Batı, Avrupalı ülkelerin dünyası olarak bilinir. Yıllardan beri, dünya görüşü ve sistem anlayışı bakımından batı, kendine farklı bir yer ve statü belirleyerek, diğer toplumların üzerinde bir mevki elde etmiştir. Bu mevki, bir yönüyle üstünlük psikolojisi, bir yönüyle de, sahip olduğu bilgi ve teknolojinin gücü ile ortaya çıkmıştır.
Batı’dan farklılığımız:
Batı’nın karşısında genellikle doğu dünyası ve anlayışı koyulur. Bu ayırım, bir manada gerçekliğe yakınsa da, yıllar içinde Doğu’nun batılılaşmasıyla eski farklılığını ortadan kaldırmış, büyük ölçüde Doğu’nun Batılılaşmasıyla sonuçlanmıştır.
Burada dikkatimizi çeken şey, doğu’nun toplumcu veya cemaatçi yapısı ve kültürel faktörlerin doğu dünyasında daha önemli olmasıydı. Fakat, doğu’nun bu özelliğini kaybetmesiyle birlikte, eski doğu kimliği büyük ölçüde kaybolmuştur. Doğu kavramı, bu yüzden Batı’nın karşısında bir alternatif olma özelliğini taşıyamamaktadır.
Batı dünyasındaki materyalist ve ferdiyetçi anlayışlar, hayatı büyük ölçüde iktisadi, siyasi ve cinsel odaklı bir çerçeveye oturmuş, geriye İslam ve Batı gibi iki farklı dünyanın karşı karşıya gelmesine sebep olmuştur. İslam dünyasının da, büyük ölçüde batılılaşmasıyla birlikte, batılı kişi ve kurumların bu dünyayı yönlendirmesiyle, yönetici-halkı farklılığı ortaya çıkmıştır. İstisnasız bütün İslam ülkelerinde batı fikri, kuramları ve sistemleri; batılı modeller üzerinde çalışmakta ve İslam, sadece ahlak, aile ve bazı sosyal ilişkiler seviyesinde kalmaktadır. Bu durumda da, İslam toplumlarının Batı’ya karşı bir alternatif haline gelemedikleri gerçeği ile karşı karşıya kalınmaktadır.
Filistin Meselesi, bir uyanış şoku olabilir mi?
Toplumlar, yaşadıkları sistemi, kendi değer ve anlayışlarını göre düzenlemedikleri zaman, başka dünyanın insanı olurlar. Çünkü değerler, insan ve toplumların temel prensiplerini ve yönelişlerini belirlerler. Bu durum, tıpkı düşünce ve davranış arasındaki ilişki gibidir. Değerlerini muhafaza edemeyen toplumlar, başka toplumların davranışlarını ve yaşayışlarını taklit etmek zorunda kalırlar.
Türkiye ikiyüz yıla yakın batılılaşma macerasında, birçok İslam toplumu gibi; Batı’yı, Batılılaşmış veya batıya ajanlık yapan kişi ve kuruluşların yardımıyla farklı bir sistem içine girmiştir. Sistemin, toplumdan kaynaklanmayışı; bu sistemin zoraki olarak benimsenmesine yol açmıştır. Batılılaşmanın sosyal, sanat ve ilmi temelleri, göstermelik bir hakimiyet sağlamışsa da, toplumun idrak ve şuur alanını felç etmiştir. Çünkü, sosyal ve kültürel sistemin bütün kaynakları batı’dan alınarak, düşünce sistemi; adaptasyon seviyesinde kalmıştır. Bu durumda da, fikir ve sistem üretici bir özellik ciddi şekilde zaafa uğramıştır.
Batı’nın, son Filistin meselesindeki tavrı; bu dünyanın insani ve ahlaki hiçbir değerinin olmadığı gerçeğini ortaya koymuştur. Göstermelik insan hakları, demokrasi, bilimsellik gibi kavramların, sadece batı ve onun güdümündeki toplumlar ve kurumlar için geçerli olduğunu bir defa da ortaya koymuştur.
Kendi kimliğimizi ortaya koymak ve onunla yaşamak:
İslam dünyası, uzun zamandan beri Batı tarafından gerek Oryantalizm, gerek Antropoloji ve gerekse Modernleşme kavramları ile, kendi gerçeğinden uzaklaştırılmıştır. İslam dünyasındaki fikir ve siyasi akımların çoğu, kendi kaynakları ve kavramları ile hareket edemeyip; ya tamamen batı’ya teslim olmuş veya batılı kavramları, kendi değerleri birlikte yaşatma gibi yanlış bir yolda sürdürmüştür. Bugün sosyal bilimlerde, bilgi kaynaklarının çoğu, Batı’nın kurguladığı bilgilerdir. Halbuki sosyal bilgi, bir toplumun değer sistemlerine uygun olmak zorundadır. Batı’nın sosyal bilgileri, Batının üstünlüğü ve batının maddi ve siyasi dünyasının bir yansıması olarak ortaya çıkmıştır.
Siyaset ve iktisat dünyamız; gönülde İslami değerleri dillendirdiği halde, sistem ve eylemde batılı kavram ve kurumları ayakta tutmaktadır. Böyle bir durumda da, insanımızın yönelişi, değerler sisteminden uzaklaşıp, batı’nın istediği hayat ve ilişkiler sistemini benimsemeye yol açmaktadır.
Batı’nın pozitivist mantığı, onu; maddeci ve hakimiyet yanlısı yaparak; İslamın değerlerine düşman haline getirmiştir. Aslında, onun tavrı; değerleri ve manayı hakim kılmaya çalışan İslami bakış açısını, maddeci ve sömürgeci bir noktaya yeniden çekmektir. Filistin’deki katliamlara destek olmanın, bir başka açıklaması yoktur ve İslam dünyasının kendi kimliğine dönmesi, kesinlikle yeni bir anlayış ve dirilişe sebep olacaktır.
Prof. Dr. Sami Şener
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…
View Comments