islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,4780
EURO
36,4367
ALTIN
2.954,01
BIST
9.294,64
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
9°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
11°C

Batıl Karşısında Tevhid’in Teopolitiği

Batıl Karşısında Tevhid’in Teopolitiği
2 Eylül 2022 10:42
A+
A-

Din tanımlama açısından temelde iki boyutludur; metafizik boyutuyla o, Eşsiz, Yüce ve Kadir Varlığa “boyun eğmek” yani iman etmek demektir. Din, ikinci boyutuyla ise birincisinin tabii sonucu olarak öncelikle fiziksel açıdan insanlara sonra tüm varlıklara en kozmopolit formlarıyla emaneti temin etmek yani onlara eman vermek ve ruhsal açıdan tam bir teslimiyet içinde onlara sosyo-politik açıdan “barışı sağlamak hatta garanti etmektir”. Bu iki boyut tek bir tanım içinde bulunmalıdır. Yani İslam dininde olduğu gibi bir dinin özel tanımı tüm insanlarca kabul edilen evrensel din tanımıyla uyum içinde olmalı hatta birbirilerini entegral olarak tamamlamalıdır. Zira kadın-erkek( cins), karanlık-aydınlık (ilke), gece-gündüz ( fizik), numen-fenomen ( varlık) kavramlarında olduğu gibi bu zıtlıklar, birbirlerini tamamlayıcı olmaları açısından önemlidir. Zaten buna özellikle kadim Çin teo-kültürel sistemleri (Taoizm ve Konfüçyanizm) bu zıtlıklardaki uyumlu birlikteliğe (coincidentia oppositorum) işaret ederler.

Bu iki boyut birbirileriyle interaktif ilişki içinde beşerdeki din kavramını oluştururlar; öyle ki dindar insan, ruhsal açıdan yeknesak, tek ve biricikliği arayan ruhun teolojik açıdan da karmaşa ve kargaşa içinde olmaması doğaldır. Zira ruhun aradığı sükunet, gece kadar örtecek ve alabildiğine onu saklayacak kendisi gibi her şeyi de karartacak ve ölüm gibi uykuya sokacak tam bir dinginlik halidir. Buna karşın maddi açıdan bu dünyaya mensup bir toprak ile yaratılan beden ise çeşnilik, canlılık, çoğulluk ve kaostan kozmosa doğru çok bileşenli bir barışçıl çok seslilik meydana getirme taraftarıdır.

Bu yüzdendir ki, gece ilahi olanı, ötelere yakın olmayı anlatırken gündüz bu dünyayı tam bir çıplaklıkla yansıtmak üzere canlı yaşamı anlatır. Zahiren hayat, ölüme hakim olduğundan, beden, ruha baskın durmaktadır. Ruhsal açıdan din, her şeyi irrasyonel hale dönüştürürken dünyevi açıdan her şeyi rasyonel formda görmek ister. Bundan dolayıdır ki ruh ve maneviyat ve onun derin bilgisi, monoteizme meyilli iken beden, ise maddiyat ve onun etraflı bilgisi olan malumatı kullanarak çoğul halde politeizme doğru meyillidir. Ruh, yüklemler, emirler veya kesin zamanlı fiillere aşına iken, bedenin istediği eylemler süreçleri ve yayılmayı anlatan işlere odaklanır.  Bu bakımdan teopolitik açıdan “ruhunu dinleyen” fert, en sade haliyle Tevhide doğru yoğunlaşarak saflaşmak isterken başka insanları kabul eden insanlardan oluşan topluma karışmak isteyen fiziksel beşeri özellikler, en çoğulcu haliyle politeizme doğru “tahrifat” içine girecektir.

Ancak burada açık bir meydan okuma vardır; hakim teopolitik durum, politeizmi hatta diğer ilah anlayışlarına hoşgörülü olabilen onlara ses çıkarmayan “politik monoteizmi değil” eşsiz bir uluhiyeti izhar eden ve tüm sahtelikleri hatta gerçek kisvesi giymiş batıllıkları yok eden bir Tevhid ortamı cereyan eder; göklerde ve yerde olan her şeyin mülkü kendisinde olan İlah, mantık açısından kendi cinsini nefyederek hareket edecek rakamsal açıdan imkansızlıkları öne çıkaran Sonsuz bir tekliği ve sonunda gramer açısından biricikliği gerektirir. Zira sonsuzluk, fiziği özellikle beşeri ayartıcı bir hal iken metafiziği eşsiz kılıcı en önemli politik durumdur. Hatta sonsuzluk tüm fiilleri, tüm eşyayı tüm fenomenleri kendine benzeterek tek bir parçaya dönüştürür.

Tevhidin en önemli özelliği olarak bu tekliğe dönüşüm, bu aleme tecelli edince İlah adına benzeyen tüm sahtelikleri, batıl oluşları ve en somut haliyle putları teopolitik olarak hedef alır ve onlara alternatif olmadan onları rakip yapmadan hatta onların özündeki durumla yok eder. dik duran bir Müslümanın elindeki, dilindeki, kalbindeki ve eylemlerindeki Tevhid, batıl ile karşılaşınca batıl kendiliğinden boyun eğer, devrilip gider. Bu bakımdan eşsiz olmanın temel gereği olarak her alanda, Müslümanın imanındaki ve İslam’ındaki Tevhid, teopolitik durumuna meydan okuyan her türlü batıllığı iptal ve iskat ederken, Hak’kı yüceltmek, yükseltmek ve izhar edip ilan ve ilam etmek ister. Böylece Tevhid, Hak ile özdeş olur. Müslüman, Tevhidi ruhunda sindirerek, inisiyatif alarak yaşadığı toplumdaki tüm yanlışlıkları, batıllıkları, adaletsizlikleri ve sahtelikleri ortadan kaldırıp Hak ismiyle bilinen Yüce Rabbe teslimiyeti her açıdan tesis etmelidir. Müslüman olmanın, İslam’a mensup olmanın, iman etmenin dini hayatının temel siyaseti (teopolitiği) ve derin anlamı budur. Bu aynı zamanda Allah’ın peygamberler ve kitaplar göndermesinin temel gayesidir. Zira İslam’a göre dünyanın merkezinde maişet değil bu maişetinde merkezindeki temel ruh olan Tevhid’e doğru hareket bulunur. Müslümanın dahil olmadığı ve Hak lehine değiştirmediği bir dünya, batıllıklar lehine sürekli transformasyon geçirecek ve her geçen gün fıtratından uzaklaşıp başkalaşan ve neticede kendi doğasına bile yabancılaşan bir aleme dönüşecektir. Ötelerden gelip bütün alçakgönüllü haşmetiyle bu aleme ait bir din olan İslam, tüm ütopik ideallerden uzak, en kolay formuyla bile yaşanabilen, en sade ve ihlaslı haliyle bile her insani fenomene uygulanabilen bir inanç olarak aslında dindar ile insanı birbirine eşitlemekte ve insan olmak ile dindar olmak arasında hiçbir çelişki olmadığını göstermektedir.

Prof. Dr. Mustafa ALICI

 

Yorumlar
  1. Selim Özdemir dedi ki:

    Bu değerli öğretilerinizden ötürü Teşekkür ederiz hocam…

  2. Ayhan Kara dedi ki:

    İlmine ve kalemine sağlık Mustafa hocam