islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,5077
EURO
36,4331
ALTIN
2.962,75
BIST
9.144,47
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Az Bulutlu
9°C
Pazar Az Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
11°C

Barış Daha Hayırlıdır

Barış Daha Hayırlıdır
28 Ağustos 2022 10:00
A+
A-

Sosyal hayatın sorunsuz bir şekilde devamı, temel hak ve özgürlüklerin rahat bir şekilde kullanımı ancak barış ortamında mümkündür. O nedenle toplum halinde yaşayan insanlar için fıtrî bir ihtiyaç olan barış, hemen her devirde istikrar ve ahengin devamı açısından önemini korumuştur.

Bilindiği gibi, insan hayatını tehdit eden her türlü silahın yapımı bilimsel çabaların bir ürünüdür. Oysa bilim toplumlar arasında korkuyu, şiddeti ve savaşı kışkırtmanın değil; insanlığa barış ve huzur getirecek gelişimin aracı olmalıydı. Bilimsel araştırmalarla gerçekleştirilen teknolojik buluşların insanlara, diğer canlılara ve tabiata zarar verecek eylemlerin aracı haline gelmesi son derece kuşku vericidir. Dünya genelinde saldırganlığı, savaş ve çatışmayı körükleyici bu gidişatı durdurmaya yönelik etkili önlemler alınmadığı takdirde, insanlığın sonu tahmin edilemeyen bir dehşete doğru sürüklenmesi kaçınılmazdır.

Bilim ve teknoloji alanındaki ilerlemenin, sanayileşme ve şehirleşme ile birlikte meydana gelen sosyal, ekonomik ve kültürel değişimin hız kazandığı çağımızda sosyal hayatın akışını şiddet, savaş, kargaşa ve terör endişesinden uzak tutmak bir türlü mümkün olamamıştır. Bu durum dünya ülkelerinin pek çoğunun millî gelirinin büyük bir bölümünü savunma sanayine ayırmasından, çok sayıda insanın enerjisini bu uğurda heba etmesinden de anlaşılmaktadır. İsmi barış olan bir dinin mensuplarının da bu süreçten etkilenmesi, barış yanlısı değil de adeta savaş kültürünün etkisinde kalması, üzerinde düşünülmesi gereken önemli bir sorundur.

İslâm’ın bir barış ve mutluluk dini olduğu, insanlığın onu doğru olarak tanımasıyla anlaşılır. İslâm’ı iyi bilen, Kur’an’ın evrensel mesajlarını iyi öğrenen her Müslüman, insanlara karşı önyargılı davranmanın, ötekileştirmenin, adaletsizliğin, insan hakları ihlâlinin, şiddet, terör ve savaş yanlısı olmanın bu dinin özüyle bağdaşmadığını rahatlıkla anlayabilir. Çünkü İslâm, bir anlamda kişinin kendisi, Rabbi ve birlikte yaşadığı toplumu ile barışık olmasının adıdır. İslâm ile ilgili temel anlayış ve kurallar incelendiğinde, bu dinin bireysel hedefinin ahlâk, sosyal hedefinin adalet, evrensel hedefinin de barış olduğu anlaşılacaktır. İslâm’a göre savaş, barışı sağlamak amacıyla mecbur kalındığında başvurulacak geçici bir uygulamadan ibarettir. Bu uygulama, cihat olarak bildiğimiz bir ibadetin kapsam alanında değerlendirilmektedir.

Cihad, kelime olarak güç ve gayret sarf etme, zahmet çekme, çaba harcama, bir işi başarmak için elden gelen bütün imkânları kullanma gibi anlamlara gelmektedir.[1] “Ey iman edenler, Allah yolunda hakkıyla cihad edin.”[2] ayetindeki cihad kavramı, Allah’ın emirlerini tutup yasaklarından kaçınmak için kendini ve sorumlu olduğu kişileri terbiye etme[3] anlamının yanında, gerektiğinde düşmanla savaşmayı da ifade etmektedir. Bu anlamıyla cihad, insanların bireysel ve sosyal ihtiyaçlarını özgürce karşılayabilmesi amacıyla girişilen çabaların tamamını kapsamaktadır.

Allah yolunda savaşma anlamındaki cihadın gayesi, topluma karşı yapılan haksız saldırıları bertaraf edip barışı sağlamaktır. İnsan hayatına büyük değer veren İslâm dini, haksız yere bir kişiyi öldürmeyi tüm insanlığı öldürmekle eşit tutmakta; bir insanın canını kurtarmayı da bütün insanların hayatını kurtarmaya denk saymaktadır.

Kur’an-ı Kerim’in birçok ayetinde barış çağrısı yapılmakta ve barışın önemi vurgulanmaktadır. Konuyla ilgili ayetlerden bazılarında şu ifadeler yer almaktadır:

“Ey iman edenler! Hep birlikte barışa girin. Sakın şeytanın peşinden gitmeyin. Çünkü o sizin apaçık düşmanınızdır.”[4]

“Allah ve O’nun Resulüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin. Sonra korku ile zaafa düşersiniz de kuvvetiniz elden gider. Bir de sabredin, çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.”[5]

“Eğer inananlardan iki grup birbiriyle dövüşürlerse, aralarını bulup onları barıştırın. Onlardan biri diğerine karşı saldırıya devam ediyorsa, Allah’ın emrine (barışa) dönünceye kadar o saldırgan grupla çarpışın. Bundan vazgeçerlerse iki grubun arasını adaletle düzeltin ve âdil olun. Çünkü Allah âdil olanları sever.”[6]

Bu ve daha başka ayetlerde[7] de görüldüğü gibi, insanların ve toplumların arasını bulup barışı temin etmek, Müslümanlar üzerine düşen bir görevdir. Nitekim bir başka ayette bu husus şu ifadelerle dile getirilmektedir:

“Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten sakındıran bir topluluk bulunsun. İşte onlar, kurtuluşa erenlerdir.”[8]

Günümüzde barışı tesis etmek için iç ve dış tehditlere karşı silahlanma ve güvenlik güçlerinin sayısını artırma gibi fizikî-lojistik tedbirler yeterli değildir. Öyleyse bu konuda öncelikle insanı merkeze alan ve onun duygularını iyiye doğru yönlendirmeyi amaçlayan bazı projeler geliştirmek gerekir. Özellikle eğitim yoluyla insan neslini/toplum bireylerini barışsever olarak yetiştirmek önemlidir. Çünkü sosyal barışın öznesi olan insan, barışın hem tesis edeni hem de bozanıdır. İnsanı eğitmeden toplum düzeltmek, barışseverliği evrensel bir erdem haline getirmeden medeni bir dünyada huzur içerisinde yaşamak mümkün değildir.

Barışın tesisine katkı sağlama konusunda eğitimin en önemli yardımcısı din eğitimidir. Çünkü din eğitiminin konusunu oluşturan İslâm, insanlara hem bu dünyada hem de ahirette mutlu ve huzurlu bir hayat yaşamayı önermektedir. Nitekim İslâm’ın değerleri din eğitimi yoluyla doğru olarak öğrenildiğinde, toplumda barışın, kardeşliğin, birlik ve beraberliğin temel harcını oluşturduğu görülecektir. Özellikle sevgi, saygı, hoşgörü, yardımlaşma ve dayanışma gibi İslami değerlerin toplum bireyleri tarafından benimsenip yaşanması, barış karşıtı eğilimleri frenleyecek en önemli güçtür.

İslâm’ın bir barış dini olduğu bilinmekle birlikte, toplumdaki siyasal ve kültürel kutuplaşmalarda dinin önemli bir eksen oluşturduğu gözlemlenmektedir. Özellikle farklı dünya görüşüne ve yaşam tarzına sahip insanlara karşı sergilenen taassup İslâm’ın bir barış projesi olduğu iddiamızı zaafa uğratmaktadır. Evet, İslâm isminden de anlaşılacağı gibi bir barış projesidir. Bu dinin amacı, her şeyden önce insanlığın barış, huzur ve mutluluğuna hizmet etmektir. Nitekim doğru anlaşılıp yaşandığı dönemlerde İslâm dini toplum bireylerini kaynaştırmayı başarmış, birlik ve beraberliğin teminatı haline gelmiştir. Din yanlış anlaşıldığı dönemlerde istismar aracı olmaktan kurtulamamıştır. Özellikle bazı radikal gruplar dinî metinleri barış karşıtı eylemlerine fikrî zemin oluşturacak şekilde yorumlamaktan çekinmemiştir. Yöresel ya da küresel nitelikli bu grupların kendilerine yandaş toplamak ve eylemlerini toplum nezdinde haklı göstermek için bazı ayet ve hadislerin anlamını çarpıttığı görülmektedir. Bu durumda yapılması gereken, din eğitimini dinin özelliğine uygun olarak yaygınlaştırmak ve yetişen nesle din istismarını fark edebilecek bir bilinç kazandırmaktır.

Barış ikliminde mutlu ve huzurlu bir hayat sürdürebilmemiz ve barış kültürünü gelecek nesillere miras olarak bırakabilmemiz dileğiyle…

Prof. Dr. Hüseyin YILMAZ

 

[1] Bkz: İbn Manzûr, Lisânu’ul-Arab, III, 133; İsfehânî, Müfredât, s. 208.

[2] Hacc 22/ 78.

[3] Beyza Bilgin ve Mualla Selçuk, Din Öğretimi Özel Öğretim Yöntemleri, Akid Yayınları, Ankara 1991, s. 47.

[4] Bakara 2/ 208.

[5] Enfal 8/46.

[6] Hucurat 49/ 9.

[7] Bkz: Nisâ 4/ 58, 114, 128; Enfal 8/ 1, 60-61; Hucurat 49/ 10.

[8] Âl-i İmran 3/ 104.

Yorumlar
  1. Harun Yılmaz dedi ki:

    Rabbim razı olsun abicim, mustefid olduk inşallah…
    Tüm dini gurupların göğüslemesi gereken bir yazı olmuş…