Dile kolay, dört buçuk asır (450 yıl) cami olarak hizmet vermiş olan Ayasofya, bir asra yakın bir zamandır ağlamakta ve göz yaşlarını silecek kahramanını beklemektedir. 21 yaşında bir delikanlı İstanbul’u fethediyor, bu millete armağan ediyor. Fethin sembolü olarak da Ayasofya’yı camiye dönüştürüyor, Ayasofya da 450 yıl cami olarak hizmet veriyor, sonra birileri geliyor, Ayasofya’yı mabed olmaktan çıkarıyor, turistlerin ziyaretine açık bir müze ahline getiriyor. Ne hikmettir bilinmez hiçbir güç onu tekrar camiye dönüştüremiyor.
Osmanlı’nın yıkılışından bu tarafa kan ağlayan Mescid-i aksa da tıpkı Ayasofya gibi bugün tutuklanmak, kollarına kelepçe vurulmak ve zindana atılmak istenmektedir. Mescid-i Aksa, Peygamberimizin ifadeleriyle yeryüzünde ibadet için seyahat ve ziyaret edilmeye değer üç büyük mescidden biri olarak dikkatlere sunulmuştur.[1][1] Bu üç mescidden biri, Mekke’deki Mescid-i Haram, ikincisi Medine’deki Mescid-i Nebi, üçüncüsü de Kudüs’te ki Mescid-i Aksadır. Bu mescid, Kur’an’da “etrafı bereketlendirilmiş”[2][2] bir mescid olarak tanıtılır. Hicretten sonra on altı-on yedi ay[3][3] kadar bir sure Müslümanların kıblesi olmuştur. İlk ismi, “Kutsal ev” anlamında “Beytü’l-makdis”dir.
Ayasofya garip, 450 yıl cami olarak kullanılmış bir mabedin hala camiye dönüştürülmemesi garip, Mescid-i Aksa garip, Mescid-i Aksay’ı korumak için mücadele verenler garip, İslam aleminin darmadağın durması garip, Müslümanların birbirleriyle boğuşup dövüşmeleri garip, Müslümanın Müslümana zulmetmesi garip, İslam aleminde kan ve göz yaşının durmaması, dinmemesi garip mi garip.
Bir garip ölmüş diyeler / Üç günden sonra duyalar
Soğuk su ile yuyalar / Şöyle garip bencileyin.
diyen Yunus garip ve Yunus meşrebliler garip.
Ziya Paşa:
Diyar-ı küfrü gezdim, beldeler kâşaneler gördüm
Dolaştım mülk-i İslâm’ı, bütün viraneler gördüm.
Demiş. İslam alemine yakışan bu mısraların tersini söyletmek değil miydi? Ziya Paşa’ya da yakışan şöyle demek değil miydi:
Diyar-ı küfrü gezdim, bütün viraneler gördüm
Dolaştım mülk-i İslam’ı bütün kâşaneler gördüm.
Bir haberde garipler şöyle sıralanmıştır:
Altı şey vardır ki onlar altı yerde gariptir:
1-Cemaati olmayan ve içinde namaz kılınmayan cami gariptir.
2-Okunmayan, anlaşılmayan, bir evin duvarında asılı bulunan Mushaf gariptir.
3-Kur’an’ı ezberlemiş, ama ezberlediği Kur’an’la amel etmeyen bir fasıkın ezberinde bulunan Kur’an gariptir.
4-Allah’a ve Rasulüne itaat eden saliha bir kadın, zalim bir kocanın elinde gariptir.
5-Allah’a ve Rasulüne itaat eden salih bir koca, ahlaken düşük bir kadının elinde gariptir.
6-Kadir bilmez cahillerin arasında bulunan ve sözü-sohbeti dinlenmeyen âlim gariptir.”
“Bu değerleri yalnız ve garip bırakanlara Allah, kıyamet gününde rahmet nazarıyla bakmayacaktır.”[4][4]
Ey garipler! Üzülmeyin. Siz, değersiz olduğunuz için garip kalmadınız. Sizin değerinizi, birileri takdir edemediklerinden siz garip oldunuz. Asıl acınacak olan sizler değil, sizi garip bırakanlardır. Asıl acınacak olanlar Ayasofya’yı garip bırakanlardır.
Ey garipler! Size Rasululah’tan (sav) müjde var. Buyurmuş ki Peygamberimiz:
“İslam garip başladı, başladığı gibi yine garip dönecektir. Gariplere müjdeler olsun! Onlar öyle kimselerdir ki insanların bozduklarını düzeltir ve restore ederler.”[5][5]
Bu hadisten anlaşılmaktadır ki gariplerin ana özellikleri, yakmak, yıkmak, vurmak, öldürmek değil; yapmak, onarmak, ıslah etmek, müsbet hareket ortaya koymak, olumlu davranmak ve her türlü negatif enerjiye karşı pozitif enerji yaymaktır.
Müslümanlar, dinleri olan İslam’la, dinlerinin ve fethin sembolü olan Ayasofya ile Mescid-i Aksa ile imtihan olunmaktadırlar. Bu gariplere karşı şefkat eli uzanmadığı, yeterli ilgi gösterilmediği içindir ki Müslümanların ve İslam aleminin başı belalardan kurtulamamaktadır.
Neden 450 yıl cami olarak hizmet vermiş olan Ayasofya bugün sessizdir? Neden kürsüsünde vaizler, mihrabında imamlar, minberinde hatipler, minarelerinde ezanlar yok? Ayasofya’ya bu cezayı veren kim? Neden Ayasofya’nın cezası bitmez? Ayasofya hangi büyük suçu işlemiştir ki ona bu zulüm reva görülmüştür?
Arif Nihat Asya diyor ki:
“Cânım Ayasofya’nın resmini minâresiz
Çıkarmışlar gördüm, bir Rumca dergide Rumlar.
Kızmaya hakkınız yok, ezan sesi olmayan
Câmide minârenin, kim demiş, lüzûmu var?”
Yine aynı şair devrindeki ilgili mercileri harekete geçirmek maksadıyla Ayasofya’ya seslenmiş:
“Beş vakit loşluğunda saf saftık/ Davetin vardı dün ezanlarda.
Seni, ey mabedim utansınlar/ Kapayanlar da; açmayanlar da!”
Değerli kardeşlerim,
Mescitlerin kollarına kelepçe vuran, onları işlevsiz hale getirenleri bakın Allah nasıl tanımlıyor:
وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّن مَّنَعَ مَسَاجِدَ اللّهِ أَن يُذْكَرَ فِيهَا اسْمُهُ وَسَعَى فِي خَرَابِهَا أُوْلَئِكَ مَا كَانَ لَهُمْ أَن يَدْخُلُوهَا إِلاَّ خَآئِفِينَ لهُمْ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ وَلَهُمْ فِي الآخِرَةِ عَذَابٌ عَظِيمٌ
“Allah’ın mescitlerinde Allah’ın adının anılmasına engel olan ve mescitlerin harap olmasına çalışandan daha zalim kim vardır? Bu zalimler oralara ancak korka korka girerler. Bunlar için dünyada rezillik, ahirette de büyük azap vardır.”[6][6]
Dr. Vehbi KARAKAŞ
[7][1] Bkz. Müslim, Hac, 15/ 415,511.512. Buhari, Mescid-i Mekke,1. Savm 67, Ebu Davut, Menasik 94; Tirmizi, Salat 126; Nesai, Mesacit,10.
[8][2] Bkz. İsra, 17/1
[9][3] Tirmizî, Tefsir, 3
[10][4] Nevevî b. Ömer el-Cavî, Muhammed, Nesaihu’l-Ibad Şerhü’l-Münebbihat, te’lif: Şihabüddin Ahmet b. Hacer el-Askalanî, 37-38
[11][5] Müslim, İman, 232, 251; Tirmizî, İman, 3
[12][6] Bakara, 2/114