Bağımsız Politikanın Bedelleri

Geçen hafta, rahmetli Menderes’in ABD’ye karşı “bağımsız” bir politika izlemeye başlaması üzerine başına gelenleri, belgeleriyle görmüştük.

Sonunda Amerikancı generaller 27 Mayıs 1960 darbesini yapacak ve Menderes soluğu ipte alacaktı. Ardından dizginler İnönü’nün eline geçecekti…

1963 sonların­da Kıbrıs’ta tırmanan Rum vahşeti karşısında­ Türkiye Kıbrıs’a çıkarma yapmayı kararlaştırdı. Ancak 1964’teABD Başkanı JohnsonBaşbakan İnönü’ye gönderdiği mektupta, “ABD’nin izni olmadan böyle bir müdaha­lede bulunulamayacağını” ifa­de ederek Türkiye’yi tehdit etti.

‘Kıbrıs anlaşmazlığının buhranlı günlerinde, yüksek dereceli bir me­mur, Bakanlar Kurulu ile ortak ya­pılan bir toplantıda, Başbakan İnö­nü’den ‘daha bağımsız ve şahsiyetli bir politika izlemesini’istemişti. İnönü, söz isteyen bakanlara söz ver­memiş ve kendisi şu konuşmayı yapmıştı:

“Daha bağımsız ve şahsiyetli dış politika izlenmesini istiyorsunuz. Herkes aynı şeyden bahsediyor. Nasıl yapacağım ben bunu? Karar vere­ceğim ve işi teknisyenlerime havale edeceğim. Onlar etraflı çatışmalar ya­pacaklar, teklifler hazırlayacaklar. Yapabilirler mi bunu? Hepsinin etra­fında uzman denilen yabancılar do­lu, iğfal etmeye çalışıyorlar. Muvaf­fak olamazlarsa işi sürüncemede bıraktırmaya çalışıyorlar. O da olmaz­sa karşı tedbir alıyorlar. Bir görev veriyorum; neticesi bana gelmeden Washington’un haberi oluyor. Sonu­cu memurumdan önce sefirimden öğreniyorum. Böyle mi teslim ettik biz devleti? Bana şimdiye kadar bun­lar tarafından hazırlanmış, derdimize deva bir rapor göstermediler. Hep­si yasak savma kabilinden şeyler. Ne yapıyorsak gene biz kendi elemanlarımız ile yapıyoruz. Peki, bu binlerce adam «avara kasnak» gibi dolaşmı­yor. Elbette kendileri için önemli marifetleri var. İstiklâl harbinden sonra sulh anlaşmasında esas müca­dele uzmanlar konusunda oldu. Yoksa hudutlar meselesi fiili bir durum idi. Tazminat işini iki devlet biz aramızda hallederdik. Bütün mü­cadele idaremize tasallut yüzünden çıktı. Bir tek uzman vermek için bü­yük tavizler vermeye hazırdılar. Da­yattık. Biz onların niçin ısrar ettik­lerini biliyorduk. Onlar bizim niçin inatla reddettiğimizi biliyorlardı. Böy­ledir bu işler. Peygamber edası ile size dünyaları vaat ederler. İmzayı at­tınız mı, ertesi gün gelmişlerdir. Per­soneli gelmiştir. Teçhizatı gelmiştir. Üsleri gelmiştir. Ondan sonra sökebilirsen sök. Gitmezler. Ancak bu me­selenin üzerine vakit geçirmeden eğil­mek lâzım. Yoksa ne bağımsız dış politika, ne bağımsız iç politika güdemeyiz. Fakat zannetmeyiniz ki ko­lay bir iştir. Savuşturulan iki iç ba­dire bunun yanında çok kolay kalır. Teşebbüs ettiğimiz zaman başımıza neler geleceğini kestiremem.” (Süleyman Genç, “CIA MİT Kontr-Gerilla / Bıçağın Sırtındaki Türkiye”, Vatan Gazetesi, 10.11.1977.)

Bu sözler ve satır aralarındaki gerçekler üzerinde çok iyi düşünülmeli ve Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca, ABD ve ‘galip devletler’ ile ilişkilerimiz işbu acı itiraflar açısından değerlendirilmelidir.

Devlet dairelerindeki Amerikan uzmanları hakkında “teşebbüs”tensöz eden İnönü, ayrıca,  blöf mesabesinde kalsa da, Johnson’a, “Yeni bir dünya kurulur ve Türkiye de orada yerini alır”demiş, OECD çerçevesinde bir moratorium (borç ertelemesi) ilanı düşünmüş, seçim yatırımı olsa da ‘Amerikan aleyhtarı’ bir tavır takınmıştı ki bunlar ABD’nin hoşuna gitmedi (S.Genç, a.g.y., Vatan, 9.12.1977).

Hâsılı, MenderesAmerika’nın arzu­larına boyun eğmediği için ipe çekilmiş; İnönü deAmerika’nın hoşu­na gitmeyen işlere kalkışınca gözden düşmüştü. Ni­hayet ABD, İnönü’nün yerine Demirel’eoynayacak, fakat onda da umduğunu bulamayacaktı.

1965 seçimlerinde, kendisini Johnson ile birlikte çe­kilen fotoğraflarıyla«Amerikan dostu» olarak tanıtan (“Morrison”) Süleyman Demirel iktida­ra gelecek; ama Demirel hükümeti de Kıbrıs’ta tavize yanaşmayacak, U-2 uçaklarının uçuşuna izin verilmesi ve haşhaş ekiminin yasaklanması gibi konulardaki ABD dayatmasına boyun eğmeyecek ve 12 Mart 1971 darbesiyle alaşağı edilecekti…

Bugün, Türkiye-ABD arasındaki “dostluk” eksenli ‘stratejik’ ilişkinin “düşmanlık” eksenine kaydığı bir dönüm noktasına geldiğimiz gün gibi aşikâr.

Türkiye “gerçekten bağımsız” ve “oyun kurucu” bir ‘büyük devlet’ mi olacak, yoksa “dışa bağımlı” ve-İnönü’nün ifadesiyle-“idaresine tasallut edilen”bir devlet konumunda mı kalacak?

İşte son günlerde olup bitenler, birincisini tercih etmemizin bedelleridir. Di-re-ne-ce-ğiz!

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Recent Posts

  • Gündem

Uluslararası Ceza Mahkemesi, Netanyahu ve Gallant İçin Yakalama Kararı Çıkardı!

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…

5 saat ago
  • Gündem

KUR’ÂN ARAŞTIRICISIYDI BEL’AM MI OLDU!

Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…

6 saat ago
  • Gündem

YALNIZCA VE SADECE MİLLETİMİZİN ASKERLERİNE MUHTACIZ

Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…

9 saat ago
  • Gündem

İBB Meclisi’nde İstanbul’da Suya Her Ay Zam Yapılacak

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…

10 saat ago
  • Gündem

Marmara’da Lodos: Deniz Ulaşımı Olumsuz Etkilendi

İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…

11 saat ago
  • Makale

Evrensel Bir Kişilik Profili: Ebu Leheb ve Karısı (1)

Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…

11 saat ago