20. yüzyıl sonlarına doğru İslamcı cenahın bir tek derdi var gibiydi. Ya da en çok gündem ettikleri dert, başörtüsüyle okuma meselesiydi. Jakoben laikler, İslam düşmanı Kemalistler, düzenini İslam ve Müslümanlara düşmanlık olarak kurmuş olan vesayet odakları, genç kızlarımıza örtüleriyle okumalarını imkânsız kılmıştı. İktidar ve güç ellerindeydi. Fakat Müslümanlar direnmekteydi.
Karşılıklı bu çatışma İslamcı cenahta öyle bir yere oturdu ki, sanki başörtüsüyle okuyunca, başörtüsüyle üniversiteye girince Müslümanların bütün meseleleri hal olacaktı. İslamcı cenahın en yüksek hedefi, başörtüsüne özgürlük olarak zuhur etti. Her Cuma Camii önlerinde protestolar, kınamalar, bildiriler havada uçuştu. 28 Şubat süreci de Müslümanlar açısından sıkıntılı geçti.
Modern ulus devlet aklı, farklı çalışan bir akıldır. Bu sıkıntılı süreçte felsefi olarak tıkanan ulus devlet, yeni bir nefes için daha farklı bir yola revan oldu. Kurucu ilkelerine sadık kalmaları şartıyla, İslamcı cenahın aktörlerinden muhafazakâr demokrat siyasi bir iktidar odağı ortaya çıkardı. T.C.’nin kuruluşundan bu yana devlet tarafından ötelenen, örselenen, adam yerine konulmayan muhafazakârlar, birden devleti yönetmeye, devlette söz sahibi olmaya başladılar. İktidara gelir gelmez ilk işleri, kendilerinin İslamcı bir parti olmadıklarını, gömleği çıkardıklarını, muhafazakâr demokrat olduklarını deklare ettiler.
Eski İslamcıların, yeni muhafazakâr demokratların statü ve sınıf değişimi, çok uzun sürmeden başlarını döndürdü. İktidara gelişlerinden günümüze kadar devlete, kurucu ilkelerine, devletin ölümlü ilahına sadakatten hiç ayrılmadılar. İlk baştan sadık kalacaklarına dair yeminle verdikleri söze, günümüze kadar hiç halel getirmediler. Milletine söyleyecek sözü kalmamış bir ulus devleti yeniden toparladılar.
21. yüzyıl başlarında iktidara gelen muhafazakârlar, muhafazakâr tabanın teveccühüne mazhar olarak yirmi yıldır iktidarda kalmayı başardılar. Başarılarının sebebi ise, dindar halka karşı dillerindeki dini söylemler, namaz niyaz yapmaları, yeri geldiğinde aşr-ı şerifler okumalarıydı. Dine dayalı bu amellerini icra ederlerken, İslam’ı hoyratça kullanmaktan hiç korkmadılar. Oysa politik tavırlarının hiçbirinde İslam’dan ve Müslümanlıktan eser yoktu.
Sonra Müslümanların İslami sembol ve ritüelleriyle kamusal alanda görünmelerinin yolunu açtılar. Devlet, Müslümanlara karşı olan bu tavır değişikliğini, İslami vecibeler olarak değil de, demokratik haklar olarak bahşetmişti..! Tabi bu demokratik haklar sadece Müslümanlara gelmedi. Toplumdaki bütün düşünce, fikir ve eylem odaklarına da geldi. Muhafazakâr iktidar, devletin kayığına binerek Müslümanların demokratik haklarını verirken, ibnelerin, lezbiyenlerin, sapıkların, zanilerin, alkoliklerin, kumarbazların, resmi tefecilerin, umumhanelerin ve bütün haramların da bir daha telafisi mümkün olmayacak şekilde yolunu açtı.
Muhafazakâr iktidar – çok cüzi bir kısmı hariç – bütün İslamcıları devletle barıştırdı. Devlet kadroları, memuriyetler, bürokratlar, eğitim kadroları, hukuk alanı, bankacılık sektörü, emniyet, askeriye… Akla gelebilecek hangi alan varsa, hemen her alanda başörtülü, sakallı Müslümanlar rol almaya başladı. Haram helal hudutları ortadan kalktı. Makam mevkii, para ve güç tercih edilen oldu. Davanın yerini, makam, mevkii, para ve güç aldı.
Allah’a ve Resulüne savaş açmış olan bankaların veznelerinde pür tesettür hanımlar, faiz hesapları yapmaya başladı. Tesettürlü topluluklar Anıtkabir ziyaretleri düzenler oldu. Başörtülü polisler, başörtülü hakimler, başörtülü ordu mensupları, başörtülü sakallı eğitimciler, laik Kemalist devletin bütün kurallarına hakkıyla riayet etmek ve ilelebet payidar kılmak için can hıraş çalışmaya başladı.
Muhafazakâr iktidar İslam’a dair bütün aidiyetleri eritti. 21. yüzyıl ilmiyesi, alaylısı mekteplisi, aydını entelektüeli, sermaye sahipleri devletle toptan müdaheneye başladı. Gençliğimizde kendilerinden laik devlete muhalefeti öğrendiğimiz abilerimiz, hocalarımız sultanın sofrasında yer alma yarışına girdi. At izi, it izine karıştı.
Kimse sormadı, başörtülü birinin hukuk alanında hakim olması, Müslümanlık açısından neyi değiştirir diye. Kimse sormadı namazlı niyazlı sakallı bir Müslümanın eğitim kurumlarında yönetici olması, her sabah ve akşam devletin ölümlü ilahının önünde çocuklarımızın ibadet ettirilmesini engelleyebilir mi diye. Turizm bakanlığının onca müstehcen basın yayın ve reklamlarla memlekete gavur davet etmesinin, Allah’ın haram ve helallerinde nasıl karşılık bulduğunu kimse sorgulamadı.
Başörtülü hakim oldu, ama laik seküler Kemalist kanunlarla hüküm verdi. Başörtülü, sakallı eğitimciler oldu, fakat çocuklarımıza Allah’ın dahil edilmediği pozitivist laik eğitim vermeyi, her türlü resmi töreni düzenlemeyi sürdürdü. Başörtülü sakallı bankacılar oldu, fakat Allah’a ve Resulünü savaş açmak olan faiz hesaplarını yapmaya devam ettiler. Başörtülü, sakallı vekiller meclise girdi, fakat Allah’ın hükümranlık hakkını çiğnemekten çekinmediler.
Bütün bu olup biteni Allah’ın haram ve helal kıldıklarıyla karşılaştırmak gibi bir zahmete girmek istemeyen İslamcı cenah – cüzi bir kısmı hariç – müdahene mantığıyla davranmaya devam ediyor. Şimdi ise başörtülü vali atanmış, buna seviniyorlar. Altında daracık frenk pantolonu, üstünde daracık frenk ceketi ve boyundan sıkma başörtüsüyle bu vali Müslümanlık adına ne yapacak diye sormak ihtiyacı dahi duymuyorlar.
Şimdi biz soralım: Bu vali laik devletin valisi olarak neyle, neye göre, hangi ilkeler ve anayasal çerçevede hareket edecek? Önüne bir mesele gelince Müslümanca mı yoksa laikçe mi çözecek? Sadece başörtüsünün olması fakat hiçbir amelinin Müslümanca olmaması, Müslümanlık inanç esasları açısından ne anlama gelir?
Şurası da ifade etmekte fayda görüyoruz. Başörtülü başörtüsüz meselesi, benim meselem değil. İster başörtülü olsun, ister olmasın. Laik Kemalist devlet istediğini istediği memuriyete atasın. Benim meselem, Müslümanların bu işe neden sevindiğini anlamaya çalışmak. Allah’ın haramları ve helallerinde ve dahi kelime-i tevhidde nasıl karşılık bulduğunu hafsalamda bir yere oturtmak.
Şimdi bir daha düşünelim bakalım: “La ilahe illallah aslında ne demek?”
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…