Balkanlarda son 200 yılda olanların modelini çıkarmadan, sakince değerlendirmeden ne bugünü ne Avrupa Birliğini ne de PKK projesini anlayamayız.
Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkanlardan çekilmesi yavaş bir süreçti, 1683’ten imparatorluğun çöküşünden sonra bile 2000 yılına kadar 317 yıl devam etti.
Bosna ve Kosova savaşlarını da buna dahil edebiliriz, çünkü Müslüman halka karşı tatbik edilen yöntemler aynıydı. Zaman ve ülkeyle değişmedi.
Ermeni meselesini anlamak için Balkan meselesini bilmek gerekir. Kıbrıs konusunu anlamak için Balkan meselesini bilmek gerekir. Günümüzü anlamak için de.
Balkanlarda özellikle 1821 Yunan ayaklanması ile 1913 Balkan savaşı arası dönemi ve 1990’lar boyu süren Yugoslavya savaşlarını iyi anlamak her okur yazar için bir zarurettir.
Balkanlarda çoğunluğu oluşturan Müslümanlar nasıl yokedilip bugünkü %10 düzeye indi?
Standart Balkan süreci
Yunanistan ve adaları, Sırbistan, Romanya, Bosna, Makedonya, Karadağ ve Bulgaristan’da hep aynı süreç izlendi.
1 Başta Rusya, İngiltere, Fransa, Avusturya, Alman prenslikler dahil egemen güçler, akademisyenlerince hazırlanan ulus oluşturma mitleri sayesinde milliyetçilik ve ayrılıkçılık konusunda çeşitli kesimleri hazırlar. İlk hedef dağlardaki haydut/çete örgütleri, dışlanmış rahipler, öğrenciler ve yerel zenginler olurdu.
2 Yasadışı Avrupa silahları getirilir, devrimci kesime dağıtılır ve bugün gerilla taktikleri dediğimiz o gün eşkiyalık denen yöntemlerle vur kaç taktiği uygulanırdı. Suç, soygun ve devrim birbiriyle karışıktı. Bu çetelere Avrupa’lı maceracılar ve askerler de katılır, taktik verir, hatta liderlik yaparlardı..
3 Osmanlı devleti vur-kaç taktiklerine karşı yeterli cevabı veremeyince ve çeteleri durduramayınca Hristiyan halkta yenilmez, kımıldamaz Türklerin de vurulabilir olduğu fikri oluşurdu. Bu da isyancıların sayılarında da zengin ailelerin desteğinde de hâmi hükümetlerin de silah ve lojistik yardımında da artış sağlardı..
4 İsyanların gerisinde İngiltere beyin görevi görüyorsa Rusya da nihai kuvvet görevini görüyordu. İsyanlar bastırılırsa (Yunan isyanı, Sırp isyanı, Romen isyanı) Rusya bir bahaneyle doğrudan işgal edebiliyordu. Osmanlı karşı güç kullanmaya başladığı an bütün Avrupa hükümetleri topluca tehdide başlıyorlardı.
5 Hristiyan isyancıların saldırdıkları ilk yerleşimler kırsal kesim Müslümanlarıydı. Köyler yakılır ekinlere ve hayvanlara el konurdu. Müslümanların Türk olması veya isyancılarla aynı etnik kökenden olması farketmezdi. Balkanlarda Türk sözcüğü Müslümanlık anlamında kullanılırdı..
6 Müslüman kadınlara tecavüz edilmesi Hristiyan isyancılar için bir prestij meselesiydi. Yüzyıllarca Balkanlarda Müslüman kadınlar Hristiyan teba için bir tabuydu.. Müslüman kadına tecavüz bir devrim sembolü, erişilmez olanın ele geçirildiği bir zafer göstergesi, kahramanlık şarkılarına konu olan bir nihai hedefti.
7 Osmanlı hükümeti ve silahlı hükümet yanlısı korucular isyancı vahşetine aynı şekilde cevap veremezdi. Onların amacı çok milletli çok dinli medeni sistemi korumak olduğundan, yaptıkları her şiddet gösterisi kendi savundukları sistem aleyhinde olurdu. Yine de bir bir topraklar kaybedildikçe ilerleyen zamanlarda karşı şiddet de gösterildi. Ama asla bu eşit oranda olmadı. Ayrıca gaddarca karşılık verilmesi istendiğinde düzenli Osmanlı aakeri birlikleri bunları uygulamıyordu. Bu nedenle Arnavut veya Kafkasyalı milislerden yardım alınabiliyor, bunlar sahaya girdiğinde isyancılarda panik başlıyordu. Yine de yerel halkı içine alan her sert karşılık Osmanlı’nın aleyhine oluyordu.
8 İsyancılar yeterli güce ulaştıklarında yerleşim merkezlerine saldırmaya, şehirleri ele geçirmeye başlıyorlardı. Osmanlı İmparatorluğunda Erivan’dan İskenderiye’ye, Kudüs’ten Atina’ya, Beyrut’tan Belgrad’a şehirler daima Müslüman şehriydi. Büyük kısmı Müslüman çoğunluklu bir bölümü de esas işlevleri denetleyen büyük bir azınlıktı. Osmanlı bir kentli imparatorluktu.
9 Hristiyan azınlıklar bir kente girerse şunlar olurdu:
• Eğer Müslümanlar kenti terkettiyse ve sadece kadın ve çocuklardan oluşan topluluksa ve yol kat ettilerse özellikle peşlerinden gidilmezdi.
• Eğer kenti terkeden toplulukta erkekler varsa mutlaka takip edilir, yakalanınca hepsi öldürülürdü. Zahmet karşılığı kadınlara tecavüz edilir, bir bölümü köle alınır, çocuklar eğlence için öldürülürdü. Onları buna hazırlayan batılı danışmanlar bile vicdan muhasebesine sürüklenirdi. Tabii geçici olarak.
• Yakalanmamak için Müslüman kadın, çocuk ve ihtiyarlar yavaşlatmaması için neredeyse hiçbir eşya almadan kaçardı. 1912’de İstanbul’a sığınan yüzbinlerce göçmen fotoğraflarda sadece giysileriyle görünüyor.
• Müslümanlar şehrin içinde ele geçirildiyse bir taşla iki kuş vurmak için camilere doldurulur, diri diri yakılır, böylece mabedleriyle yok edilirlerdi. Balkanlardaki yaygın ahşap camiler bu iş için özellikle seçilirdi.
• Ondan beşyüz yıl önce İspanya’yı ele geçiren Hristiyanların aksine laik olan Balkanlı işgalciler, canını bağışlamak karşılığı dinini değiştirmesini istemezdi. Müslümanların mal mülküne bağ bahçesine el koymak daha önemliydi. Bunun istisnası 1980’lerin sonunda Jivkov dönemidir.
• Bugünün aksine Osmanlı Yahudi Milleti, Müslüman Milletine çok yakın kabul edilir, mahalleleri onlara bitişik olur, kendi mahalleleri yoksa Müslüman mahallesinde iç içe yaşarlar, ortak kasaptan alırlardı. Yönetime de yakın olan Yahudiler bu nedenle isyancılar tarafından Müslümanlarla bir tutulur, onlar gibi muamele görürdü. Bu yüzden Yahudiler de Müslümanlarla birlikte kaçarlardı.
10 Kentin Osmanlı mimarisi metodik olarak yok edilirdi.
• İlk iş olarak birer kalem gibi gökyüzünü yüzyıllarca süsleyen günde beş kez sesiyle heryeri kaplayan minareler halatlar, zincirler ve patlayıcılarla hemen aşağı indirilirdi, çünkü Hristiyanlar için Osmanlı hakimiyetinin sembolüydüler.
• Kiliseleri kutsal görüp mescid olarak onları devam ettiren İslam düşüncesinin aksine Balkan Hristiyanları onları kilise yapmadı.
• Camilerin hepsi yakılarak ya da yıkılarak ortadan kaldırılırdı. Fakat karargah, ordugah, meclis, depo amacıyla seçilen taş camilere dokunulmazdı. Örneğin ilk Yunan parlamentosu ve yönetim merkezi olan Nafplio merkez camii ve medrese camii külliyesi nadir olarak hala ayaktadır, çünkü’ilk Yunan parlamentosu’ olarak bir müze olarak sağ bırakıldı. Rodos çarşı camii günümüzde eşcinsel barı, Atina çarşı camii de sergi ve dükkan olarak kullanılmaktadır. Belgrad’da sadece bir, Atina’da hiç camii yoktur.
• Hamamlar dışında bütün Osmanlı kamusal binaları yok edilirdi.
• Mahalleler eğer Osmanlı’nın geri dönme ihtimali yoksa kullanıma açılır, varsa yakılırdı. Osmanlı şehirleri sürekli kılmak için Hristiyan evleri taş, Müslüman evleri ahşap ağırlıklı yaptırırdı. Böylece depremde de yangında da kent kısmen hayatına devam ederdi. Fakat bu Müslüman mahallelerin yakılmasını da kolaylaştırırdı.
11 Aşağıdaki şartların birkaçını sağlayan Müslüman topluluklar yaşamına devam edebilirdi:
• savaşta stratejik önemi yoksa,
• zorlu yeryüzü şartları, dağlık, ormanlık arazideyse,
• dişine kadar silahlı ve deneyimli sert bir topluluk olarak biliniyorsa,
• kesilmesi sorun oluşturacak yaralı ürünlerin ticaretini yapıyorsa,
• hainse ve isyancılara yardım etmişse.
Balkanlarda 1821-1913 arasında devam eden bu 90 yıllık soykırım sona ermedi.
• 1915 baharında Ermeniler de bunu planlı biçimde Müslüman Balkanlarda olduğu gibi Müslüman Anadolu’da da uygulamaya kalktılar.
• Avusturya-Macaristan imparatorluğu ele geçirdiği için kısmen korunan Bosna’da İkinci Dünya Savaşı’n sırasında Hırvat Ustaşalar, ardından Sırp Çetnikler ve ardından da üniforma değiştirip katıldıkları Partizanlar benzer katliamlar yaptılar.
• 1992-1995 Bosna savaşında yukarıdaki soykırım ve kültürel yıkımı garfi harfine hem Hırvat hem de Sırplar uyguladılar. Avrupa 1800’lerdeki gibi gözünü kapadı.
• Kosovo Müslümanlarına da aynı soykırım uygulanacakken, kendi iç skandallarından ilgiyi dağıtmak isteyen ABD yönetimi sayesinde NATO müdahakesiyle durduruldu.
Bütün bu felaketler olurken Avrupa tamamen soykırımcıları desteklemekteydi. Müslümanlar insan olarak görülmemekteydi.
Günümüzü anlamak için geçmiş ikiyüz yılı bilmeliyiz. Yunanistan’a gidip babaları onlar tarafından derisi yüzülmesine rağmen, beş avro ucuza rakı içti diye Yunana methiyeler düzen okumuş cahil kesim değil sadece, ülkenin sahibi olan Müslümanlar da bilmelidir.
Olanları sakince değerlendirmeden, bugünü de, Avrupa Birliğini de PKK’ya kurdurulan imparatorluğun dinamiklerini de anlayamayız.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi