Başörtüsü Üzerindeki Sosyal ve Psikolojik Baskılar
Türkiye’de başörtüsü, özellikle 28 Şubat döneminde büyük bir sorun haline gelmişti. O dönem, başörtülü kadınlar okullara alınmıyor, iş yerlerinde çalışmaları engelleniyordu. Bu yasaklar, laiklik adına uygulanıyordu. Ancak laiklik, inanç özgürlüğünü korumayı amaçlayan bir ilke olarak kabul edilmeliyken, başörtüsü yasağı laiklik adı altında yanlış yorumlanarak uygulandı. Sonuç olarak, toplumsal kutuplaşmalar arttı ve bu süreç, toplum üzerinde derin izler bıraktı.
28 Şubat süreci, Türkiye’de pek çok başörtülü kadının hayatını derinden etkiledi. Üniversitelerde eğitim alamayan, kamu kurumlarında çalışamayan kadınlar, anayasal haklarından mahrum bırakıldı. Sokaklarda polis tarafından darp edilen kadınlar, sadece dini inançlarının bir gereği olan başörtüsünü taktıkları için bu muamelelere maruz kaldı. Bu süreç, toplumda kutuplaşmayı daha da derinleştirirken, başörtüsüne karşı olan Kemalist çevrelerin başörtüsü düşmanlığını körükledi. Halk, laiklik adı altında bölündü ve bu ayrımcılık, bugün dahi bazı çevrelerce sürdürülmektedir.
Ancak başörtüsü, İslam inancında sadece bir örtü olmanın ötesinde, bir itaat ve teslimiyet sembolüdür. Kur’an-ı Kerim’de de kadınların örtünmesi, hem sosyal hayatı hem de bireysel saygınlığı koruma amacı güder. “Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına dış elbiselerini giymelerini söyle. Bu, onların tanınıp incitilmemeleri için daha uygundur” (Ahzab Suresi, 33:59) ayeti, bu konuyu açıkça belirtir. Kadının örtünmesi, onun toplum içindeki yerini korumasını sağlar ve ona saygı gösterilmesini teşvik eder.
Günümüzde başörtüsü yasağı resmiyette kalkmış gibi görünse de bazı çevrelerce hala bir baskı unsuru olarak kullanılmaktadır. Modernlik adına başörtülü kadınlar sokakta, metrolarda veya televizyon ekranlarında alenen eleştirilebilmektedir. Bu mahalle baskısı, başörtülü kadınların toplumsal yaşamda karşılaştığı zorlukların bir yansımasıdır. Herkesin inancına ve yaşam tarzına saygı gösterilmesi gereken bir toplumda, bu tür olayların yaşanması, bireyleri hem sosyolojik hem de psikolojik açıdan yıpratmaktadır.
Başörtüsünü tercih eden bir kadının modern olamayacağına dair yanlış algı, başörtülü kadınların dışlanmasına neden oluyor. Oysa modernlik, sadece dış görünüşle ilgili bir kavram değildir. Asıl modernlik, farklı inançlara ve yaşam biçimlerine saygı göstermek, bireylerin özgürlüğünü korumaktır. Bu anlayış, toplumsal barışın sağlanması ve insanların bir arada huzur içinde yaşaması için elzemdir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de de zorlamanın olmadığı açıkça belirtilmiştir: “Dinde zorlama yoktur” (Bakara Suresi, 2:256). Herkesin inancını özgürce yaşaması, toplumda huzurun ve güvenin tesis edilmesine katkı sağlar.
Başörtüsüne karşı oluşan önyargılar, genellikle bilgisizlikten veya yanlış yönlendirmelerden kaynaklanmaktadır. Toplumun bir kesimi, başörtüsünü geri kalmışlık veya modern hayata uyumsuzluk olarak yorumlamaktadır. Oysa başörtüsü, bir inanç tercihi olmanın ötesinde, kadının Allah’a olan bağlılığını simgeleyen bir ibadettir. Kur’an-ı Kerim’de, “Mümin kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, iffetlerini korusunlar ve ziynetlerini açığa vurmasınlar. Başörtülerini yakalarının üzerine salsınlar” (Nur Suresi, 24:31) buyurulmaktadır. Bu ayet, başörtüsünün bir yükümlülük olduğunu ve kadının saygınlığını koruma amacı taşıdığını vurgular.
Türkiye’de başörtüsüne karşı gösterilen bu tepkiler, bireyler arasında önyargıların pekişmesine ve sosyal ayrışmalara yol açmaktadır. Başörtüsüne karşı yapılan bu tür eleştiriler, sadece bireyleri değil, aynı zamanda toplumun genel huzurunu da olumsuz etkilemektedir. İnsanların bir arada barış içinde yaşayabilmesi için inançlara saygı gösterilmesi ve farklılıkların kabul edilmesi gerekmektedir.
Başörtüsü, İslam’da kadının iffetini ve saygınlığını koruyan bir semboldür. Toplumun farklı kesimleri, bu sembolü anlamak ve ona saygı göstermek zorundadır. Zira inançlara saygı, toplumsal huzurun temel taşıdır. Başörtüsüne karşı yapılan her türlü baskı ve ayrımcılık, hem bireyleri hem de toplumu yıpratır. Bu nedenle, başörtüsü tartışmalarında daha hoşgörülü ve saygılı bir dil kullanmak, herkesin özgürlüğünü koruyarak toplumsal barışı sağlamak açısından büyük önem taşımaktadır.
Her bireyin özgür olduğu bir toplumda, inançlar üzerinden yapılan eleştiriler veya mahalle baskıları, insanları yıpratır ve toplumsal gerilimi artırır. Başörtüsü sorunu çözülmüş gibi görünse de, toplumun her kesiminin bu özgürlüğü içselleştirmesi ve farklı yaşam biçimlerine saygı göstermesi, gerçek anlamda bir barış ortamının tesis edilmesine yardımcı olacaktır.
MİRATHABER.COM