Batı, Yeni çağa Aydınlanma ve Rönesans hareketleriyle kendi eski bağlarını koparak, aklın ve ilmin verileriyle hareket edeceği iddiası ile girmişti. Bu hareket, bütün dünyada etkisini gösteren büyük bir devrim olarak lanse edildi. Batı toplumu, artık dinin ve geleneğin etkilerinden kendini kurtarıyor ve akla, bilgiye güveniyordu.
Kilise’nin hayatın her alanında kontrolü eline alması ve bütün yetki ve gücü kendinde toplaması, elbetteki haklı ve doğru bir davranış değildi. Dolayısıyla, onun dünyevi hırs, baskı ve hakimiyetine bir son verilmesi gerekiyordu. Ama, her devrimde olduğu gibi, ipin ucu kaçtı ve yeni bir sömürü ve sapkınlığın içine girildi.
1789 Fransız ihtilali, kendini halktan ayıran, lüks ve zevkin içinde yüzen ve halkın sıkıntı ve açlığını dikkate almayan yönetime karşı yapılan bir ayaklanma idi. Fakat, hareket kültür ve ahlak değerleri ile sınırlanmadığı için, yeni bir vahşetin başlatıcısı oldu. Acımasızca, kral ve asillerin ailelerini ve hatta bebeklerini bile giyotinde idam edilmesini gerçekleştirdi.
İkinci olarak da, kraliyet, asiller ve din adamları sınıfının değerli gördüğü ve hatta sahiplendiği bütün alanları vebalı ilan ederek, onlara karşı savaş açtı. Bu savaş, aslında insanı insan yapan ve insanlığa ilk bilgileri sunan ve medeni kurumları başladan dine karşı bir temizleme hareketi idi.
Dine, ahlaka ve geleneğe karşı alternatif, sadece insan aklı idi. Bu yüzden, aklın kutsallaşması ve hatta aklın sahibi insanın tanrılaşması gerekiyordu. Nitekim o da oldu. Kendine tarihte yer arayan batı, eski Yunan’a yöneldi ve Yunan’ın “yarı tanrı” insanını referans alarak, kendini “ gercek tanrı” ilan etti.
Artık bu yeni tanrının, kainatı ve toplumu düzene sokması gerekiyordu. Fakat, hiçbir kültürel ve ahlaki değeri olmayan ve bilim ile de toplumsal ilişikleri düzene koyamayan bu zihniyet, sosyal ilimlere ve doktrinlere dayanarak, insanlığa yeni bir ufuk açmaya çalıştı.
Sosyal ve ahlakı değerlerin, akıl ile üretileceğini sandılar, fakat olmadı. Akıl, sadece onları sadece tanımladı. Çünkü sosyal değerler inanç, ahlak gibi temel değerlerin benimsenmesi ve onlarla bir hayatın sürdürülmesiyle gerçekleşiyordu. Yani, ısmarlama olarak ortaya çıkmıyordu; gönülden ve samimiyetle inanılması gerekiyordu. Fakat batı, inanmayı ve samimi olmayı, Aydınlanma ile birlikte kaybetmiş, sadece görüneni ve ölçülebileni görebilen ve bilen dar bir mantık alanına sıkışmıştı.
Günümüzde, batı’nın sözde büyük kuruluşları, Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, Unesco gibi kuruluşlar, batı’nın menfaat merkezli düşüncesiyle kurulduklarından, hiçbir zaman samimi ve gerçeği bulma çabası içerisine girememişlerdir.
Sadece olaylar üzerinde konuşan, bildiri çıkaran ve eleştiren fakat, “iş göremeyen” sözde kuruluşlardır. Buna karşılık, kendi ırkından ve dininden olanları her zaman koruyan fakat, kendinden olmayanlara hiçbir değer vermeyen bir anlayışı temsil etmektedirler.
Filistin, Suriye, Myammar, Türkistan ve benzeri birçok yerde “kendinden ve kendine hizmet etmeyen” hiçbir toplum, bu kuruluşlar için önem taşımamakta ve bu tür kuruluşlar, onlar üzerinde sadece istismar politikalarınısürdürmektedirler.
Özellikle Birleşmiş Milletler, birkaç büyük ülkenin ve onların yanında yer alan 8-10 ülkenin menfaatlerine çalışan bir kuruluş olarak, dünyada yapılması gereken doğru işleri de engelleyici bir rolü yürütmektedir. Suriye Rejiminin kendi halkını beş yıldır 50 bin kişiyi kitllesel şekilde imha etmesi ve son olarak 400 bin nüfuslu Guta şehrine yapılan uçak, tank bombardımanında ölen sivillerin sayısı 250’yi geçti. Aslında, baba esat da Hama katliamında 50 müslümana öldürmüş ve Amerika başta olmak üzere, bütün batı ülkeleri, olayı duymamıştı.. Ama o zamanki En Nezir dergisi, bu olaya “sus payı” olarak Amerika ve onunyanındaki ülkelere 500 bin varil petrol verdiğini yazmıştı. Tabii, Rusya’da o zaman ortalarda görünmemişti. Şimdilerde ise, Akdeniz’e liman ve bazı üsler karşılığında bu vahşete fiilen destek vererek, menfaatin en kıymetli değer (!) olduğunu gösteriyor.
Birleşmiş Milletler ve Avrupa birliği, bu saldırıya müdahale edemiyor, daha doğrusu etmiyor. O zaman şu soruyu soruyoruz. Birleşmi Milletler’i, ortak menfaatleri değil, kendi menfaatlerinizi kollamak için mi kurdunuz?.. Büyük bir kaç ülkenin, dünyayı oyuna getirdiği BM’ tiyatrosunu artık son erdirmek ve gerçek bir Birleşmiş Milletler’i kurmak gerekiyor.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi