Makale

“BAKARA” KISSASI YA DA“İPE UN SERMEK”

“İpe un serme” deyimi, Nasrettin Hoca’nın bize bir armağanıdır. “Yapılması gereken bir iş konusunda türlü bahaneler üreterek ve bazı sebepler ileri sürerek işe engel  olmayı” ifade eder.

“Bir gün komşusu Nasrettin Hoca’nın kapısını çalar.  Ve ona,  ‘Hocam evde  çamaşır yıkandı, ama ipimiz yok, bize ipini verir misin ?’ der. Hoca, ‘Kusura bakma komşu, bizim hanım ipe un sermiş, onun için veremeyeceğim” diye  cevap verir. Bunun üzerine komşusu, ‘Aman Hoca!  Hiç öyle şey olur mu, ipe  hiç un serilir mi?’ deyince, Nasrettin Hoca hiç istifini bozmadan, ‘Canım, ne var bunda; vermeye gönlüm olmayınca bal gibi de serilir…!’ der.

Toplum hayatında bu tür davranışlara   çok kere şahit olmuşuzdur. Nitekim “Bugün git, yarın gel”, “Daha sonra”, “ Ne gereği var” , “ Boş ver  bu ülkeyi sen mi kurtaracaksın?” ve “Böyle gelmiş böyle gider”  gibi sözler, ipe un sermenin başka versiyonları değil midir?  Nitekim, lisans ve yüksek lisans öğrencilerimden her birine tez danışmanı olarak  bazı kitap adları vererek “Bu kitapları mutlaka  okumalısınız” derdim. Bu sözüm üzerine  kimi öğrencim, “Peki hocam” der, önerdiğim kitapları  bir şekilde temin  eder ve okurdu. Kimi öğrencilerim ise, “Bu kitapların hepsini okuyacak mıyız,  hepsini okumasak olmaz mı,  bu kitapların özetleri var mı, işimize yarayacak mı? gibi sorularla okuma isteksizliklerini  belli ederdi. Böyle konuşan öğrencilerime  önce Kur’an’daki “Sarı inek” kıssasını, sonra da “Garcia’ya Mektup” hikayesini okumalarını tavsiye eder, “Bunları bir okuyun, daha sonra da  bu kitapları okumanın gerekli olup olmadığını  tartışalım ve müzakeresini birlikte  yapalım” derdim. Bazı öğrencilerimin bununla da yetinmediklerini, “Hocam, sarı inek kıssası da ne?”, ”Garcia da kim?” Bu hikayeleri  nerde  bulup da  okuyacağım?”  Dediklerine de  şahit olurdum. Ben de onlara “Araştırma, bulma ve öğrenme de eğitimin bir parçası.  Siz önce  bir araştırın bakalım, bulabilecek misiniz, bulamayacak mısınız ? Şayet bulamazsanız, o zaman  ben size  nasıl ve nerede bulacağınızı söylerim” diye cevap verirdim. Bir zamanlar genel manzara böyle idi.

Öğrencilerime okumalarını tavsiye ettiğim “sarı inek kıssası”, Kur’an’ın ikinci suresine adını veren “Bakara kıssası” nın ta kendisiydi. Bakara demeyip de sarı inek  deyişimin elbette önemli bir sebebi vardı. Bu da Bakara suresini okuyup okumadıklarını öğrenmek ve bu vesile ile bilgi elde etmelerini, diğer bir ifade ile  “öğrenmeyi öğretmek” ti.

Öğrencilerimden okumalarını istediğim bu kıssa ile ilgili olarak tefsirlerde şu bilgiye  yer veriliyor. Zengin ve yaşlı bir Yahudî  mirasına göz diken yeğeni tarafından öldürülür. Fakat cinayet bir masumun üzerine yıkılmak istenmektedir. Dolayısıyla gerçek katil  bulanamadığı için de gerginlik had safhaya ulaşmıştır. Durum Hz. Musa’ya iletilir ve bir çözüm bulması istenir. O da Allah’tan aldığı vahye uygun olarak bir inek kesmelerini ve onun bir parçasıyla maktulün  cesedine vurmalarını  söyler.[1]  Olayın bundan sonraki kısmı Kur’an’da şöyle anlatılmaktadır:

“Bir zamanlar Musa kavmine, “Allah size bir sığır kurban etmenizi emrediyor” demişti. Onlar, “Sen bizimle alay mı ediyorsun?” dediler. O, “Hayır, ben alay eden biri olmaktan Allah’a sığınırım” dedi.

Kavmi (alaylı bir üslûpla), “Öyle ise sen bizim için Rabbine dua et, onun nasıl bir sığır olacağını bize iyice açıklasın” dedi. Musa, “Allah, ‘o ne yaşlı ne de körpe, ikisi arasında orta yaşta bir sığır olacak’ diyor. Siz bırakın alay etmeyi de emredilen şeyi yapmaya bakın” dedi.

Bu defa da, “Bizim için Rabbine yine dua et, bize sığırın rengini tam olarak açıklasın” dediler. Musa, “Allah ‘bu sığır, bakanların hoşuna giden, içini açan, parlak, sarı renkli bir sığır olacak’ diyor” diye cevap verdi.

Onlar tekrar, “Ey Musa! Sen yine Rabbine bizim için dua et de, bize bu sığırın nasıl bir şey olacağını açıkça bildirsin; zira bu sığır konusunda kafamız iyice karıştı. İnşallah biz, istenen sığırı bulabiliriz(!)” dediler.

Musa, “Allah ‘o, çift sürmek ve tarla sulamak için boyunduruğa koşulmamış, kusursuz, alacasız bir sığır olacak’ diyor” dedi. “Eh, işte şimdi oldu” dediler. Sonunda uygun sığırı bulup kestiler. Fakat onlar, bunu yapmamak için ellerinden geleni de yaptılar.”

Ey İsrailoğulları! (Bütün bunların sebebi şu idi:) Siz bir adam öldürmüş, suçu da birbirinizin üzerine atmıştınız. Oysa Allah gizlemiş olduğunuz şeyleri açığa çıkartacak güce sahiptir.

Bunun üzerine Biz, “Fâili meçhul cinayetlerde bu yöntemi (bir sığır kesip şüpheli kişilere, üzerinde ellerini yıkamak suretiyle kâtili bilmediklerine dair yemin ettirme yöntemini) uygulayın” diye emrettik. Allah (fâili meçhul cinâyetlerin kâtilini ortaya çıkarmak sûretiyle) ölüleri böyle diriltmekte ve düşünesiniz diye uygulanacak kuralları size gösterip öğretmektedir.

Bütün bunlardan sonra, yine de kalpleriniz katılaşıp taş gibi oldu; hatta daha da sertleşti. Oysa öyle taşlar vardır ki, içinden ırmaklar fışkırır. Taş deyip geçmeyin. Öyle kayalar vardır ki, yarılır içinden pınarlar çıkar. Yine öyle taşlar vardır ki, O’nun korkusundan yuvarlanırlar. Bilin ki, Allah yaptıklarınızın hiçbirinden habersiz değildir; günü geldiğinde sizi mutlaka cezalandıracaktır.

Şimdi siz (ey Peygamber ve ey müminler! Kalpleri taş gibi katılaşmış ataların torunları olan) bu Yahudilerin size inanmalarını mı umuyorsunuz? Ki, onların bir kısmı Allah’ın (Tevrat’taki) kelâmını dinliyor ve onu doğru olarak anladıkları halde bile bile tahrif ediyorlar. Üstelik onlar inananlarla karşılaşınca, “Biz de inanıyoruz” derler, fakat birbirleriyle baş başa kaldıklarında, “Allah’ın size (Tevrat’ta, kardeşlerinizin arasından bir peygamber geleceğine dair) bildirmiş olduğu şeyleri Rabbinizden gelen bir delil olarak size karşı kullanmaları için mi onlara anlatıyorsunuz, buna hiç akıl erdiremiyor musunuz? diyerek birbirlerini uyarırlar.” [2]

Bu Kıssada önemli mesajların yer aldığı ve bunlar arasında “ipe un serme” tavrının en dikkat çekeni olduğu görülüyor. Zira bu kıssada Hz. Musa’nın onlara,  “Allah sizden  bir inek kesmenizi emrediyor”  dediği halde, onların bu emrin  gereğini  hemen yerine getirmedikleri, hatta getirmemek için bahaneler  üretmeye çalıştıkları açıklanıyor. Şayet onlar,  kesilecek inek ile ilgi sorular sormadan, bu emrin gereğini yapmış olsalardı, kesilecek inekle ilgili  nitelikleri zikretmeye  de gerek kalmayacak, dolayısıyla Allah Teâlâ’nın “Onlar bunu yapmamak için ellerinden geleni de yaptılar” sözüne  muhatap olmayacaklardı.

Bununla birlikte sorumluluk bilincine sahip olan, dolayısıyla böyle davranmayan,  insanların bulunduğunu da  gözden ırak tutmamak gerekiyor. Bu insanlarla ilgili hikayelerin de yazıldığı  biliniyor. Bunlardan biri de öğrencilerime  okumalarını  tavsiye ettiğim Elbert  Hubbard tarafından yazılmış  olan “Garcia’ya  Mektup” hikayesidir. Hikaye kısaca  şöyle:

“Amerika Birleşik Devletleri ile İspanya arasındaki Küba gerginliği tırmanırken Başkan William Mc Kinley, olası bir İspanya savaşında değerli bir müttefik grup olarak gördüğü Kübalı isyancılar ile iletişimin önemli olduğu kanısına varır. Mc Kinley, Albay Arthur L. Wagner’den isyancı liderlerinden biri olan Calixto Garcia ile görüşecek bir subay tavsiye etmesini ister. Wagner o zaman Jamaika yolu ile Küba’ya gitmiş olan Teğmen Andrew Rowan’ı önerir. Rowan, Garcia ile Oriente Dağları’nda buluşur ve dostluk kurar. Rowan, İspanya savaşı için Amerika’yı desteklemeye hazır olan Garcia’dan önemli bilgiler alır” Amerika’ya döndüğünde Garcia’ya götürdüğü Mektup dolayısıyla kendisine Üstün Hizmet Madalyası verilir.” [3] Bu hikayede, verilen bir görevin her hangi bir bahane üretmeden yerine getirilişi anlatılmaktadır.

“Sarı inek” kıssası ile “Garcia’ya mektup” hikayesi, biri diğerine zıt iki farklı tavrı ve düşünce tarzını yansıtıyor.  Nitekim Bakara/ inek kıssası, bir işi yapmamak için “ipe un seme” zihniyetini ve yanlışlığını anlatırken; “Garcia’ya  mektup”, şevk ve azimle işe  koyulmanın, bahane aramadan tek başına da olsa  bir işi başarmanın hikayesini anlatıyor. Bu nedenle hikayeler böyle bir işleve sahip oluyor ve önemli mesajlar veriyor. Verilen bu mesajları  okumak, anlamak ve ders almak  da bize kalıyor!

Prof. Dr. Celal Kırca

YAZARIN DİĞER YAZILARINI OKUMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ

MİRATHABER.COM – YOUTUBE

[1] Taberi, Camiu’l Beyan,  Mısır 1968 1/337.

[2] Bakara,2/67-76.

[3] Elbert Hubbart,  Garcia’ya Mektup: Kafe Kültür Yayıncılık, Basım Yılı: 2013

Recent Posts

  • Gündem

Uluslararası Ceza Mahkemesi, Netanyahu ve Gallant İçin Yakalama Kararı Çıkardı!

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…

25 dakika ago
  • Gündem

KUR’ÂN ARAŞTIRICISIYDI BEL’AM MI OLDU!

Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…

1 saat ago
  • Gündem

YALNIZCA VE SADECE MİLLETİMİZİN ASKERLERİNE MUHTACIZ

Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…

5 saat ago
  • Gündem

İBB Meclisi’nde İstanbul’da Suya Her Ay Zam Yapılacak

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…

6 saat ago
  • Gündem

Marmara’da Lodos: Deniz Ulaşımı Olumsuz Etkilendi

İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…

7 saat ago
  • Makale

Evrensel Bir Kişilik Profili: Ebu Leheb ve Karısı (1)

Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…

7 saat ago