Kurban olmasaydı; kurban/kurbiyet bayramı olmazdı. Kur’an gelmeseydi; Ramazan ayı olmazdı, oruç olmazdı ve bayram olmazdı.
Peki iki bayramımız oldu da sevincimize, neş’emize ve mutluluğumuza yetti mi? Ne gezer? Ne yani senede iki kez mi güleceğiz? iki defa mı sevineceğiz? Elbette ki, hayır. Sistemine kurban olduğum Rabbim, hem Kur’anî yasasında hem de fıtrî varlık yasasında gülmemizi, mutluluğumuzu, sevincimizi hem öncelemiş, hem de kolaylaştırmış.
Kur’anî yasa ile “وأنه هو أضحك و ابكي = Doğrusu O’dur O; seni güldüren de, ağlatan da…”(Necm,53/43) buyuran Allah, gülmemizi öncelemiş ve önemsemiş ki öne almış.
Yine gülmemizi, tebessüm etmemizi muradeden Rabbimiz, gülerken yüzümüzde 12 kasımızı devreye sokarken, surat asarken, hiddet ve şiddetle kızarken yüzümüzde 120 kasımızı devreye sokarak sistemi otomatik pilota bağlamış. Kur’an ayeti ile tebessümü/gülmeyi öne alan Allah, varlık fabrikamızda da gülmeyi, kızmaya oranla 10 kat daha kolaylaştırarak, elbette gülmemizi, sevinmemizi ve mutlu olmamızı istemiştir. . Kulunu seven ve sevindiren Allah’a sonsuz teşekkürler, sayısız hamd ve senalar…
Her şeyi matematiksel sisteme bağlayan yüce yaratıcı, gülmeyi de sevinmeyi de bir yasaya bağlamış; “SEVİNDİRDİĞİN KADAR SEVİNİRSİN.” “YAPTIĞIN İYİLİK KADAR İYİ OLURSUN.”
Zira bu Rabbimizin öğrettiği iyilik melekemiz ve insanlık mesleğimizdir. “احسن كما احسن الله اليك = Allah’ın sana ihsanda/iyilikte bulunduğu gibi sen de (insan ve varlık kardeşlerine) iyilikte bulun!”(Kasas,28/77)
“Elimden ne gelir?” “Neyim var ki, ne vereyim?” deme sakın. Varları saymaya kalksak, ömrümüz yetmez.(Nahl,16/18) Öyleyse ömür boyu kendi kendimize soralım: “Yâ Rab, bana düşen bir şey var mı?” sorumluluk bilincimiz ve duyarlılık ilkemiz bu olsun. Yoksa, şahit olduğumuz her acı ve ıstırap, duyduğumuz, gördüğümüz her zulüm bize, yükümüzü, görevimizi hatırlatıyor. “İmdaat! sesimi duyan var mı? geldim, tut elimi…” “Yeryüzünde Allah’ın kulu isen, kolu da sensin sen!” “Sana düşen bir şey yoksa, sen niye varsın be kulum!” seslenişleri, vicdan çığlığımız, yürek titreyişimizdir.
İşte o iki bayram, unuttuğumuz sorumluluğumuzu, yitirdiğimiz yükümüzü, görevimizi gündemimize taşıyan sembollerdir, ilâhî şiarlardır.
Yine o iki bayram, sınırsız, sorumsuz ve kontrolsüz mutluluk, Allah’sız sevinç sana, bana, hiçbirimize hayır getirmez vurgusudur, sembolüdür. Her bayram, “ey insan! kendi kendine neş’eni, sevincini, mutluluğunu yönetemezsin, kontrol edemezsin! gel hayatının merkezine Allah’ını al! Allah’la ve O’nun yasalarıyla sevincini, mutluluğunu, neş’eni yönet, kontrol et ki, mutluluğun daim olsun, sevincin hayra ve iyiliğe dönüşsün.
Bayram namazlarında ilave haykırdığımız “ALLAHU EKBER/TEK BÜYÜK ALLAH’TIR!” tekbirleri ile hayatımızın, mutluluğumuzun, sevincimizin yönetimini, Rabbimizin eline, yönetimine, ahlâkî, insanî ve vicdanî değer ve yasalarına teslim etmemizin açık sembolüdür.
Bayram, sevindiğin kadar değil; sevindirdiğin kadar bayramdır.
Sevgimiz, sevincimiz ve sevindirdiğimiz çok olsun, bayramımız mübarek olsun inşallah.
NURİ ÇALIŞKAN
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-
YAZARIN DİĞER YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ