Yeni Şafak yazarı Gökhan Özcan’ın kaleme aldığı “Ayna” yazısını siz değerli okuyucularımıza sunuyoruz..
Günaydın… Modern dünyada yeni bir güne uyandınız. Güneş aydınlık kollarını açmış, içinde sonsuz ihtimal barındıran heyecan verici yeni bir güne çağırıyor sizi. Ama siz pek oralı değilsiniz. Gözünüzü açar açmaz telefonunuza uzanıyor ve hızlıca göz atıyorsunuz. Güzel, bir çok yeni takipçiniz var. Paylaşımlarınızı beğenmişler. Siz de alışılmış hareketlerle onlarınkileri beğeniyorsunuz. Günlük beğeni dozunuzu aldınız. Ama hala geceyi geçirdiğiniz odanın içindesiniz, uyku sersemliğini tam olarak atabilmiş değilsiniz üstünüzden ve hayata katılmaya hiç hazır değilsiniz. Kalkıp yüzünüzü yıkıyorsunuz, uykuyla geçen saatler gözlerinizdeki yorgunluğu alıp götürmemiş. Yüzünüzde az önce onlarca kişinin beğenilerini almış birinin neşesi yok. Aynada içi sıkılarak kendisine bakan solgun benizli bir insan olarak yaşamak zorundasınız bugünü de, her gün olduğu gibi… Ayna iyi gelmiyor size, keşke hiç bakmasanız. Kahvaltı hazırlamaya başlamadan önce bir kaç beğeni daha almaya ihtiyacınız var. Yapıyorsunuz, gidip telefonunuzu yeniden elinize alıyor, parmağınızın ucuyla ekranı ileri geri kaydırıyorsunuz. Sadece birkaç yeni beğeni var, yetmez bu kadarı! Hemen yeni bir paylaşım yapmanız lazım, ancak yüzünüz o kadar afyonu patlamamış bir vaziyet arz ediyor ki selfiler işe yaramaz. Eldeki kahvaltı imkanlarıyla az da olsa bir cazibe oluşturulabilir mi peki? Dolabı açıp bakıyorsunuz, içindekiler pek de ümit vermiyor. Balkondaki çiçeklerde bir hareket olabilir mi, birkaç tomurcuk fark etmiştiniz önceki gün. Evet sardunyalar da bir hareket var ama o kadar da güçlü değil. Ayrıca görebildiğiniz kadarıyla bugün insanlar söz birliği etmiş gibi bir sürü çiçek fotoğrafı paylaşmışlar. Standart kahveli fotoğraflarınızdan mı paylaşsanız? Çok klişe olmaz mı ama! Altına “Yine sıradan bir gün! Neyse ki içim her zamanki gibi cıvıl cıvıl!” falan yazsanız da kurtarmaz mı? Hay Allah! Aklınıza da hiçbir şey gelmiyor bugün… Kahvaltınızı yapsanız, belki kafanızda bir şeyler harekete geçer. Çayı ocağa koyuyorsunuz ama altını yakmayı unutuyorsunuz. Aklınız başka yerde çünkü. Uyanalı neredeyse yarım saat oldu, hâlâ yeni bir paylaşım yapmadınız. İnsanlar merak etmeye başlamıştır. Gerçekten merak ediyorlar mı? Böyle bir soru gelip geçiyor zihninizden. Siz ediyor musunuz başkalarını. Takip edeni takip ediyor, beğenenleri beğeniyorsunuz. Kam olduklarının, ne paylaştıklarının bile farkında değilsiniz çoğu zaman. Canınız sıkılıyor, ayna yine bütün acımasızlığıyla karşınızda. Muhtemelen size duymak istemediğiniz şeyler söyleyecek yine. Aslında mutfaktasınız hâlâ, ayna cismen orada değil! Ama işte orada, yüzünüzdeki hayat yoksulluğunu görüyorsunuz orada. Gözlerinizi sımsıkı kapatıyorsunuz. Ayna yine orada! Elinden kurtulmak için paylaşacak bir şeyler bulmalısınız acilen. Ama ne?
Anthony Giddens’ın ‘Modernite ve Bireysel-Kimlik’ isimli kitabından birkaç keyif kaçırıcı cümle ile bitirelim: “Tüketimi standartlaştırmaya ve reklamcılık aracılığıyla beğenileri şekillendirmeye çalışan tüketimci kapitalizm narsisizmin artmasında merkezi bir rol oynar. Bu sistemde, tüketim modern toplumsal hayatın yabancılaşmış niteliklerine yönelir ve onların çözümlerini bulduğunu iddia eder: narsistin arzuladığı şeylerin -çekicilik, güzellik- ‘uygun’ mal ve hizmetlerin tüketimiyle sağlanacağını vaat eder. Bu yüzden hepimiz modern koşullarda, aynalar tarafından kuşatılmış olarak yaşarız; bu aynalarda kusursuz, toplumsal olarak değerli bir benlik görüntüsü ararız.”
https://www.yenisafak.com/ GÖKHAN ÖZCAN