Bir diğer anlatımla KKM 3,2 trilyonu bulunca, ödenen ve ödenecek olan kur farkı 210 milyara yükselince ve dolar da iki katı bir yükselişle 27 liraya çıkınca hükümet işe nokta koydu.
Sonuçta yüzbinleri faize yönelttik, zenginleri daha zengin edip bankaları abad ettik. Ülkemiz de faiz ülkesi oldu. Kazığı da derinden derine duyarcasına milletimiz yedi.
“Biz demiştik” diyerek kendimizi övmek için değil ama tarihe ışık tutmak için 31.12.2021 tarihli yazımızı yeniden yayınlıyoruz:
Muhterem Hayrettin Karaman Hocamızın “ Azdırılan para piyasasına çare” başlıklı yazısını okudum. Bazı değerli ilim adamlarımızdan yaptığı alıntılarla hocamız Yeni Kur Korumalı TL Vadeli Mevduat hesaplarında kur artışları sebebiyle verilecek paranın faiz olup olmadığını tartışıyor ve ödenecek ilavenin faiz olmadığı yargısına varıyor.
Hocamız beni mazur görsünler bu çaba beyhudedir ve faydadan ziyade maddi ve manevi zararlar oluşturacak vasıftadır.
Cumhurbaşkanımız Bizimdir
Muhterem Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan kardeşimiz özellikleri- güzellikleri ve de hataları-eksikleri ile bizim kardeşimizdir.
Zati değerleri ve kendisini eleştirdiğimiz hususlarda iç ve dış muhaliflerinin alternatif oluşturacak kişilik ve programlardan yoksun oluşları sebebiyle Recep Tayyib kardeşimiz, geçen 19 yılda olduğu gibi bu gün de tercihimizdir.
Eleştirdik ve eleştireceğiz ama kendisini inançlarımız ve yaşam ölçülerimizin karşıtlarına da yedirtmeyeceğiz. Yedirtmeyeceğiz de “Marûf’a çağırma ve Münker’den sakındırma” görevimizi de yapacağız.
Türkiye Demokratikleştirmeye Çalıştığımız Laik Bir Devlettir
Türkiye Cumhuriyeti, Anayasası ile İslam’ın bir hayat düzeni şeklinde algılanarak eğitim, hukuk ve ekonomi gibi her hangi bir toplumsal alanda hayata yön verilmesi çabasını suç haline getirmiş jakoben laik bir devlettir.
Milletimizin imanı ve irfanı ile içselleştirmediği bu dışlayıcı, ötekileştirici ve baskıcı jakoben laikliği 19 yıllık iktidarımızda İmam hatip nesli eliyle kısmen demokratikleştirdik ama İslam’a yönlendiremedik. Pek çok önemli ama yüzeysel işler yaptıysak da İslam’ı çağrıştıracak devrimler yapamadık. Yapabilir miydik? Belki bir ucundan başlayabilirdik.
Batıya eklemlenen ülkemizi bilgi, kadro ve tecrübe yetersizliği sebebiyle ancak batıyataparların izinde yönetebildiğimiz için özellikle de Borca Dayalı Para Sistemi ve Faize Dayalı Ekonomi Düzeni’ni islah edemediğimiz için azim hatalar yaptık.
Türkiye Cumhuriyet(i) Mekez Bankası’nı Kuramadık
Şimdilerde hisselerinin çoğuna sahipse de Ülkemiz henüz Merkez Bankası’nı milli parasını basabilen Türkiye Cumhuriyet(i) Merkezi Bankasına dönüştüremedi. Bunun içindir ki bu bankamızın bastırdığı 241 milyar Türk lirasına karşılık zalim ve sömürücü bankacılık düzenine verdirilen kredi 4.2 tirilyondur. Ve bu kredilerin önemli bir bölümünü, hiçbir mali temeli olmayan kaydi paralar oluşturmaktadır ve bu paraların bile faizleri alınarak milletimizin kanı emilmektedir.
Ülkemizin dış borçlarının yalnızca üçte biri devletin borcudur ve bu borçların faizlerinin ödenmesi için 2022 bütçesinde ayrılan para 240 milyardır. Özel sektörle birlikte ödenecek dış borç faizi bunun için üç katı olacaktır. Bir diğer anlatımla fakir milletimiz her gün iki milyar borç faizi ödeyecektir. İç borçlar ve faizleri ise ayrı bir felaket.
Faiz ve Döviz Kıskacı
Dövizle yapılan borçlanmalar ve ödenmekte olan faizler sebebiyle faiz ve döviz cenderesine girdik. Üstelik bir de silah sanayiinde ve dış politikada etkinleşmemiz sebebiyle dış dünya da üzerimize gelmeye başladı.
Dünyada faizler 0.25 ile başlamakta ama bizde Merkez Bankası Politika faizleri yani şimdilik Merkez Bankası’nın bankalara uyguladığı faiz oranı yüzde ondört (14). Ekonomiyi ellerine teslim ettiğimiz zalim bankacılığın uyguladığı faiz ise yüzde yirmibeşlerde. Böylesi bir ekonomide beklenen adılımlar atılabilir, yatırımlar yapılabilir mi?
Ülkemizde yapılan tartışmamalara bakarsanız faiz oranlarının yüzde üçlere düşürüldüğünü sanırsınız. Öteden beri büyük faiz oranlarına alıştırdığımız kesimler ve Cumhurbaşkanımızın çağrısına uyarak birkaç defa altınları ve dövizlerini bozdurduğu için darbe yiyen halkımız, bu defa bildiğini okuyarak dolara hücum etti ve bilinenler oldu.
Peki Çare Olarak Ne Yapıldı?
Peki çare olarak ne yapıldı? Yeni Kur Korumalı TL Vadeli Mevduat uygulamasına geçildi. Yani kapitalist mantıkla yapılan hata, belki yüzüncü defa tekrarlanarak milletimiz bankacılığa yönlendirildi. Nass (Kuran ve Sünnet) gereği faize karşı çıkıyoruz denirken Milyonlarca insanımızı faize yönelterek günaha batırdık. Bankacılık sistemi şimdi, yatırılacak mevduatları asgari on beş yirmi katı kaydi paraya dönüştürüp vereceği kredilerin faizlerini alarak milletimizin kanını emmeyi daha bir sürdürecek. Üstelik faize yatırılan mevduata garantiyi 200 BİN liraya çıkardık. Gidiş iyiye değil.
Hayrettin Hocamız Dahil Biz Ne yapıyoruz?
Hocamızın başını çektiği ilahiyatçılarımız olarak biz ne yapıyoruz? Savaş açmamız gereken sisteme ödenecek kur farklarının faiz olup olmadığını tartışıyor ve mevcut uygulamaya dolaylı destek veriyoruz. Ayıptır/günahtır.
Piç olan “Borca dayalı para sistemi ve faize dayalı ekonominin” pisliklerini temizlemek bize mi düştü?
Tamam ülke bizimdir, çare üretelim. Bizim yapmamız gereken, Cumhurbaşkanımız ve Maliye bakanımızın dikkatlerine sunduğumuz “Devlet Denetimli ve Destekli Borsacılık Düzeni” türünden çıkış yolları göstermek olmalıdır.
ALİ RIZA DEMİRCAN ”BORSA VE FAİZ” KONUSUNDA HÜKUMETE SERT UYARI VE ELEŞTİRİLERDE BULUNDU
EKONOMİ’NİN CANLANMASINI İSTİYORSAK KUR’AN’IN EMRİ ”İNFAK MODELİ’Nİ KESİNLİKLE UYGULAMAMIZ GEREK
Aranırsa nice nice çıkış yolları bulunabilir.
Recep Tayyip Kardeşimizden Vazgeçmedik
Biz Recep Tayyip kardeşimizi, bizim değerlerimizin bağlısı insan olarak destekledik. Bize göre mevcut kadrolarıyla o, ilgası milletimizin çoğunluğunun bilinçli desteğini gerektiren bu zalim düzenden korunamazdı, nitekim korunamadı ve de koruyamadı.
Bendeniz son beş yıl içinde kendimce yol gösteren onlarca makale yazdım ama duyuramadım, halâ daha eleştiriyorum ama -yalnızca ve sadece imanım doğrultusunda hareket ettiğim için- Recep Tayyip kardeşimden de vaz geçmiyorum. Çünkü onu eleştirdiğimiz noktalarda bize ümit verecek alternatif fikrî ve fiilî bir gelişme yok. O halde ruhuyla bizim olan kardeşimizi niçin feda edelim.
Feda etmeyelim ama yapığı yanlışları onaylayarak değil, yapması gerekenleri teklif ederek destekleyelim. Biz ilahiyatçılar ne işe yararız?
Sözü Rabbimizin beyanı ile bağlayalım?
“ (Ey yükümlü insan! Nefsine ve çevrene) söyle : ” (Savaşılması gereken faiz benzeri) pis-kötü-çirkin olan şeyler ile ( yatırım ve yardımlaşma gibi) iyi-güzel şeyler mukayese edilemez, pis-kötü ve çirkin olanın çokluğu beğenini kazansa ve çıkarına uygun düşse bile. O halde, siz ey derin kavrayış sahipleri, Allaha karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ki mutluluğa eresiniz.”
S.A. Muhterem Hocam,
Bugün fırsat bulup yazınızı okuyabildim. Sizi tebrik ediyor; ömrünüzün sağlıklı, huzurlu, bereketli ve uzun olması için dua ediyorum….
1909 yılından sonra fiilen uygulanmaya başlanan baskı ve zulüm döneminin ardından Cumhuriyet döneminde de, oranını artırarak, uygulanmaya devam edilen baskı ve zulüm döneminde, Din alimleri, İSLAMIN dengeli bütünlüğünü dikkate alarak, İslami sistemin değişik alanlarda temel görüşlerini güncelleyip savunmak yerine mevcut dikta ve dinsizlik temelli sistemlerin aksaklıklarını “İslami yamalarla(!)” yamamayı tercih etmeleri, başlı başına bir hatadır; İSLAMIN izzet ve şerefine yönelik bir tahkirdir.
İslam nizamı, Beşeri sistemlerin açık ve yanlışlarını yamamak için gönderilmiş bir nizam değildir. Hayatın bütün alanlarında ilke ve kurallar koymuş; hayatın bütününü kapsayan ilahi ve muhteşem bir hayat nizamıdır. Bu muhteşem hayat nizamını unutturup, demokratik ve laik sistemi kabül edercesine, sadece aksayan yönlerini tamir eder gibi, “İslami yamalarla(!)” yamatmak mümkün değildir.
Bu yamamanın mümkün olmaması bir yana, İSLAMIN bu yolda harcanmasına, kurban edilmesine yol açılabileceği de unutulmamalı, dikkate alınmalıdır…
Bize düşen “İslam Hayat Nizamını” bir bütün olarak ortaya koymak, o hayat nizamının güzel uygulama örneklerini somutlaştırıp halkın idrakine sunarak, İslamdan başka hiç bir sistemin, insanlığın huzur ve mutluluğunu sağlayamayacağını ortaya koymaktır; dayatmacı laikliği ayakta tutmak için formüller üretmek değil…
01/01/2022
Ahmet Ziya İBRAHİMOĞLU