Geçtiğimiz hafta “Dünya Kadınlar Günü” diye ucube bir uygulama yaşandı. Aslında bize göre her gün kadınlarımıza aittir. Onun için yılın bir gününde özel bir dikkat noktası oluşturmak, istismara karşı onlara verilmiş bir sus payı olamaz mı? Bu tür uygulamaların magazin kültüründen beslendiğini biliyoruz. Batı kültüründe kadın cinsel isteklerin hedefinde olan bir varlıktır. İlginçtir, ama yaşanmış devam ettirilen bir gelenektir. İngilizlerde pazara karısını götürüp satan erkekler vardır ve bu İngilizlerde yaygın bir gelenek durumundadır. Ahlaken tefessüh etmiş bir toplumun fotoğrafıdır bu. Bakınız kaynaklar bunu nasıl anlatıyor:
“İngiliz bir âdet olan zevce satışı, 17. yüzyılın sonlarında, boşanmak ancak zengin insanlar için uygulanılabilir olduğu zamanlarda karşılıklı bir anlaşmayla tatminkâr olmayan evlilikleri bitirme yöntemiydi. Kişi, karısının boynuna, koluna ya da beline yular taktıktan sonra halka açık bir yerde en yüksek fiyatı verene satardı. Bu adet Thomas Hardy‘nin “The Mayor of Casterbridge“ adlı romanının altyapısını oluşturur. 1800’lerin başında bir sulh hâkimi, zevce satışlarına kanunen engel olmaya hakkı olmadığına inanıyordu. Yerel polis memurları arasında insanları zevcelerini satması için zorlayanlar bile vardı. Zevce satışı çeşitli şekillerde 20. yüzyılın başlarına kadar devam etti. Hukukçu ve Tarihçi James Bryce‘ın 1901’de yazdığına göre, onun zamanında da hala zevce satışları bazen görülüyordu. 1913’te bir kadın Leeds polis mahkemesine kendisinin kocası tarafından bir iş arkadaşına satıldığını gösteren bir delil teslim etmiştir.”(1)
Bu gelenek gösteriyor ki, İngiliz’e göre ha modası geçmiş elbiseni satmışsın, ha karını, bunların bir farkı yoktur. Şimdi bu insanlar, Benim Peygamberime ve hatta Müslümanlardaki evlilik geleneğine taş atacak öyle mi?
Bu, bana Batı’da İslam’ın kadılar hakkındaki önyargılarını hatırlattı. Haçlı Seferlerinden öncesine kadar giderek meseleyi ele alırsak, Kilise, Hz. Peygamber’in çok evliliğini kendileri için ana istismar meselesi olarak kullandığını görürüz. Bu, günümüze kadar nesillerden birbirine miras olarak aktarılıp devam ettirilen bir itham olayıdır. Evet, Hz. Peygamber’in evliliğinde çok kadın vardır. Ancak, o ‘cinsiyet iştihasından’ değil, ‘koruma içgüdüsünden’ kaynaklanan meseledir. Bir defa, Allah’ın Resulü 55 yaşına kadar tek eşlidir. Bu yaştan sonraki evliliklerinin tamamına yakını dönemin siyasi eğilimlerinde kadını koruma tavrına dayanmaktadır.
Bu alanda çok şeyler yazıldı ve anlatıldı. Onun üzerinde durmayacağım. Batı’nın bu alandaki istismarına karşı açık tavır alan batılı bir rahibenin yazdıklarından söz edeceğim.
Karen Armstrong’un kadın ve rahibelik tecrübesine sahip oluşu, onun Batılılarca sık sık istismar edilen “İslâm’da Kadın”ın durumuna bakışı da önemlidir. Hıristiyan olan, Musevilik dersleri veren, İslâm’ı inceleyen böyle bir bakış tarzının bu alanda söyledikleri sanırım ilginç bulunacaktır. Gerçekten de Kuran, toplum içindeki cinsiyet arasındaki ilişki hakkında daha olumlu bir resim çizmekte, kadınların ve erkeklerin eşitlikçi bir toplumda görevleri, sorumlulukları ve ayrıcalıkları paylaştığını göstermektedir. Bu konuda herhangi bir yoruma gerek görmeden, Hz. Muhammed’in hayatında kadının yerini irdelerken doğal olarak İslâm’da kadının konumunu da ele almakta ve önce önemli bir tespit yapmakta ve “Hz. Muhammed’in evlilikleri dikkatle planlanmış politik ittifaklardı” diyerek şunları söylemektedir:
“Hepimizin nasıl barış yapacağımızı ve bu barışı nasıl sürdürebileceğimizi ondan öğrenebiliriz. Onun bütün hayatı, öncelikle açgözlülüğün, nefretin ve başkalarını hakir görmenin önüne geçmemiz gerektiğini göstermektedir. Batı’da İslâmiyet’e karşı hoşgörülü olmayı beceremedik; bu inanç sistemiyle ilgili fikirlerimiz daima kabaca, baştan savma ve kibirliydi ama artık bu tür cahilce ve önyargılı bir tutumu sürdüremeyeceğimizin farkına varmamız gerekir. Eğer yirmi birinci yüzyıl Hıristiyan dünyasında daha bir iş çıkarmak istiyorsak, Batılı halklar gezegeni paylaştıkları Müslümanları anlamayı öğrenmeye çalışmalıdırlar. Onların inançlarına, ihtiyaçlarına, öfkelerine ve amaçlarına saygı duymalıdırlar. Eğer bunu yapmak istiyorsak, özgün dehası ve bilgeliğiyle bu karanlık ve korkutucu zamanları aydınlatabilecek Hz. Muhammed’in hayatını incelemekten daha iyi bir başlangıç düşünülemez.”(2)
“İslâm inancını kadını aşağılamakla suçlayan Batılı Feministler, Hıristiyan geleneğinin de kadınlara karşı son derece olumsuz bir tutum izlediğini hatırlamalıdırlar. Bu açıdan İslâm inancı ve Hz. Muhammed’i suçlamak doğru değildir. Batılıların kadınlar ve cinsiyetle arasındaki ilişki hakkında görüşünün bozulmuş olduğu ortada. Eşitlik ve özgürlükten söz ediyoruz, ama aynı zamanda reklamlarda, pornografide ve eğlence ortamlarında kadınları sömürüyor ve aşağılıyoruz; hem de Müslümanların son derece tuhaf ve sapıkça bulduğu bir şekilde!” (3)
Eserinin önsözünde, açık bir gerekçe ortaya koyar Annemarie Schimmel:
“Batı’nın İslâm Peygamberi Hz. Muhammed’e karşı gösterdiği anlayışsız tavır beni eskiden beri rahatsız etmiştir. Sadece sıradan insanlar değil, oryantalistlerin çoğu da tarihin eleştirisini yaparken Hz. Muhammed’in negatif niteliklerini sergilemeye daha yatkın olmuşlardır. Yine ortaçağ metinlerinde de Avrupa’yı ve Hıristiyan kültürünü tehdit ettiği düşünülen İslâm çarpıtılarak yansıtılmıştır.” (4)
“Hz. Peygamber’in etik davranışlarında, gayrimüslimlerin anlamakta zorluk çekeceği bir husus da O’nun yaptığı evliliklerdir. Önlerinde hiç evlenmemiş bir İsa örneği varken, Hz. Muhammed’in birden çok kadınla yaptığı evlilikleri peygamberlik konusuyla bağdaştırmakta zorlanacaklardır. Bu konu, Batı’nın, İslâm Kurucusuna sürekli yönelttiği eleştirilerin en başta gelenlerindendir… Hz. Muhammed’e bu eleştiriler yöneltilirken, Eski Ahid’de (Tevrat’ta) Süleyman ve Davut’un Hz. Muhammed’den daha çok evlik yaptıklarını (ki bunlar Kuran’da Peygamber olarak sayılmaktadır) ve Hz. Muhammed’din hayatının uzun bir kısmını sadece Hatice ile evli olarak geçirdiğini ve yaşamının yalnızca son on üç senesinde birkaç kez evlendiğini unutmamak gerekir. Hz. Peygamber, “Evlenmek benim sünnetimdir”, demiştir. Esasen İslâm ’da ruhban sınıfı olmadığı gibi, evlenme yasağı da yoktur.” (5)
Sözün özü, Batı kültüründe ‘kadınlar günü’, kadının kölelikten kurtuluşunun simgesi olarak düşünülmeli ve buna bizim kadınlarımız, hele hele İslam’ın kadını yücelten anlayışı alet edilmemelidir. İşte görüyorsunuz kirli geçmişlerinin rezaletini! Bu hususlara dikkatimiz, Batı’nın istismar kanallarını kurutmamız için ilk hareket noktamız olmalıdır!
____________________________
1- Vikipedi-Zevce Satışı
2- Karen Armstrong, Hz. Muhammed, Koridor Yayınları, İstanbul-2005s.15.
3-age.s.276.
4-Annemarie Schimmel, Ve Hz. Muhammed O’nun Peygamberidir, Profil Yayınları, İstanbul 2007 s.9.
5- age; s.51.
MUHSİN İLYAS SUBAŞI