(Başımıza gelenlerin ya da karşılaştığımız şeylerin kaynaklarını anlatmaya devam ediyoruz)
-Kur’an iblis/şeytan konusunda genelde insanları, özelde mü’minleri uyarıyor :
Şeytan insanın düşmanıdır. (Yûsuf 12/5. İsrâ 17/53 Zuhruf 43/62. A’raf 7/22) Öyleyse insan bu amansız düşmana karşı dikkatli olmalı. (Nûr 24/21. Bekara/168. Fâtır 35/6)
“Ey âdemoğulları; şeytan, anne-babanızın çirkin yerlerini kendilerine göstermek için, elbiselerini sıyırtarak, onları Cennetten çıkardığı gibi sakın sizi de bir belaya uğratmasın…” (A’raf 7/27)
İblis/şeytan insana ümniyye (boş kuruntu-hayâl) verir. O, aldanmaktan başka bir şeyi söz vermez. (Nisâ 4/120. İsrâ 17/64
O, sürekli insanları doğru sapıtmaya, kandırmaya, vesvese vermeye, kendine dost (veli) yapmaya çalıştı, bundan sonra da devam edecektir. (Nisâ 4/60)
Rasûlüllah (sav) şöyle buyurdu: “Şeytanın ve meleğin insanın kalbine bıraktığı duygu /hisler vardır. Şeytan kalbe, kötülük ve hakkı yalanlama duygusu atar. Buna karşılık melek, insanı iyiliğe çağıran ve hakkı tasdik etmeye çağıran duygular bırakır. Kim kendisinde böyle iyiliğe çağıran bir his duyarsa bilsin ki o Allah’tandır ve bundan dolayı Allah’a hamdetsin. Kim de kendisinde kötülüğe çağıran diğer duyguyu hissederse bilsin ki o şeytandandır ve böyle bir durumda hemen kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığınsın!” Sonra şu âyeti okudu:
“Şeytan içinize yoksulluk korkusu düşürür ve çirkin şeyler yapmanızı emreder. Allah ise kendinden bir bağışlama ve lütuf sözü vermektedir. Allah her şeyi kuşatmakta ve her şeyi bilmektedir.” (Bakara 2/268. Tirmizî, Tefsir/3-36 no: 2988)
O kendine uyanlara sürekli münker (kötülüğe ve günahı) emreder. Onları hayırdan ve güzel amellerden uzaklaştırır. (Nûr 24/21)
Bu uyarılara rağmen kim onu veli (dost ve yardımcı) tutarsa, şüphesiz ki o büyük kayıpla hüsrana düşecektir.(Nisâ 4/119. Lukman 31/21)
Allah’ın (cc) zikrini terkedenler iblisi arkadaş olarak seçmiş olurlar. Kıyâmet günü bu arkadaşlığın ne kadar zararlı ve işe yaramaz olduğu belli olacaktır. (Zuhruf 43/36-39)
İblisin/şeytanın hileleri, ayartmaları, vesveseleri çoktur ama çok güçlü değildir. Mü’minler kolay kolay onun hilesine aldanmazlar. (Nisâ 4/76)
Kur’an, Âdem’le (as) ilgili olayı aktarırken çok önemli gerçeğin
de altını çiziyor: İblis, Allah’ın huzurundan kovulmasının suçlusu saydığı Âdem’den ve soyundan intikam almaya yemin etti. Onları kandırıp saptırmak için bütün yolları deneyeceğini açıkca söyledi.
“Bütün cephelerden, her taraftan, yani gücümün yettiği yerden, insanın hangi tarafını, hangi duygusunu zayıf bulursam; o taraftan sokulacağım. Vesvese vereceğim, kendime davet edeceğim. Benim davetime uymazsa hiç olmazsa günahkâr olması için elimden geleni yapacağım. “ diye söz verdi.
Şeytan bunu yapabilecek mi? Buna gücü yetecek mi?
Aslında onun insanlar üzerinde bir zorlayıcı bir gücü yoktur.
Ama o nereden öğrenmişse; insanın karakterini, kötülüğe ve iyiliğe, hayra ve şerre meyilli olarak yaratıldığını öğrenmiş, âdemoğullarının bu zayıf tarafını kullanabileceğini, onları bu yönden aldatabileceğini anlamış.
Onun insanlar üzerinde bir hâkimiyeti yok ama aklını kullanmayanlar ile, sonunu düşünmeden zevklerinin peşinden gidenler, gaflet içinde olanlar, Kur’an’ın uyarılarına kulak asmayanlar onun süslü ve çekici vesvesesine kanarlar. Onu dost (veli), arkadaş, akıl hocası, bir çeşit otorite kabul ederler.
Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Andolsun kışkırtılıp-saptırılmışlardan sana uyanlar dışında senin benim kullarım üzerinde zorlayıcı hiç bir gücün yoktur.” (Hıcr/42(İsrâ 17/65. Sâd 38/83
“Gerçek şu ki; şeytanın, iman eden ve yalnız Rablerine tevekkül eden kimseler üzerinde bir hâkimiyeti yoktur.
Şeytanın hâkimiyeti, sadece onu dost edinenler ve Allah’a şirk (ortak) koşanlar üzerindedir.” (Nahl 16/98-100)
İnsanlar kendi arzuları ve iradeleriyle iblisin çağrısına kulak verirler. Artık şeytanın davetlerine, yani içindeki şeytanî dürtülere uyup da hata, isyan, azgınlık edenler, günah işleyenler; bunda dolayı da zarar uğrayanlar, huzursuz ve bedbaht olanlar, kulluk görevlerini ihmal edenler, strese ve depresyona uğrayanlar;
“kahrolsun şeytan“ , “vay kör şeytan lanet sana, sen beni saptırdın da kötülerden oldum“ demeye hakları yoktur.
İnsanların yaptıkları güzel işler de, hatalar da kendilerine aittir. Bunu Hesap gününde şeytan şöyle ifade edecek:
“Nihâi karar verilip (herkesin gideceği yer belli) olunca, şeytan şöyle der: Aslında Allah size gerçek bir vaatte bulundu, ben de size bir vaatte bulundum, fakat sizi kandırdım.
Ama benim size karşı zorlayıcı bir gücüm yoktu, yalnızca sizi çağırdım, siz de bana icabet ettiniz (sözümü dinlediniz).
Öyleyse beni kınamayın, kendinizi kınayın.
Artık ne ben sizin imdadınıza yetişebilirim, ne de siz benim imdadıma yetişebilirsiniz…” (İbrahim 14/22)
Görülüyor ki şeytan/iblis her ne kadar insana vesvese verse de, iyiyi kötü, kötüyü iyi, akı kara karayı ak gösterse de, günahları cazip gösterip insanları davet etse de, sonuçta herkes kendisinden sorumludur. Kul kendi amelinin âmili, yani fiilinin failidir (öznesidir). Yaptıklarını “onun veya şeytanın yüzünden oldu” diyerek başka adrese göndermek insanı sorumluluktan kurtarmaz.
İnsanın yapısında Rabbinden gelen dinin elbisesiyle korunup takva sahibi olmak ta var, bu koruma elbisesini yırtıp, fücur işlemek korkusuzca isyan etme meyli de vardır.
İnsan iblis ve nefsi tarafından isyana ve Cehenneme; aklı, hisleri ve Allah’tan gelen vahy tarafından da Allah’a itaate ve Cennete davet edilir.
Dünyada, güzel, rahat, huzurlu ve mutlu, Âhirette ise Cennet hayatı isteyenler, nefislerinin aşırı istekleriyle ve iblisle mücadele etmek zorundadırlar. Dünya ve Âhiret mutluluğu, Kur’an’ın deyişi ile hasene (iyilik) bir nimettir, bir kurtuluştur. Bir anlamda önemli bir kazançtır. Buna da ancak çaba gösterip hak edenler ulaşırlar.
İblis bu mücadelede yalnızca bir unsurdur. İnsanların çabalarını artıran, onları dikkatli olmaya yönelten bir işarettir. Ya da onların bu hedeften sapmaları için yollara kurulmuş tuzaktır, engeldir, yorgunluktur, zahmettir ve çiledir. Dolaysıyla imtihan sebebidir.
Kur’an, sık sık iblisin/şeytanın rolüne temas ediyor ve insanı ona karşı uyanık olmaya çağırıyor. Onun şerrinden ve iğvasından kime sığınması, kimden yardım alması gerektiğini söylüyor.
“Şayet sana şeytandan yana bir kışkırtma gelirse, hemen Allah’a sığın. Çünkü O, her şeyi işitendir (Semi’dir) ve her ieyi bilendir (Alîm’dir).” (Fussilet 41/36. A’raf 7/200)
Allah’a karşı gelmekten sakınanlar şeytandan bir vesvese eriştiğinde iyice düşünürler (Allah’ı anarlar) sonra hemen bakarsın ki görüp bilmişlerdir.” (A’raf 7/201)
Bilerek veya bilmeyerek şeytanın çağrısına uyanlar, hem İslâmı hayata hâkim kılma noktasında zaafa, hem de yüzden şekâvete, yani bedbahtlığa, huzursuzluğa düşerler, zarara uğrarlar.
-Sonuç olarak
İblis/şeytan ve dostlarının aldatmalarından, tuzaklarından, şerlerinden kurtulmanın yolu dinde ihlas sahibi olmak, Dini Allah’a has kılarak, İslâmı samimi bir şekilde yaşamak ve Allah’a sığınmaktır.
Kur’an’daki uyarılara kulak asıp, şeytanî dürtülere aldanmamaktır. Nefsin hevasına göre değil, ilahi ölçülere, kurallara göre hareket etmektir.
Abdullah b. Ömer (ra) demiş ki: “Peygamberimiz (sav) sabahladığı veya akşamladığı zaman şöyle dua etmekten geri durmazdı:
“Ey Allahım! Senden dünya ve Âhirette (güzel bir) sonuç isterim.
Ey Allahım! Senden af dilerim, dinim, dünyam, ehlim (ailem) ve malım için afiyet isterim.
Ey Allahım! avretimi ört, korkumu güvene çevir.
Ey Allahım! beni önümden, arkamdan, solumdan ve üzerimden (gelecek şerden) koru. Altımdan gelip te beni aldatacak olandan senin büyüklüğüne (azametine) sığınırım.” (İbni Mâce, Dua/14 no : 3871. Ebû Dâvûd, Nesâî, İbni Hibban, Hâkim’den nak. İbni Kesir, M. Tefsir, 2/10)
Hüseyin K. Ece