“Hasbihâl”; dostça hâlleşme, dertleşme; sohbet, yârenlik, muhabbet, söyleşi gibi anlamlara gelen Arapça “hasb”, Farsça “hâl” kelimelerinden oluşan hoş bir terkip. Gelin bugün biraz hasbihâl edelim…
Bugün Kurban Bayramı’nın üçüncü günü… Teşrik tekbirleri farz namazların ardından dillerimizde:
“Allâhu ekber Allâhu ekber, Lâ-ilâhe ill’Allâhu v’Allâhu ekber, Allâhu ekber ve li’llâhi’l-hamd.”
Zilhicce’nin mübarek ilk on günü (“leyâl-i aşr”: Fecr/2) ve bu günlerde ümmet olarak teslimiyet ve takvâ bilinciyle edâ ettiğimiz hac ve kurban ibadetleri tüm hayırları ile geride kaldı; ancak dört haram aydan ikisi olan Zilhicce ve Muharrem, barış ve huzur içinde Allah’a kulluk etmeye âmâde duruyorlar.
Ümmet-i Muhammed’in köklü kültür ve irfan geleneğinde bayramlar, sıla-i rahim yaparak akraba ve dostları ziyaret edip onlarla hasbihâl etmek, din kardeşleri olarak aramızdaki muhabbet ve meveddeti pekiştirmek, küskünlük ve kırgınlıkları onarıp gidermek için harika bir vesiledir.
Bu bağlamda bayramlaşma geleneğimizi en iyi şekilde değerlendirerek, Müslümanlar arasındaki kardeşlik, sevgi ve dayanışma ruhumuzu tahkim etmemiz gerekiyor.
“İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de (gerçek anlamda) iman etmiş olamazsınız.” (Müslim, Îmân 93) hadis-i şerifini baş tâcı ve hayat ilkesi edinen Müslümanlar olarak, “Ben Müslüman’ım” diyen yeryüzündeki bütün kardeşlerimizle yürekten bir sevgi ile kucaklaşmalıyız.
Zira “Muhakkak ki müminler ancak kardeştirler.” (Hucurât 49/10) âyet-i celîlesine iman eden müminler arasındaki kardeşlik hukukunun çok fazla yara aldığı, hırpalandığı ve zayıfladığı, hatta Müslümanların “birbirlerinin nefretçi kardeşleri” haline geldiği malûm.
Ne kadar esef verici bir durumdur ki, dünyanın birçok bölgesinde Müslümanlar Müslümanların kanını akıtmakla meşguller; işin en kötü tarafı da bu kardeş katliamını meşrulaştıracak sözde İslâmî deliller bulmakta hiç zorluk çekmiyor, rakiplerini kolayca ‘kâfir’, ‘müşrik’, ‘zındık’ ilan edebiliyorlar.
Yıllar önce “Bundan böyle savaş Müslümanlarla Müslümanlar arasında olacaktır” kehanetinde (!) bulunan küresel şer odaklar, ellerine silah verdikleri Müslümanları sinsice birbirlerine kırdırtmaya devam ediyorlar; Türkiye’de ise bu kavga genelde sosyal medya üzerinden yürütülüyor.
Türkiye’de medyayı ve özellikle de sosyal medyayı şeytanca kullanan karanlık oda(k)lar, yazık ki, Müslümanların zaaf noktalarını çok iyi tespit etmişler ve sık sık bunları kaşıyarak “nefretçi kardeşleri” (bu tabir sevgili Yasin Asma’ya ait) birbirlerine düşürmeyi maalesef çok ustaca becerebiliyorlar: Sıkı takipçileri ile sosyal medyada sıkça arz-ı endam eden kimi ‘hoca’, ‘yazar’ veya ‘kanaat önderi’ zevatın önü-arkası kırpılmış bazı konuşmaları, tam bir algı operasyonu oluşturulacak tarzda ve ardından fanatik rakiplerin linç kampanyası başlatacağı biçimde servis edilerek ortalık toza-dumana boğuluyor.
Sonra gelsin küfürler, hakaretler, tekfirler, tehditler… Bu anaforda kaybeden sadece Müslümanlar oluyor; İslâm’ın azîz imajı bazı kötü müntesiplerinin kötü temsilleri üzerinden sarsılıyor, zedeleniyor…
Geçenlerde bu minvalde bir kelâm-ı kibar ilişti gözüme: “Bir hakikati yok etmek istiyorsan, ona iyi saldırma, onu kötü savun!” Eveeet, üzülerek söyleyelim ki, Aziz İslâm’ı kötü, çok kötü savunuyoruz…
Tabir yerindeyse İslâmiyet, onu savunduğunu, temsil ve tebliğ ettiğini söyleyenlerin elinde ha bire sağa-sola çekiştiriliyor, örseleniyor, mıncıklanıyor. ‘Kurt dumanlı havayı sever’ denir; İslâmiyet’in ve Müslümanların altını oymak isteyen şer odaklar, bu sisli-dumanlı ortamda kafa karıştıracak fısıltılar, dedikodular, İslâmî hakikatler etrafında şüphe oluşturacak sorular ve tartışmalar üreterek sinsice zihinleri yönlendiriyorlar ve insanımızın, özellikle de gençlerimizin İslâm’la bağını hızla zayıflatıyorlar.
Peki, bu olup-bitenler karşısında biz ne yapıyoruz? Kendi hata ve kusurlarımızı tespit ve tamir etmek yerine suçu rakip kişi ve ekiplere atıyor, birbirimizi hırpalıyor, bindiğimiz dalları kesiyoruz…
Bu arada güzel iş yapanlar da ‘kim vurduya’ gidiyor. Mesela, İslâm düşmanlığı ile maruf bir gazete, görevden alınan TTK Başkanı için “Eğitimde dinselleştirmenin mimarı gitti” diye zil takıp oynuyor…
Mübarek Bayram ortamında neşe kaçırmak değil niyetim. Bilakis Bayram günlerini fırsat bilerek, olup-bitenleri ve yapıp-ettiklerimizi gözden geçirip iyi bir nefis muhasebesi yapalım, derim.
“Hüzn-ü keder def ola / Dilde hicab ref ola / Cümle günah af ola / Bayram o bayram ola” (Alvarlı).
Abdullah YILDIZ
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi