bir benzeri Türkistan’da mı tezgahlanıyor? Gözüken o ki birileri yine düğmeye bastı ve Türkistan’da ve Avrasya’da siyasi ve ekonomik hareketlilik kendini gösterdi. Son iki yılda yaşananların ufak bir özeti;
Önce Afganistan’da Taliban, devleti ele geçirdi ve rejimi değiştirdi.
Kırgız-Tacik çatışması yaşandı.
Kazakistan’da halk ayaklanması oldu ve hükümet değişti.
Ardından Pakistan’da İmran Han devrildi.
Rusya, bu süreçte Ukrayna ile savaşa tutuştu.
İran’da ayaklanmalar baş gösterdi ve rejimin aleyhinde halkın tavrı mevcut.
İnsanın aklına gelen ilk soru: “Acaba Büyük Ortadoğu Projesi’nin ikinci ayağı mı yürürlüğe kondu?” oluyor. 11 Eylül Bahanesi ile Müslüman ülkere karşı başlayan Küresel Haçlı Seferi’nin hala bitmediği ancak büyüyen Çin’in ve Hindistan’ın da durumlari gözönüne alınarak çatışmaların ve değişimlerin onlara gözdağı olabilecek şekilde sınırlarına taşındığı yani onlara yakın bölgelerde yapıldığı görülmektedir. Kanaatimizce ve daha açık ifadeyle Güney Müslümanlarından sonra sıra Kuzey Müslümanlarına geldi ve çatışma sahası batıdan doğuya doğru çekildi. Bütün bunlar bir taşla vurulan üç dört kuşa delalet etmektedir. Rusya’ya ve Türkiye’ye olduğu kadar, İslam Dünyası’na ve Uzakdoğu’daki iki deve de yakın dönemde verilen güç ve kontrol hala bizde mesajlarıdır.
Askeri ve stratejik uzmanlar, 2030’a kadar Tayvan odaklı bir hamle ile pasifikte bir savaşın çıkacağını öngörmekle beraber, küresel güçlerin bir kuşak bir yol projesini baltalayarak Çin’in elini zayıflatmayı umduklarıni tekrarlamaktadır. Biz meseleyi küçük ve büyük ölçekte, uzun ve yakın vadede değerlendirmek zorundayız, ancak Sovyetlerin dağılışının ardından NATO’nun sözcüsü konumunda olan M. Tatcher’ın ; “O zaman düşman İslam olacaktır.” söylemi aklımızdan çıkmamalıdır. Zira bu dönemde “İslam İçinde Çatışma Teorisi” sömürgecilerin yürürlüğe koyduğu bir diğer proje olarak biliniyor ve bahsettiğimiz ayaklanmalar da buna pekala delalet ediyor.
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…